Acı Kız ve Anıları

Anamın dört kızı varmış beşinci ben doğmuşum konu komşu sormuşlar neyi oldu demişler yine bir acı kız doğdu diye cevap vermişler. Babam ağabeylerine ayıp olmasın diye amcama sordurmuş kızın adını ne koyalım diye? Amcamda Besdi koyun demiş ismimin anlamı yeter demek... Benden sonra üç erkek, iki kız kardeşim daha doğmuş. Köy yeri anam babam zorluk çekse de ben çocukluğumu bir daha yaşamak isterdim. Ablalarımın, kardeşlerimin, Koyun kuzu içinde çok güzel zamanım geçti.

Damımız taştan topraktandı. Geniş bahçelerimiz harmanlarımız vardı. ayak yalın, başı açık, tavuğun, kazın, civcivlerinin içinde onlarla beraber büyüdük. Orta halli bir aileydik her isteğim yerine gelmese de sütün, yoğurdun, etin, peynirin, yağın içinde yüzdük. Yiyecekte hiç gözümüz kalmadı.

Beş altı yaşlarındaydım. Bir karın ağrısı yakaladı beni, on kardeşin içinde bir ben hasta oldum, Babam birkaç köy hekimlerine götürdüyse de hiçbir faydası olmadı kimisi göbeğime eliyle bastırırdı, göbeği düşmüş yerine gelsin diye. Kimisi mideme bastırıyordu, midesine su dolmuş boşalsın diye.Bu hekimlerin yüzünden bana istediğim kadar su içirmezlerdi midene dolacak diye, kızarlardı hep.

Gizli gizli su içer doyardım. Hoplamaya oynamaya bırakmazlardı, göbeğini yerine yeni getirdiler dikkat et bir daha düşer diye. Hastaydım diye okula da göndermediler. Bizim karsın kışı, karı altı ay sürer hele dağ köylerinin yazı hiç gelmez. Benim hastalığım geçmeyince babam beni Kars'a doktora götürdü. İlk defa şehre geliyordum, ilk defa tren gördüm. Büyüklü, küçüklü her türlü araba görüyordum.

Hiç fayton görmemiştim. At koşulmuş, tekerlekli fayton da çok ilgimi çekmişti. O zamanlar bizim köyde, kışın kızak, yazın öküz arabası vardı. Traktör bile yoktu. Çok şaşkındım. Kocaman tren dumanı çıkıyor, arkasında vagonlar dizi dizi, hayretle izliyorum etrafı. Bir faytona bindik, doktorun muayene hanesine geldik. Doktor beni muayene etti, ağrın nerde, nasıl ağrıyor, diye o soruyor, bende köy diliyle konuşup anlatıyorum.
Epeyce konuşturdu, dinledi. Senin bağırsakların üşümüş, dedi. Döndü babama dedi ki: Amca bu kızın gözlerinde bir şeyler görüyorum, bu kızı okut. Bunca yıl doktorum; derdini ilk olarak anlatan, konuşan bir köylü çocuğuna rastladım dedi. Babam da hasta çocuğu nasıl okula göndereyim, doktor bey? Daha da üşütür, hasta olur dedi. Doktor gülümseyerek başını salladı, yazık, dedi neye yazık dediğini de anlamamıştım.

Reçeteyi yazdı iğne ilaç aldık bir tanıdığın evine geldik. Akşam odanın içi yeni kararıyordu birdenbire evin içinde lamba yandı çok şaşırmıştım biz gaz lambası yakıyorduk. Elektriğin ne olduğunu orada öğrendim. Ona da çok şaşırmıştım. Bir gece kaldık, ertesi gün yine o kocaman trenle kasabaya döndük.

Oradan da kızakla köye döndük ama çok mutluydum hiç hastalık aklıma gelmiyor. Babam bir dediğimi iki etmedi. Abur, cubur, gözüm ne gördüyse babam aldı. Köyde yemek içmek boldu ama hiç abur, cubur bilmezdik hiç bilmediğim görmediğim şeyleri tattım. Çok mutlu bir şekilde, eve döndük anam merak edip babama benim hastalıkla ilgili bir şeyler soruyor, ablalarım, kardeşlerim de benim başıma toplanıp, Kars'ın nasıl olduğunu anlat diyorlar. Bende heyacanlı heyacanlı yediğimi, içtiğimi, gördüklerimi anlatıyorum. Ablamın biri, benim anlattıklarımı dinleyince bir içini çekti ki! Keşke bende hasta olsaydım da senin gibi şehir görseydim. Senin yediklerini bende yeseydim dedi. Öbür ablalarım, kardeşlerim çok gülmüşlerdi. Benim hastalığımda kâh iyi olurdu, kâh da kötü. Zaten okula da göndermemek için hastalığım en iyi bahaneydi. Sekiz yaşına kadar beni öğretmenlerden sakladılar. O zamanlar, öğretmenler kapı kapı gezer çocukları okula gelmesi için kaydederlerdi.

Yine bir son bahardı, öğretmenler kapı kapı gezip okula çocuk kaydediyorlardı ablam, kolumdan beni çekti, içeri gel dedi. Öğretmenler seni görmesin. Ben ablamın elinden kaçtım öğretmenlerin yanına koştum. Beni de yazın dedim, ismimi yazdırdım. Evde bana her kes kızdı anam, babam bile kızdılar. Sanki okuyup da muallim olacak kız çocuğu. Okumak senin neyine? Dediler. Okul açıldı, beni okula göndermiyorlar, kendimi yerden yere vuruyorum, yerlerde yuvarlanıyorum, ben okula gideceğim diye. Benimle baş edemediler. Babam bir küçük defter, bir kara kalem aldı. Kışa kadar gitsin, hevesini alsın dedi. Pazartesi okula başladım, haftaya Pazartesi gazetedeki yazıları okumaya başladım; hayret ettiler babamın çok hoşuna gitmişti. Her gün gitmesem de haftanın üç günü okula gönderiyorlardı. Soğuk olunca, iş çok olunca gitmiyordum. Bir defa okula yazılmışım ceza korkusu da var öğretmen ikide bir uyarır ismi yazılı çocukları gönderin, yoksa ceza alırsınız derdi.
Ceza gelmesin diye git arada sırada görün diyorlar. Ara sırada olsa on beş tatile kadar devam ettik. Öğretmenler, bu kızı boşuna birinci sınıfta tutmayalım dediler ikilerden durumu iyi olmayan bir erkek çocukla benim yerimi değiştirdiler. Beni ikinci sınıfta o çocuğun yerine oturttular ben o sevinçle koşa koşa eve geldim. Baba, beni öğretmen ikinci sınıfa geçirdi dedim babam ertesi günü benimle beraber okula geldi. Beni ikinci sınıftan aldı birinci sınıfa sırama oturttu. Benim kızım, dersini iyice pişirsin, daha iyi okusun dedi. Öğretmenim, beni çok severdi.
Sen okumayı sevdiğin için, seni kitap kolu başkanı seçtim dedi. Eski püskü tahtadan bir eski dolap vardı içi, küçük hikâye kitapçıklarıyla doluydu. Bana tembih etti hangi çocuk, hangi kitabı isterse ver; verdiklerinin ismini yaz bir daha geri getirsinler. Bende aynen öyle yapıyordum. O kitapçıkların içinde Âşık Veysel'in şiir kitapçığı da vardı. En çok o kitapçık ilgimi çekmişti. Bir çocuk o kitabı götürmüştü, sene sonu yaklaşıyordu hala getirmemişti. Çocuğa akşam, sabah tembih ediyordum o kitabı getir diye. Çünkü kitabı alıp sene sonunda eve götüreceğim ve okuyacağım. Çocuk kitabı getirdi. İnanın gömleğin altından çıplak tenime saklayarak çaldım, eve getirdim yaz tatilinde bende kalsın okuyayım diye. Belki istesem öğretmen seve seve verirdi. Korkumdan kimselere söylemedim vermezler diye. Bir yaz boyu, o şiirleri okudum. 'Benim sadık yârim Kara topraktır.' O şiiri hiç türkü olarak dinlememiştim, radyomuz bile yoktu.

Çok seneler sonra o türküyü dinledim. Ben o şiiri, aynı makamla türkü olarak çok söylüyordum küçüklüğümde ve hala kulaklarımdan gitmiyor ve gitmeyecek...


BESDİ CE

10 Eylül 2012 6-7 dakika 17 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 11 yıl önce

    Ne güzel anılar bunlar çocukluktan ve köy hayatından dolu dolu Besti ablacım. Köyde ki çocuklar daha bir hayata ve okumaya asılıyor gözlemlediğim kadar. Güzeldi hayatın gerçekleri tebrikler ve teşekkürler ...👍