Adressiz Çocuklar Cenneti

Jilet keskinliğinde bir aralık akşamı.Saat henüz beş
buçuk. Çelimsiz adımlarla yürüyordu küçük çocuk, kucağında eski bir kutu ve içinde bir
türlü satamadığı mendiller ile. Ayağındaki yırtık ayakkabılarından giren soğuk kar taneleri
etine değdikçe daha çok titriyor ve çaresizce ağlıyordu. Oysa caddedeki insanlar ne
kadar mutluydu. Ellerinde kocaman poşetlerle hızlı hızlı evlerine gitmenin telaşındaydı
hepside. Hele çocuklar,sırtlarında kalın montlar ayaklarında sıcacık potinler ile o kadar
neşeliydiler ki... Dükkanlar alışveriş yapan paralı zengin insanlar ile bir dolup bir
boşalıyordu. Ağaçların dalları ve mağazaların camekanları renk renk ışıklarla
süslenmişti. Kaldırımlarda Noel Baba kılığına bürünmüş bir sürü adam vardı. Hepsi de ?'HO
HO HO HO'' diye diye yanlarından geçen çocuklara şeker ,sakız, çikolata ve balonlar
veriyorlardı. Hasetle seyrettiği bu tabloyu belki ben de yaşarım ümidiyle bir Noel Babanın
yanına sokuldu. Sesi titriyordu ama yine de avucunu uzatıp bir şeker istedi.İşte ne olduysa
tam o anda oldu. Kürk giymiş bir kadın çocuğu itekleyerek Noel Babanın kucağına oğlunu
verdi ve beraber fotoğrafını çekti. Bu yetmemiş gibi bir de yoldan çevirdiği bir genç kıza
elindeki makineyi uzatıp Noel Babanın koluna girdi ve poz poz kendini de çektirdi. Noel
Baba kostümü giyen adama iki üç kere teşekkür ederken bir yandan da ?'bunları faceme
koyarım hemen bu gece''diye de mırıldanıyordu. İteklediği çocuk ise hâlâ düştüğü su
birikintisinden zengin kadını ve oğlunu seyrediyordu.Bağırmak haykırmaktı amacı ama
sonra vazgeçti. Kutudan yere dağılan mendilleri toplamak için yerinden doğrulmak istedi
ama canı acıyordu üstelik kirli kazağın kolu da düşmenin etkisiyle yırtılmıştı. Donmuş parmaklarıyla dirseğini ovuşturduktan sonra avucundaki kanı gördü ama önemsemedi bile zira onun derdi gece eve gidince üvey babasına vereceği hesaptı. Biliyordu kesin dayak yiyecekti yine zaten hemen hemen her gece az para kazandığı için yemek yerine sopa yemeye alışmıştı... Daha on yaşındaydı ve bugün yılbaşıydı. Ama o biliyordu ki yılbaşı sokak çocuklarına asla uğramazdı...


?'Yürü git lan dükkanın önünü meşgul etme, hadi çabuk.'' Sözlerinin ardından bacağına
atılan tekmenin sızısıyla mendilleri aceleyle kutuya koyup sessizce ağır ağır çöken
karanlığın koynuna dalıp,öylece uzaklaşıp gitti...



Uzun bir süre yürüdükten sonra üstüne kardan adam yapılan bir
sokak bankının buz tutmuş tahtasına çöküverdi. O kadar yorgundu ki üstelik karnı da
açtı. Dün geceden beri bir dilim kuru ekmek ve iki zeytin tanesinden başka hiçbir şey
girmemişti midesine ne yazıkki.. .Bir süre şehrin rengarenk lambalarla süslenmiş mutlu
evlerini seyretti. İki sene evvel pazarda kan davası yüzünden öldürülen babasının kanlar
içinde dağ gibi yere yıkılışı geldi gözlerinin önüne.İçini çekti son bir kez ,yanağından
süzülen son damla yaşı da silerken. Acıyla yutkundu.Yanında oturan kendi gibi yalnız
adamın göğsüne yaslandı. Gözleri yavaş yavaş derin bir uykuya kapanmak
üzereydi. Kutuyu bankın altına koyup kardan adama sarıldı ve sonra da derin bir uykuya
daldı...


Oysa biraz dinlenip her şeye rağmen yine de eve gitmekti niyeti... Ne üvey baba tokadı ne
karnının aç uyuması ne de sakat kardeşinin korkunç dramı eskisi kadar yüreğini
korkutamıyordu.


Çünkü o, küçücük bedenini dünya ateşinde kavurmuş kocaman dev bir çocuktu
artık, adı Engin'di..
Ve... bir daha evine asla gidemedi...



Uzun sürmedi bu uyku zira ansızın, donmuş cansız tenini
okşayan bir rehavetin enginliğine açtı gözlerini. Tıpkı adı gibi..Kendini çok güzel bir evin
sıcak bir odasında renk renk ışıkların içinde buluverdi. Artık üşümüyordu üstelik üstü başı
tertemiz kıyafetler ile donatılmıştı. Çocuk gözlerine inanamadı.Karşısında duran babasıydı
ve kendisini kucaklamak için kollarını iki yana açmıştı. Çocuk büyük bir sevinçle babasının
boynuna atıldı ve öyle bir sıkı sarıldı ki o an dünyanın bütün insanları birleşip çekse onları
ayıramazdı. Beraberce masaya oturdular. Tabaklarda çeşit çeşit çerezler, mükellef
yemekler, etler, börekler, salatalar, meyveler ve bir de kocaman bir pasta vardı. Çocuk iştahla hepsinden yemeye başladı neredeyse midesi patlamak üzereydi. En son pastadan da bir dilim yedikten sonra eline bir elma alıp babasının kucağına oturdu. Hem elmadan ısırıyor hem de neşe ile konuşuyorlardı. Baba oğlunu koltuğa oturtup yan odaya gitti ve

elinde bir sürü poşetle tekrar geri geldi. Önce ayaklarına yün çoraplar ile içi sıcacık yeni
botlarını giydirdi. Sonra da gıcır gıcır montunu, ardından atkı ve beresini de taktıktan sonra
el ele şehrin caddelerinde gülüşerek gezmeye başladılar. Çocuk o kadar mutluydu ki
kahkahaları kaldırımları inletiyordu adeta. Çocuk ne isterse baba hemen alıyordu. Çocuk babasının yanaklarından öperken baba ise onu esmer saçlarını okşuyordu. Çocuk artık babasının kucağındaydı. Mutluluktan yorulmuştu. Uykulu gözleriyle son kez babasına
baktı ve başını şefkat kokan omzuna emanet etmenin huzuru ile gülümseyerek tatlı bir
uykuya kendini bırakıverdi... Rüyasında çocuk kahkahaları ile çınlayan çok güzel bir
yerdeydi. Her yer yemyeşildi ve çeşit çeşit meyve ağaçları ile çevrilmişti. Evlerin duvarları
sevgiden örülmüş çatısı ise şefkattendi. Pencerelerinde yıldızlar dans ederken güneş ise
sevecen bakışlarıyla çocukların yanaklarında donan gözyaşlarını eritiyordu..Burası hiç
kimsenin bilemediği, ölümden yaşama doğulan adressiz çocukların cennetiydi..
Her şey o kadar güzel ve o kadar muhteşemdi ki... Ama tek bir eksiği vardı.
Buraya hiç kar yağmıyordu işte bu yüzden çocuklar kardan adam yapmayı
bilmezlerdi... Onlarda çiçeklerden heykel yapmayı öğrendiler ve görmesini bilen insanların
gözyaşlarına gizlediler... Ama sadece çocukları güldürebilenlerin kirpiklerinde
görünürlermiş bu çiçekten heykeller... Ben de o gece aynaya baktığımda fark ettim..
Anahtarı gülen çocukların gözlerinde saklı. Eğer sen de görmek istiyorsan adressiz bir
çocuğu güldür yeter sonra da benim gibi aynaya bak... O çiçekten heykellerin nemli
kirpiklerinden süzülüp avuçlarına nasılda nazlı nazlı usulca düştüğünü göreceksin...
İşte o an kulaklarını bir sürü çocuk kahkahası okşayacak ve duyacağın o cümle ile
yüreğin sızlayacak, irkileceksin...



?Adressiz Çocuklar Cennet''ne hoş geldiniz.

Çünkü Cennet bir tek çocuklara adres sormaz.
Zira çocukların tek adresi vardır o da sadece Cennettir.

31 Aralık 2013 6-7 dakika 8 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar