Adı Meçhul Kadın

Mevsim sonbahar, aylardan Eylül. Sonbaharın hoş bir serinliği var havada. Arada bir bulutlar gölgeliyor güneşi, sanırım yağmur yağacak diye geçiriyor içinden oturduğu bank rüzgarla savrulan sararmış yaprakları izlerken. Bir ara gözleri yanından annesinin elinden tutarak geçen kıza takılıp kalıyor... Yıllar öncesine süzüldü sanki aklı...



'Henüz 7 yaşındaydı babası evi hayır hayır onları terk ettiğinde. O ve annesi yapayalnız kalmışlardı. Evin derme çatma ahşap kapısında. Buna ev denebilirse tabi ki. Nem kokan bir oda birde mutfak olarak kullandıkları bir bölmeden ibaretti başlarını soktukları bu yer...
Odada tahtadan çakılmış bir sedir bir köşede masa, ortada anneannesinden kaldığını söyledikleri bir kıl çul. Akşamları yatmak için bir de yer yatağı vardı. Sabah olunca annesi yatağı sedirin altına koyardı. Annesiyle hep o yatakta birbirlerine sarılarak yatarlardı. Babasının eve ne zaman geleceği belli olmazdı. Hep sarhoş olurdu zaten. Bazen sabah kalktıklarında onu bahçedeki kanepede sızmış olarak bulurlardı... Alkol kokusu yayılırdı nefesinden, saçı sakalı birbirine karışmış yüz hatları bile belli olmazdı. Aslında ne kadar yakışıklıydı babası. Zaman zaman annesi ile düğün fotoğraflarına bakardı kendini onlarla aynı karede düşlerdi. Üçünün birlikte hiç mutluluk tablosu olarak söyleyebileceği fotoğrafı yoktu. Neden yoktu acaba babası onun dünyaya gelişinden mutlu değil miydi, onu istememiş miydi? Neden böyle davranırdı, aslında kötü biri değildi. Neden içerdi, neden eve gelmezdi, neden ona kızardı, neden annesine kızardı neden neden ...... soruların sonu gelmezdi düşündü mü... İçinden çıkılmaz girdapta hissederdi kendini.Bu sorulara hiçbir cevabı yoktu..




İşte o acı gün her zaman ki günlerden farklıydı. Babası eve erken gelmiş, üstelik içmemişti, sarhoş değildi. Uzun zamandır birlikte aynı sofraya oturmamışlardı. Annesinin yaptığı tarhana çorbasını içmişlerdi.Annesi ne güzel yapardı tarhanayı. Öyle şaşkın ve mutluydu ki bütün gece babasını izledi.
O ise başı önünde hiç konuşmamıştı ... ne düşünüyordu acaba ,neden suskundu. Kendisine de kızmamıştı üstelik, hep böylemi olacaktı acaba bundan sonra. Mutlu bir aile olacaklar mıydı?




Fakat sabah o düşle yattığı yatağından hayatını değiştirecek kötü bir güne uyanacağını nereden bilebilirdi... Nereden bilebilirdi ki yapayalnız kalacağını. Şu koca dünya da yapayalnız, kimsesiz.K orku bütün benliğini sarıvermişti..




Uyandığında babası çantasını hazırlıyordu, annesi pencerenin önünde oturmuş hiç konuşmadan dışarıya bakıyordu. Babası kapıdan çıkarken o annesine sarılmış, gidişini kirpiklerinde takılı kalan yaşlarla izledi. Hava kararmış sokak lambaları bir bir yanmaya başlamıştı fakat onlar hala kapıda babasının onları bıraktığı yerde adeta donup kalmışlardı..
O gece ikisi de hiç konuşmamışlardı, annesine soramamıştı bu ayrılığın nedenini.
Bundan sonra ne olacaktı ne yapacaklardı bu düşüncelerle uykuya daldı. Geceler uzadıkça uzar. Her yarına uyanış diğerinden acıydı diğerinden soğuk, diğerinden daha yalnız... İçindeki boşluk büyüdükçe büyüyordu..
(Yıllar içinde ona ne kadar çok ihtiyaç duymuştu... Sıcaklığına şefkatine ...)




Bir sabah farklı odada uyandı. Burada güne başladığı ilk miydi yoksa kaçıncı sabah gözlerini açıyordu, zaman ne kadar geçmişti. Yine rüyamı görüyordu annesi neredeydi.
-Ayla haydi kahvaltı hazır diyen bir sesle kendine geldi.
Kimdi Ayla? Seslenen kimdi?
Kapıda güler yüzlü bir kadın belirdi
-Hadi tembel ! Bu kadar önemli günde uyunur mu?
Hala kendinde değildi. Kimdi bu kadın annesi değil, neden kendisine Ayla diyordu. Kendini çimdikledi rüyamı diye canı acıdı. Neydi önemi gün. Gerçekti... Hemde 7 yaşında değildi.Yataktan kalktı aynaya baktığında kendini tanıyamadı geceden kalma sarhoşluğun bakışları vardı tıpkı babası gibi.



Sahi gerçek ismi neydi?Annesi kimdi ,babası kimdi?


............
Yanaklarının ıslandığını hissetti. Gözyaşları mıydı yoksa delirmiş gibi yağan yağmur muydu ıslatan yüreğinin acıdığını hissetti.
Gök delinmişcesine öyle hırçın öyle kızgın yağıyordu adeta yağmur, öfkesinden ateş saçan masal kahramanı sanırsın..
.Saat gece yarısını henüz geçmişti, el ayak çekilmişti. Yalnız bir kadın vardı ay ışığının bile aydınlatmadığı şu karanlığın içinde nefessiz.

23 Şubat 2015 4-5 dakika 12 öyküsü var.
Yorumlar (2)
  • Vedasız ayrılıklar bunlar.Duygu yüklüydü 😥Kutluyorum öğretmenimi ve değerli öyküsünü.Nicelerine diyorum..👍

  • 9 yıl önce

    Çok teşekkür ederim sevgili Birgül