Acilde Ölüme Yolculuk

Hafiften kar yağıyordu. Ağaçların üstü ve evlerin çatıları yavaş yavaş beyazlaşmaya başlıyordu. Masumluk kokuyordu gece. Ancak ambulansın canhıraş haykırışı duyuldu. Sessizlik bozuldu.
?Doktor doktor çabuk yetişin ölüyor!
Birden etraf hareketlendi. Karların serinliği yerini yanan yüreklerden akan kanın sıcaklığına bıraktı. Kıvranan bir kadının silueti belirdi sedyede. Kıvranıyordu. Yeni bir canlıyı dünyaya getirmenin acısı titretiyordu bedenini. Ama kan kaybediyordu. Yıldızlar üzüntülerinden bakamıyorlardı. Her taraf bir beyaz gelin elbisesini üzerine çekmiş, gencecik annenin düğün gününü canlandırıyordu.
?Nerde doktor nerde?
?Şey efendim biz müdahale edemeyiz. Bu pratisyen doktorların işi değil. Sizi ile havale edelim.
?Nasıl yani? Şimdi burada uzman nöbetçi bir doktorunuz yok mu?
?Şu an yok.
?Çağırın kardeşim çağırın. Kadın ölüyor. Siz ölüme gönderiyorsunuz. Buradan oraya nasıl yetişsin. En az bir saatlik mesafe.
?İnanın yapacağımız bir şey yok.
?Hani sizin Hipokrat yemininiz. Hani onurlu duruşunuz. Bir can burada göz göre göre yok olurken sizler evlerinizde dinleneceksiniz öyle mi? Yazıklar olsun yazıklar.
Bu arada nöbetçi doktorlar kendilerince ilk müdahaleyi yaparlar. Sonra da hastayı ambulansa koyarak merkeze gönderirler.
Adam eşinin başındadır. Serum takılı kolunu tutarak son anlarında yanında olmak istiyordu. İlk çocuğu olacaktı. Babalığın o mükemmel duygusunu doya doya yaşayacaktı. Eşi Meral ise anneliğe öylesine güzel hazırlanmıştı ki, daha çocuk doğmadan onunla konuşmaya başlamıştı.
Ama bir rahatsızlığından dolayı kanama geçirmişti. Acillerde uzaman doktorların nöbetçi olarak bulunması gerekirken kendi rahatlarından dolayı mazlumları gece keyfine kurban ediyorlardı. İşte şimdi nöbetçi uzman doktor olsaydı ne iyi olurdu. Hastane oldukça donanımlıydı. Hastane var, uzman var, tıbbi araç ve gereçler vardı. O halde ne diye il merkezine sevk ederlerdi bir türlü anlam veremiyordu. Hani nöbetçi uzman şef doktorda yoktu. Ama Hipokrat yemini etmişlerdi. Tutmadıkları nöbetin parasını ne kadar güzel alıyorlardı. Bu sırada Meral'in gözleri kapanıyordu. Dudaklarında tatlı bir tebessümle eşine gülümsedi. Ali ne yapacağını şaşırdı.
?Meral Meraaaaaaal!
Sesi ambulansın içinde yankılandı. Yüreği Meral'in kanıyla yaralanmıştı. Doğmamış çocuğuna mı, yoksa daha gencecik yaşında anne olmanın heyecanını taşıyan eşinin ölümüne mi hangisine yanacağını bilmiyordu. Öfkeyle ambulansa bir yumruk attı. Eli camdan içeri girdi. Birden kendisi de eşinin yanına düştü. Damarlarından aşkın kanı akıyordu.
Ali'de ilk müdahaleyle kurtulamadı. Eşinin yanında sevgi tebessümüyle sonsuzluğa yelken açtılar.
Ertesi gün gazetelerin ikinci sayfa haberlerinde eşiyle birlikte can veren bir adamın haberi yer alıyordu. Bu sırada bir adam elinde kahvesi, balkona çıkmış gazetelere göz gezdiriyordu. ?Acilde uzman doktor yetersizliği iki cana mal oldu.? Bu haber doktor olması münasebetiyle kendisinin de dikkatini çekti. Haberi dikkatle okudu. Kendi ilçesinde kendi alanında bir hastanın ölüm haberiydi. Kahvesinden bir yudum aldı. Yüzünü tepelerin ardında kendisine göz kırpan güneşin ışıklarına çevirdi. Etraf hala karların masumluğuyla örtülüydü. Işıklar karların üzerinde kristal bir ışık huzmesi oluşturuyordu. Doktor sessiz bir şekilde;
?Yazık olmuş, dedi.
Meral ve Ali'nin kanı yüreklerden bir ah olarak göklere yükseldi. Güneş bulutların ardına çekildi. Kan yağmur olarak yeryüzüne indi. ?Yazık? sevgisizlere olsun diye bir ses duyuldu inen yağmur taneciklerinden.

13 Şubat 2009 3-4 dakika 77 öyküsü var.
Yorumlar