Bayburtlu Zihni'nin Hayatı ve Eserleri

— min. okuma: 9-10 dakika

Bayburtlu Zihni, saz şairi.

Doğum tarihi ve yeri:: 1795 / Bayburt
Ölüm tarihi ve yeri: 1859 / Olasa-Trabzon

1- Bayburtlu Zihni’nin Hayatı

Bayburtlu Zihni'nin doğum yılı kesin olarak bilinmiyor ama şiirlerinde kendinden söz ederken verdiği bilgilerden çıkarılan sonuca göre 1798-1799 yıllarında doğmuştur. Hem Divan hem de halk şiiri türündeki yapıtlarıyla tanınmış bir şairdir.Asıl adı Mehmed Emin olmasına rağmen bütün şiirlerinde Zihnî mahlasını kullanmıştır. Zihni onun takma adıdır ve Bayburt’ta doğduğu için Bayburtlu Zihni olarak anılır. Bayburtlu Hacı Osman Efendi’nin oğludur.

Doğum yeri olan Bayburt’ta başladığı tahsilini Trabzon ve Erzurum gibi nispeten küçük yerlerde yapan Zihni’nin buna rağmen iyi bir eğitim aldığı bilinmektedir.Tahsilini tamamladıktan sonra yirmi yaşlarında (1816-1817 ) İstanbul'a gelerek Mustafa Reşit Paşa ile yakınlık kurar ve bazı devlet büyüklerine sunduğu kasideler sayesinde Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ne katip oldu.

İstanbul’da on yıl kaldıktan sonra 1826’da yeniden Bayburt’a döner. Fakat Bayburt'u 1828'de Rusların işgal etmesi üzerine, Erzurum’a gitmiştir.1828-1829 Rus istilâsı sırasında memleketini terkederek Erzurum’a gitmek zorunda kalan Zihnî orada önce Moralı Derviş Paşa’nın, daha sonra Erzurum valileri Rauf, Galip ve Eğinli Sâlih paşalarla Hazinedarzâde Osman Paşa’nın katipliklerini yaptı.

Bir süre sonra tekrar İstanbul’a gidip Çanakkale muhafızı Vâsıf Paşa’ya mektupçu oldu. 1838’de hacca gitti,hacdan geldiği yılın akabinde tahta çıkan Sultan Abdülmecid’i bir cülûsiye ile tebrik etmiş, İstanbul’da Sultan Abdülmecid’e bir cülûsiyye kasidesi takdim etmiştir. Ertesi yıl 1839 da yazmış olduğu divanını 1839’da Bâbıâli’ye takdim etmesi üzerine “hocalık” rütbesiyle taltif edildi. Donanma komutanlarından Reşid Paşa'nın Divan Kâtipliği görevini üstlenerek katıldığı Akkâ Savaşı'nda çekilen sıkıntı ve acıları yakından görmüş, 1840 yılında Mısır’a da uğramıştır. Mısır’dan tekrar İstanbul’a döndü.Akka Savaşından döndükten sonra bu defa da Kudüs Valisi Haydar Paşa’nın kâtipliğini üstlenir. Fakat her nedense üç ay sonra bu görevinden de ayrılıp Mısır’a gider. Mısır’a ikinci gidişinden sonra orada dört yıl kalır.

1846 yılında Sadrazam Sârım Paşa’nın emriyle önce Hopa, sonra Of mal müdürlüklerine tayin edildi. Vâsıf Paşa’nın Trabzon valisi olması üzerine azledilip daha sonra sırasıyla Ünye, Karaağaç, Sürmene, Vakfıkebir, tekrar Ünye mal müdürlüklerinde bulundu. Yaşamının bu evresinde divan edebiyatı nazım türlerinde yazdığı şiirler ve kasidelerle tanınır. 1848'den sonra Anadolu'nun çeşitli yerlerinde memurluklarda bulundu.

1851’de Erzurum’a gelen şair, bir yıl kadar Erzincan’da bir görev yaptıktan sonra Bayburt’a gelir. 1855’de Ünye’de ikinci defa görevliyken hastalanan Zihnî istifa ederek Trabzon’a döndü (1858). Burada Bayburt’u özleyen şair kendini biraz iyi hissedince Bayburt’a dönmeye karar verdi ve bu yolculuk sırasında Trabzon’a dört saat mesafede Olasa (Maçka ilçesine bağlı Bahçekaya) köyünde bir handa vefat etti.

Bayburtlu Zihni ilk önce bu köye defnedilmiş fakat daha sonra mezarı Zihnî'nin mezarı, Olasa'daki mezarından alınarak Bayburt'taki İmaret Tepesi'nde hazırlanan mezara1936 da taşınmıştır.

2- Bayburtlu Zihni’nin Edebi Kişiliği

Bayburtlu Zihni’nin aruzla yazdığı şiirleri bir divan teşkil edebilecek kadar çoktur. Buna rağmen daha az sayıda olan ve hece vezniyle kaleme aldığı şiirleri sayesinde şöhret bulmuş ve daha çok önemli saz şairlerinden biri olarak tanınmıştır.

Hem hece , hem de aruz ölçüsüyle şiirler yazan Bayburtlu Zihni, gördüğü medrese eğitiminin etkisiyle Divan Şairi olmaya özendiyse de bu alanda pek başarılı olamamıştır.

Divan şair olmayı daha çok istemiş, daha çok divan şiiri tarzında yazmış ama İstanbul’da dahi heceli şiirleri ve özellikle 1828 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Bayburt'un gördüğü zararları duygusal bir dille anlattığı koşma biçimindeki ağıtı ile büyük ün kazandı. "Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş/Yavru gitmiş ıssız kalmış otağı" dizeleriyle başlayan bu şiir sonradan iki ayrı kişi tarafından bestelenmiştir. “Vardım ki yurdundan, ayak götürmüş, mısraıyla başlayan” Şehnâz Divan bestesi, Zihnî’ye İstanbul’un edebî çevrelerinde de büyük bir şöhret kazandırmıştır.

Aruz ölçüsüyle yazdığı şiirler ölümünden sonra oğlu Ahmed Kehavi Efendi tarafından Divan-ı Zihni (1876) adıyla yayımlanmıştır. “Osmanlı Edebîyatı’nın büyük üstatlarını çok iyi bilen ve onların şiirlerine nazireler yazma cesaretini gösteren Zihnî, tıpkı klasik şairler gibi divan tanzim etmiştir” Bayburtlu Zihni başından geçen serüvenleri, şiir, yergi ve destanlar biçiminde Sergüzeştname’de anlatmıştır. Divanı ile, başından geçen olayları anlatan Sergüzeştname adlı eseri bulunan Zihni, daha çok divan şairi olmak kaygısı güderdi. Ama adını yine sayılan az olan, hece ile söylemiş koşmaları ile destanları yaşatmaktadır. Divanında divan şiirinin bütün şekilleri ile yazılmış şiirler vardır. Usta bir taşlamacı (hicivci) olan ozan, bu tür eserlerinde yer yer açık saçık ve kaba küfürlere de baş vurur.

Hem aruz hem de hece vezniyle şiirler yazan Zihnî, sağlığında divan tertip ederek bunu saraya sunan ender halk şairlerindendir. Aruz vezniyle yazdığı şiirleri daha çok olmasına karşılık, hece ile yazdığı koşma ve destanlarıyla ünlenmiştir. Bu yönüyle Aşık Ömer, Gevherî, Dertli, Erzurumlu Emrah ve Develili Seyrânî, vb. âşıklarla birlikte değerlendirilmelidir.

Âşıklık ve şairliğinin yanında iyi bir nesir yazarıdır. Gazellerinde Fuzûli, Bakî, Nedîm, Şeyh Galip, Erzurumlu Sıdkî, Vecdî ve Hamdînin etkisi görülür (Sakaoğlu 1988: 60). Hece ile yazdığı şiirleri fazla değildir. Bu dalda dokuz destanı ve onlarca koşması belirlenebilmiştir. Aruz vezniyle olan şiirlerinde dili çok ağırdır. Hatta bazı beyitlerinde Türkçe bir kelime bile yoktur. Hece vezniyle yazmış olduğu koşma ve destanlarında ise dili durudur.

Zihnî Doğu klasiklerine hâkim bir şairdir. Mevlâna ve Câmî'ye nazireler yazmıştır. Baki'nin “saf saf...” redifli, Nedim'in “...olmuş sana” redifli gazellerinin, Gevheri’nin “...olsun da gör” redifli muhammesinin benzerlerini Zihnî'de de görmekteyiz.

Bu durum Zihnî'nin etkilendiği şahsiyetleri göstermesi bakımından önemlidir.

Fûzûli, Nâbî, Şeyh Galip, Erzurumlu Sıdkî, Hamdî ve Vecdînin şiirlerini beşer mısra

tamamlayarak, onlara tahmisler yazmıştır.

Zihnî hece vezniyle olan şiirlerinde gurbeti, sevgiliyi ve aşkı işlemiştir. Özellikle memleketi Bayburt'un Ruslar tarafından işgal edilmesi ve gittiği yerlerde gördüğü olumsuzluklar onun şiirlerinde dile getirilmiştir. Zihnî'nin taşlamaları (hicviyeleri), Nef'î ve Eşref kadar olamasa da başarılıdır.

Tokatlı Gedayî ve Bayburtlu Celâlî gibi âşıklar onun etkisinde kalarak şiir söylemiş / yazmışlardır. Ayrıca Ercişli Emrah ve Karaca Oğlan'ın şiirleriyle, bazı parçalarının benzerlik göstermesi onların etkisinde kaldığının bir delili olarak değerlendirilebilir. Zihnî'nin bazı parçaları Nevres ve Sadettin Kaynak tarafından bestelenerek musiki meclislerinde okunmuştur. 93 Harbini konu alan Başımıza Gelenler adlı eserde Mehmet Arif Bey, Zihnî'den de söz eder.

Zihnî, her asırda mevcut olan birçok benzeri gibi taşrada, devrinin edebî muhitlerinden uzakta yetişmiş ve bu muhitlere ancak şahsiyeti teşekkül ettikten sonra girmiştir. Bir aruz şairi olan Zihnî’nin halk şiiri geleneklerine oldukça açık bir muhitte ve devirde yetişmesi, onu hece veznini de kullanmaya yöneltmiş ve hece vezniyle yazdığı şiirler kendisini devrin en dikkate değer sanatkârları arasına koymuştur. Zihnî, hem aruz hem de hece vezninden yürüyen zevki hece vezni geleneğinde birleştirmeye çalışan ilk şairdir.

Ahmet Hamdi Tanpınar onun, Bayburt’un Ruslar tarafından işgali üzerine kaleme aldığı ve Nevres Paşa tarafından şehnaz, Sadettin Kaynak tarafından da tâhir-bûselik makamında bestelenen “Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş” mısraıyla başlayan meşhur şiirinde ulaştığı şekil mükemmelliği ile koşma tarzını âdeta değiştirdiğini öne sürer.

Zihnî’de dil hece ile yazdığı şiirlerinde kısmen sade iken aruzla yazdığı şiirlerinde yer yer Türkçe olmaktan çıkar, âdeta Arapça ve Farsça söylenmiş bir mısra yapısına ulaşır. Ancak onda dil şiirin şekli ve bilhassa konusu ile yakından ilgilidir.Daha çok içinde yaşadığı devirden ve karşılaştığı haksızlıklardan şikâyet eden hicviyeleri ve sıla hasretini dile getiren koşmalarıyla dikkati çeken Zihnî, gönlünün acılarını ve mizacının taşkınlıklarını şiirlerine dökmek suretiyle sıla hasretini dindirmeye çalışmıştır. Divan şiirine yönelerek yazdığı kasideler, gazeller ve naatlardan oluşan bir divanı bulunan Bayburtlu Zihnî, asıl ününü Divan’ına almadığı, halk şiiri tarzındaki hece ölçüsüyle yazdığı şiirlerle kazandı.

3- Bayburtlu Zihni’nin Eserleri

  • Divan: Şiirlerinin çoğunluğunu aruz vezni ile yazılanlar teşkil eder. Bu vezinle yazdığı şiirlerden meydana gelen Dîvân-ı Zihnî 1839 yılında tamamlanmış, 1854’te gözden geçirilmiş ve daha sonra oğlu Ahmed Revâyî tarafından İstanbul’da yayımlanmıştır.
  • Sergüzeştnâme: Yazma halinde olan bu eserin 1854’ten sonra yazıldığı tahmin edilmektedir. Müellif hattıyla olan nüshası dışında başka nüshaları da vardır.
  • Kitâb-ı Hikâye-i Garîbe: Eserdeki olayın kahramanları, 1817’de Bayburt beylerinden olan Paşazâde Hacı Sâdullah Bey, ailesi ve özellikle başından uzun maceralar geçen Sâdullah Bey’in oğlu Abdullah Bey’dir. Yer yer divan nesrinin ağdalı ifadelerine de rastlanan eserin bitirilişi 1845 yılı olarak verilmiştir. Eserin bilinen üç nüshasından ikisi İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde , diğeri de Erzurum eski milletvekillerinden birinin kütüphanesinde bulunmaktadır.
Paylaş:
Yorumlar