Acele Yaşamak Hayatı

Gözlerini açtığında saçları geldine aklına. Elini kafasına götürdü bir umutla. Bir kaç aydır hep aynı umutla uyanıyordu ama sonuç aynıydı. Galiba tükeniyordu yavaş yavaş. Her şey iyice anlamsızlaşmıştı. Tren istasyonlarına biletinin saatinden önce gidip amaçsızca bekleyenler gibi hissediyordu kendini. Trenin kalkış saati belli, gittiği yer ise şüpheliydi bu kez.
Yatağından kalktı ve lavaboya doğru gitti. Yüzünü yıkayıp kahvaltı için dışarı çıkmak istiyordu. Birkez daha karşılaştı aynı görüntüyle. Yine düşmandı aynalar. Üzülmeli mi umursamamalı mı bilemiyordu. O kadar hızlı olmuştu ki herşey. Hayatı bir anda tersine dönmüştü. Seni daima seveceğim diyen sevgilisi bile terketmişti ilk fırsatta. Ailesi, bütün gücüyle destek olmaya çalışsa da umutsuz bakışlar ona yetiyordu. Bir an hayatın ne kadar garip olduğunu düşündü. Son zamanlarda iyice kendi kendine sorgulamaya başlamıştı her şeyi. Bundan sadece bir kaç ay önce, dünyanın kendisi etrafında döndüğünü düşünüyordu. İnsanların, kaderlerini istedikleri gibi değiştirebileceklerini de. O isterse yapardı ve o istemezse dönmezdi dünya sanki. O kadar beyaz ki hayat, hiç bir kirli el dokunmamıştı şimdiye kadar. Oysa şimdi, o kadar siyah ki hayat, bütün kirli eller üzerideydi.
Yüzünü yıkadıktan sonra aynanın önündeki siyah kalemi aldı. İnsanların onun yüzüne bakarken gördüğü yüz ifadeleri geldi aklına. Kimisi acımsıyor, kimisi belki sahte ama samimi olmaya çalışan bir gülücük atıyordu. Konuşurken insanların gözlerinin içine bakardı ve hep aynı kaçamak yerleri görürdü. Herkesin gözü siyah kalemle çizilmiş sahte bir çizgiye bakıyordu.
Lavabodan çıkıp odasına döndü. Kahvaltıya gideceği için rahat bir şeyler giyinmeye karar verdi. Bir alt eşofman ve üzerine de güzel bir boğazlı kazak seçti. Bu mevsimde güneşe aldanmamak gerekirdi. Bir an, belki de aldanacağı son mevsim olabileceğini getirdi aklına. O an, hafif bir gülümsemek geldi içinden nedenini bilmediği. Aslında, ağlamakta istiyordu ama o gülmüştü nedense. Belki de umursamamaya başlamıştı yavaş yavaş. Kendi bile şaşırdı gülücüğe. Kısa bir süre önce sanki dünya yıkılmıştı başına. Bir daha asla gülmeyeceğini ya da gülemeyeceğini düşünüyordu. Hayat ne garipti...
Evden çıkmadan son bir kez holdeki aynaya baktı. Vestiyerdeki şapkasını kafasına taktı. Bir kez daha kontrol ettikten sonra evden çıktı ve kapıyı kapattı.
Daha sokağa adımını atar atmaz mahalledeki tanıdık insanlarla karşılaşmaya başladı. Hepsi yüzüne gülümsüyordu günaydın derken. O ise onlardan uzaklaştıkça bir damla daha atıyordu içine göz yaşlarından. Hafifçe kafasını yere eğdi. İnsanların ona acımsar bakmamaya çalışmasından sıkılmıştı artık. Kimseyi bu halde görmek istemiyordu. Herkes iyi niyetliyli. Ona yardım etmeye çalışıyorlardı. Yinede istemiyordu işte.
Vapura binmek için iskeleye geldi. İnsanların neden bu kadar hayatı acele yaşadıklarına anlam veremiyordu. Herkeste bir telaş vardı. Kimse kimsenin suratına bakmıyor, sanki dünyaya geldiği güne lanet ediyorlardı. Bir köşede iki genç gördü. Hafif kirli sakallydı ikiside. Birisinin desteklediği takımın nasıl yendiğini anlattığını duydu. Diğeri de sanki onu hiç dinlemiyormuş gibi vapurun geleceği yöne bakıyordu sadece. Bir genç kızın sesini duydu arkadan. Hızlı hızlı üniversiteyi bitirdikten sonra yapacaklarını anlatma telaşı içindeydi. Sanki o günleri yaşaması garantiymiş gibi. Neden bugünü değil de hep geleceği düşünüyordu insanlar? Bu anı bu dakikayı yaşamak varken neden geleceği? Sonra kendini düşündü bir an. Genç bir kızken kurduğu masum hayalleri. O da hep gelecekten bahsederdi etrafındakilere. Şimdi ise o zamanı yaşayamamışlığın pişmanı içindeydi. Vapur iskeleye yanaştı ve herkes bir anda vapura doğru koşuşturmaya başladı. Niçindi bu acele anlayamıyordu! Sanki zamanı kısıtlı olan kendisi değil onlardı.
Sonunda gelmişti kahvaltı yapacağı pastahaneye. Genelde dışarda kahvaltı yapmak istediği zaman buraya gelirdi. Biraz uzaktı ama boğaz manzarası her şeye değerdi.Yanına gelen garsona siparişini verdi. Doya doya bakmak istiyordu boğaza ve İstanbul'a. Sevgililerini, hayallerini, umutlarını ve sevinçlerini yaşıyordu sanki burada. Sapsarı güneşi görmek, Topkapı'ya, Galata'ya selam vermek her şeye değerdi.
Kanser olduğunu duyduktan sonra yalnız yaşamayı lüks gördü kendinde. Kalabalık ve boş yaşamaktansa yalnız ve İstanbul'u yaşamak istedi hep. İnsanların iyi niyetini sıcak karşıladı ama hiç bir şey engelleyemiyordu artık güneşin batmasını. Başı hafifçe öne eğildi. Elindeki çatal yere düştü. Artık karanlıktı her yer. Gökten beyaz bir melek iniyordu gülümseyerek. Bu gülümseme insanlarınkine benzemiyordu. O kadar hoş o kadar güzeldi ki! Bedenine kilitlenmiş ruhu özgürlüğe kavuşmuştu. Ve İstanbul hala hayatı acele yaşıyordu..

06 Aralık 2008 4-5 dakika 2 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    tebrik ederim güzel bir öykü yazmışsınız . akıcı ve sürükleyici bir özelliğe sahip ama keşke öykünün sonunda " kanser olduğunu " yazmasaydınız daha iyi olurdu bence bu şekilde okuyucuyu düşünmeye yöneltecek ve biraz da merak duygusu kabaracaktı .tekrar tebrik ederim . 👍