Latin Amerika Edebiyatı’nın En Önemli Temsilcilerinden: Alejandro Zambra Edebiyatına Giriş

— min. okuma: 5-6 dakika
Latin Amerika Edebiyatı’nın En Önemli Temsilcilerinden: Alejandro Zambra Edebiyatına Giriş

Gabriel Garcia Marquez’in artık kült haline gelmiş Kırmızı Pazartesi isimli romanı, daha ilk cümle itibariyle önümüze az sonra kitapta ne olup biteceğini tüm çıplaklığı ile seriyor:

“Santiago Nasar, onu öldürecekleri gün, piskoposun geleceği gemiyi karşılamak için sabah saat 05.30’da kalkmıştı.”

Bu eserin en önemli özelliklerinden bir tanesi belki de okuyucudaki merak duygusu ile ilgili o zamana kadar bilinen her şeyi baştan yaratmış olması sayılabilir. Çünkü Marquez bu ilk cümle ile beraber koca bir dramaturjiyi baştan ele almış ve herkesin sonunu bildiği bir hikayeyi yine de heyecan ve sürükleyicilik içerisinde okutmayı başarabilmişti.

Tanımayanlar için Şilili yazar Alejandro Zambra da romanlarında bu tekniğe çokça sığınıyor. Okurlarına bütün dürüstlüğü ile kitabın sonunda ne ile karşılaşacaklarını ve kitaptan nasıl bir ruh hali ile ayrılacaklarını açık ve net bir biçimde ifade ediyor. İlginç bir şekilde de okuyucuları etkisi altından koparmamayı ustalıkla başarıyor Zambra. Kitabın sonunda kadının öleceğini bildiğimiz bir romanı okumaya başlıyoruz ve önemsizmiş gibi görünen bu sert detayın etrafına kurulu olaylar dahilinde beklemeye başlıyoruz. Kadının ölüm haberini alana dek. Ya da Zambra’nın kitabın sonunda vaat ettiği her ne ise…

2010 yılında Granta dergisi tarafından değerlendirilen ‘İspanyolca yazan en iyi 22 romancı’ arasına giren Zambra, dilimize Notos Kitap tarafından kazandırılıyor. Semih Gümüş’ün övgüler ile bahsettiği bu yazarın sizler için bir romancı olarak portresini çizdik. Ve iddia ediyoruz ki Zambra’yı henüz tanımayanlar, okuduktan sonra bir çeşit geç kalmışlık hissine kapılacaklar ve Zambra’nın kitaplarına sımsıkı sarılacaklar.

1. Bonzai

“…Julio ve Emilia. Sonunda Emilia ölüyor, Julio ise ölmüyor. Gerisi edebiyat.”

Bu vurucu cümleler ile başlayan Bonzai, yazarın henüz ilk romanında tarzını çok keskin bir biçimde ortaya koymayı başarmış. Bonzai aslında bakılırsa küçücük, 77 sayfalık bir roman. Hatta kimilerine göre uzun öykü şeklinde dahi adlandırılabilir. Fakat bu tartışmalar şimdilik anlamsız, burada önemli olan Zambra’nın okurlarda yarattığı merak duygusunu nasıl büyük bir ustalık ile romanın sonuna kadar diri tutmayı başarabilmiş olması. Bunun yanında yazar kimi zaman Brechtyen bir edayla okuyucularına kitabın sonu ile alakalı olarak seslenmeyi de ihmal etmiyor.

“Bu hikayenin sonu bizleri büyülemeli, ama büyülemiyor.”

Zambra ustalıkla inşa ettiği Julio ve Emilia aşkını başlangıcından bitişine, Emilia’nın ölümüne varana dek ilmek ilmek dokuyor ve bu sırada bizleri haberdar olduğumuz bir ölüme sükunetle alıştırmaya çalışıyor. Ancak Zambra tek bir noktada bizlere yalan söylüyor, bu hikayenin sonu, yazarın söylediğinin aksine bizleri büyülemekle kalmıyor, etkisini günlerce üzerimizde taşımamıza sebep oluyor.

Son olarak ilgilenenler için kitabın aynı isimle uyarlanmış bir sinema filmi de mevcut. Cannes Film Festivali dahil olmak üzere pek çok festivalde ödülle taçlandırılan bu yapıma da meraklıları gönül rahatlığıyla göz atabilir.

2. Ağaçların Özel Hayatı

Bonzai kitabından yaklaşık bir sene sonra karşımıza çıkan Ağaçların Özel Hayatı, tıpkı yazarın ilk romanında olduğu gibi sonunu bize ilk cümlelerinde vermekten kaçınmıyor. Bu defa bir bekleyiş hikayesine neredeyse anbean tanık olduğumuz bu hikayede, eşi Veronica’nın akşam saatlerinde eve dönmesini bekleyen, bu beklemenin gittikçe uzadığı ve endişelerin başladığı giderek karanlıklaşan bir gecede Julian’ın ve annesinin bir daha geri dönmeyeceğinden korkan üvey çocuğunun anlatısına şahit oluyoruz.

Akşam saatlerinde başlayan bu kaygılı bekleyişin sabaha dek sürdüğü bu yorucu gecede, biz okurlara düşen tek şey ise Julian’ın iç sıkıntısına ortak olmak, Julian ve üvey çocuğu ile beraber beklemeye koyulmak. Evet, Julian ile beraber sabırla Verónica’nın eve dönmesini bekliyoruz ancak Verónica eve gelmeyecek. Julian bundan emin olduğunda ise kitap sona erecek. Zambra bunun garantisini veriyor. Ancak biz yine de bir ihtimal, aynı Julian’ın yaptığı gibi, Verónica’yı bekliyoruz.

Burada önemli olan nokta ise uzaktan bakıldığı zaman oldukça basit bir matematik işlemi gibi görünen bu hikayeyi, böylesine güzel bir üslup ile anlatabilmeyi başarmaktır. Zambra kolaylıkla birkaç cümle ile ifade edilemeyecek bir yazar. Onun edebiyatında süslü cümleler, afili anlatımlar, karmaşık olay örgüleri yer almıyor. Karşılıklı bir sohbet esnasında bütün masayı dikkati altına toplamayı başaran bir hikaye ustası gibi, sabırla, samimiyetle ve tüm açık yürekliliğiyle bizi anlattığı olaylara kelimenin tam manasıyla ortak ediyor.

3. Eve Dönmenin Yolları

“Bazen bu kitabı sadece ve sadece o konuşmaları hatırlamak için yazdığımı düşünüyorum.”

Yazarın 2011 yılında yayımlanana son romanı, Eve Dönmenin Yolları, Zambra’nın belki de en otobiyografik romanı olabilir. Az laf ile çok büyük ufuklar açmayı başarabilen usta yazarın 140 sayfalık bu kısa romanı, artık bu türdeki ustalık eseri olarak kabul edilebilir.

Bu romanda da tıpkı diğer romanlarında olduğu gibi büyük olaylar, büyük sürprizler, büyük karakterler yok, her şey öylesine duru ki, bizi kolayca içine çekmeyi başarabiliyor. Bunu yapmak için de herkesin yaşayabileceği herhangi bir sıradan olayı, kendi dili üzerinden tekrar inşa ediyor. Sakince, abartısız, acelesi olmadan...

Eve Dönmenin Yolları, kendine has özel bir anlatım biçimiyle; geçmişi ile yüzleşmekte olan ve öte yandan roman yazan bir adamın hikayesine odaklanıyor. Zambra bu kitap ile bizlere hikayenin içinde bir başka hikaye daha okuma tecrübesi sunuyor ve kitap bittikten sonra dahi üzerimizde devam edecek bir etki yaratıyor.


Paylaş:
Yorumlar