Alaca Karanlıkda Pencerelerdeki Hayatlar...

Gecenin alaca karanlığında, kokusu isli bir kış gecesi, gecenin o ıssız ürkütücü gizemi, her kes bir yerden bir yere gitme telaşında, kimisi de eve gitme telaşında. Elinde Allah ne verdiyse ailesiyle paylaşacağı rızkı, kimisi eşiyle, nişanlısıyla, kimisi sevgilisiyle, arkadaşıyla kimisi annesinin elinden tutmuş evlerine veya bir başka yere gitme telaşı. Bende evime gitmek için yürüyorum evlerin ışıklarına bakarak, kimi loş kimi fener alayı gibi, kimi karanlık pencereli evler. Yürürken bir düşünce takıldı aklıma ışığı yanan evlerin penceresinden süzülüp evlerin içine bakmak gibi. Ne hayatlar yaşandığını görmek, kim bilir acısıyla tatlısıyla neler yaşanıyordu. Yürürken gözlerimi evlerin penceresinden alamıyordum. Bir evin penceresinden dışarıya ulaşan sesler sessizliği yırtarcasına, iki kişi tartışıyordu. Niye yemek hazırlamadın, işten yorgun geldim, bütün gün ne yaptın, çocuklar nerde, evden haberin yok, hep gezme, bir gün huzur bulamayacak mıyım bu evde ben, diyen bir koca çocuklarını bulmak için sesleniyor, çocuklardan bir ses geliyor geliyoruz baba, çocuklar sokakta oynarken vaktin nasıl geçtiğini anlamamışlar çağıranda olmamış, çocuk bu.

Çocukların evdeki yaşananlardan bir haber oluşları bir tebessüm ettirdi bana. Yoluma giderken başka evin penceresine takıldı gözlerim. Evden dua sesleri geliyor belki bir acı kayıp yaşanıyor o loş ışıklı pencerede ki hayatın içinde, haykırmadan acıyı sessiz yaşayan insanlar, şimdi sensiz ben ne yaparım? Evimin direği diyen bir kadın ağıttı, anladım ki eşini kaybetmiş, yapayalnız mı kalmış acaba, çocukları kimsesi var mı? Çocukları varsa küçükmü, geçinebilecek durumda mıydılar, bir kadın imkânı yoksa ne yapar nasıl bakar çocuklarına, tahsili var mı acaba? Mücadele edebilecek mi Hayatla, kendi kararlarını hiç vermemiş hep kocasının dediğini yapmış ekmek almayı bile bilmiyor mu? Aklımdan birçok sorular bir anda şimşek çakar gibi geldi geçti, zor bir hayat bekliyor bu evin penceresinden sızan loş ışıklı evdeki ağlayan yürekte kim bilir başka daha neler var bir anlata bilse!

İçimi bir hüzün kapladı o kadını düşündüm yürürken, birden bir haykırışla irkildim yürürken, gözlerim sesin geldiği yeri bulmaya çalışırken Allahım neydi o ses? diye düşünürken bir pencerede iki kişinin hareketleri görünüyordu dikkatli bakınca bir erkek bir kadını dövüyor ve bir çocuk babasının bacaklarına sarılmış yapma baba, anneme vurma diyerek hem ağlıyor hem annesini korumaya çalışıyor, ah yavrum kaç yaşında kestiremiyorum dışarıdan yaşını, ama yaşadığı şu an onun için büyük yara, bir çocuk dünyasında sevdiği iki insan bu halde, babasının içki içince kendini kaybetmesi annesini dövmesi, bir çocuğun bunları yaşaması ne acı. Aşağıda sesleri duyan komşuların konuşmalarına şahit oluyorum, kimse kurtarmaya gidemiyor adam içkili diye, kadın ağlıyor feryat figan vurma, vurma diye yazık kadın çaresiz, ya çocuk nasıl bir duygu annesini babasının tokatlarından kurtarma çabası, çaresiz çocuk, neden bu işkenceyi çeker bir kadın, nasıl bir erkek şiddette başvurur içkiyi içen erkek eziyeti çeken kadın, bu haksızlık değimli? Çocuğu ve kadını düşünürken gözlerim doldu bir türlü ayrılamıyordum o acı feryatların yaşandığı pencere önünden, kimsenin bir şey yapamadığı sadece seyretmek zorunda kalınmanın yanlışlığı, birçok kez müdahale edilmiş polis çağrılmış, ama nasihatle iş bitmiş. O eve geri dönülmüş, erkek sızmış, kadın vücudundaki ki yaraları temizleyip morluklara bakarken yüreğinde açılan yarayı nasıl ve kim saracaktı. Ya o çocuk ya onun yüreğinde ki acı onu kim onaracaktı, içim titredi beynimin içi uğulduyordu bu nasıl bir hayat, bu nasıl insanlık diye düşündüm, bu gördüğüm manzara ne çok evde yaşanıyor kim bilir?

Dalgın dalgın yürümeye başladım aklım o evde kalarak, biraz ileride çok ışıklı bir evden müzik sesleri geliyor kahkaha sesleri ve bir eğlence var diye düşündüm, biraz daha dikkat edince bir nişan olduğunu gördüm, aile içinde bir nişan bir mutluluk tablosu belli ki bir aşk evliğin ilk adımını atıyorlar çünkü yüzükler takılmış üzerinde kurdelesiyle çift bir kenarda bu mutluluğu yaşıyorlar ve birbirlerine sevgi dolu bakışlarıyla aşklarını fısıldıyorlar, erkek seni çok mutlu edeceğim aşkım diyor sevdiği kıza, en yakın zamanda karım olacaksın bir tanem diyor. Kız ise yarı mahcup delikanlının gözlerine bakarak evet çok mutlu olacağız, seninle olayım başka bir şey istemem diyor,(bir anda dayak yiyen kadın geldi aklıma)pembe bir dünya içindeki nişanlılar bir konuda şanslı gibi görünüyorlar iki aile bir arada çocuklarına destek çıkıyorlar, umarım çok mutlu olurlar diye düşünerek yoluma devam ediyorum.

Biraz yürümüştüm ki bir apartman kapısının girişinde bir karartılar gördüm ne olduğunu görmeye çalışırken o ne aman tanrım! Ufacık çocuklar bir kuytu yerde birbirlerine sokulmuşlar ısınmaya çalışıyorlar, kapıyı araladım beni görünce ürküp korktular bu koskoca dünyada tek başlarına evlerinden uzakta, neden niye diye kendi kendime soruyorken çocuklara sevgiyle yaklaşıp neden evde değildi burada olduklarını sordum, çocuklardan biri evde üvey annem var beni istemiyor ve dövüyor kaçtım dedi. Bir başka çocuk benim üvey babam var beni dövüyor dedi. Bir çocuk benim kimsem yok bakım yurdundan kaçtım bize çok kötü davranıyorlar dedi. Çok şaşırmıştım siz hepiniz nasıl bir araya geldiniz tanışıyor musunuz dedim. Hayır dedi çocuklar sokakta tanıştık birlikte güçlü oluruz diye birlikteyiz dediler. Çok üzülmüştüm bütün kötülüklerin meydana çıktığı gecenin karanlığında, keşke bir şeyler yapabilseydim onlar için diye bir yandan düşünürken yakında ki yiyecek satan bir yere doğru yürümeye başladım çocuklara yiyecek bir şeyler alıp vermek için öylede yaptım. Çocukların bulunduğu yere gittiğimde çocuklar ürkek bakışlarıyla bana lütfen bizi polise verme biz eve dönmek istemiyoruz sözleri balyoz gibi geldi, yiyecekleri onlara verdim, hem ürkek hem aç daha fazla bekleyemediler onlara verdiğim yiyecekleri yemelerini seyrederken gözyaşlarımı tutamadım, onları böyle bırakmam doğru olmazdı diye düşünüyordum ki çocukların benim böyle düşündüğümü hissetiler her halde birden ellerinde yiyecekler kaçmaya başladılar. Olduğum yerde Donup kalmıştım. Bir anda ailelerini düşündüm onları arıyorlardır diye düşündüm. Allahım sorular, sorular bilinmeyen cevaplar.

Yüreğimi üzen içimi acıtan şahit olduğum bu hayatlar beni çok üzmüştü, kendi kendime hiç mi mutlu insan yok diye düşünmeye başladım yürürken. Uzaktan bir müzik sesi geliyordu bir tango çalıyordu Esin Enginden?papatya gibisin beyaz ve ince? müziğin geldiği yeri bulmaya çalıştım gözlerimle ve gördüğüm manzara çok güzeldi bir çift dans ediyordu bu güzel tango eşliğinde, harika bir manzara, uzaktan bakma çabama biraz utanarak biraz mahcup ama gözlerimin böyle bir güzeliğe hasret kalmışçasına bakmaya çalıştım. Çok güzel manzara görüyordum, harika dans eden bir çift orta yaşlarda zarif iki insan, nerden mi anladım zarif olduklarını dans ederken ellerini birbirlerinin vücudlarındaki temaslarından eski İstanbul hanımefendisi ve beyefendisi, kendimi alamadım bu manzara karşısında zarafet centilmenlik her şey vardı bu iki insanda. Ben yarı utanarak çifti seyrederken yakalandım komşuya, gülümsedi bana onlar harika insanlar dedi bizde onları çok severiz, ne kadar mutlular dedim, komşu bayan bir iç geçirdi ama ne yazık ki dedi, çok merak etmiştim böyle mutlu insanların neyi olabilirdi? Komşu kadına sokuldum öğrenebilmek için, aslında böyle merak eden biri değilim ama bu merak başkaydı, komşu kadın anlatmaya başladı. Onların çok istemelerine rağmen çocukları olmuyor, çok mücadele ettiler çok paralar döktüler ama sonuç alamadılar dedi.

Çok üzülmüştüm hem o çift için hem annesini babasının dayağından kurtarmaya çalışan o ufak çocuk, o sokakta apartmanın girişindeki birbirlerine sokularak ısınmaya çalışan evden kaçan çocuklar, diğer yandan burada sıcacık bir yuva sevgi dolu bir aile ama çocuktan yoksun o sevgiyi yaşayamamış bu güzel iki insan. İçim hem çok mutlu bir tablo görmenin hazzını yaşarken bir yandan da üzüldüm. O çocuklar için de üzüldüm. Oradan ayrılarak yürümeye başladım evime gelmiştim. Canım ne yemek yemeği ne bir şey yapmayı istedi, sadece yatıp uyumak, gecenin alaca karanlığında kimi loş kimi fener alayı gibi, kimi karanlık pencereli evlerde yaşanan o hayatların acılarını unutmak, mümkün mü? Elimden bir şeyin gelmemesi içimi acıtmıştı. Günümüzde birçok hayatların içinde çok acılar yaşanıyor.


Ne tuhaf değimli? Bende her kes gibi ışığı yanan bir evin penceresinde yaşamıyor muyum?Kim bilir benim pencerem kimi düşündürür?

25 Mart 2009 8-9 dakika 2 öyküsü var.
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    Kim bilir benim pencerem kimi düşündürür?

    memleketimden insan manzaraları çoğu akla zarar....ve malesefki öyle...ısıtamayız bir türlü gönlümüzü fazla...ve hep bir "ben" çıkar "bizden" öte...selinde çırpınırız doyumsuzluğumuzun..."komşun acken yatan bizden değil"diyen Efendimiz/s.a.s)nin bile dediğini unutur olduk...aslında ne oldu bize demekm lazım...öyle değilmi... çok gerçekçiydi her karesi... yüreğinize duyarlılığınıza selamlar olsun... saygımla