Amerikalı 21

-Nefes alıyor mu nefes?
Şevval ters ters baktı.Niyazi bu bakışı görmezden geldi
-Biz gidiyoruz Şevval hanım.Ama lütfen muhtemel gelişmelerden lütfen bizi mahrum bırakmayın.
-Yolunuz açık olsun.
Suat koridorda jandarmalarla bir şeyler konuşuyordu.Nöbetçi sayısını iki katına çıkartmıştı. Aşağıda Rüstem denen yamyamı da korumak ve kollamak lazımdı.
-Hadi mi?
-Hadi.
-Bahçede park halindeki arabalarına yürüdüler.Suat Niyazi'nin arabasına bakarak güldü.
-Nereden buldun bu külüstürü,araba mezarlığından mı?
-Yok dedemden miras.Ona da büyük babasından kalmış.
-Sen bunu Koç müzesine bağışla,insanları bu güzellikten mahrum bırakma.
-Öyle diyorsun ama düz yolda bir kaçıyor akıllara ziyan.
-Oğlum bu araba kaçsa durmaz,dursa bir daha kaçmaz.
-Bin hadi bin.
-Dostum ne iş bu Şevval hanım muhabbeti nedir?
-Abi ne diyeyim anlarsın işte.
-İnsanlığını bilemem ama mesleği palavra, ben sana söyleyeyim.Para kazanıyor mu bu işten?
-Bilmem herhalde.İki yıldır çalıştığına göre.Babası finanse ediyor anladığım kadarı ile. Abi bir de bizim insanımız böyle şeye bayılır.Faldır büyüdür mest olur.Evinde yiyecek ekmeği yoktur gider falcıya dünyanın parasını verir.
-Palavra.Falcılığa bilimsel bir de ad takmışlar.Yok parapsişik mi ne .Milleti kandırıyorlar. Erkan ?da hasta.Psikiyatriklik vaka.Bunun gibi hastaları ben çok gördüm.Kıçından uyduruyor işte.
-Bilmem belki de...
Homurdayarak çalışan araba karakola doğru yola çıktı.
-Klasik bir araba bu senin haberin yok.Bak üstü de açılıyor.
-Aman açma,sonra kapatamazsın.
Niyazi gülümsedi.Suat doğru söylüyordu.Açılınca bir daha kapanmıyordu.Erdoğan'ın karakoluna doğru yola çıktıklarında saatler gece yarısını çoktan geçmiş 02.00'yi gösteriyor- du .Kasabayı çevreleyen tepeleri tırmanıp da düzlüğe çıktıklarında birkaç kilometre ötelerinde yalazı göğe eren bir kızıllık gördüler.Niyazi Suat'a Suat Niyazi'ye baktı.
-Neler oluyor.?
-Bilmem yaklaş anlarız.
-Araba kızıllığa yaklaştıkça bunun yanan bir araba olduğu anlaşılıyordu.Jandarma ekipleri ve belediyenin itfaiye aracı yanan arabanın başındaydılar.Alevlere köpük fışkırtmakla meşguldü- ler. Niyazi yolun kenarında durdu.
Suat aşağıya indi.
-Neler oluyor arkadaşlar.?
Takviye kuvvet olarak gelen genç Ali astsubay Suat başçavuşa selam verdi.Anlatmaya başladı.
-Komutanım kundaklama...Aracın yanında benzin bidonları bulduk.
Suat arabaya dikkatlice baktı.
-Yahu bu bana ateş edenleri taşıyan kamyonet.
-Ta kendisi.
Ali astsubay devreye girdi.Plakanın kalanından sorgulamasını yaptırdım.Araba dün akşam Fethiye'den çalınmış.Sahibi karakola müracaatta bulunmuş,haber gönderttim.Birazdan gelir. Size de bir türlü ulaşamadım cep telefonunuz kapalı herhalde.
Suat telefonunu çıkarttı,baktı
-Hayır batarya bitmiş,Ali seninkini versene.
Ali'nin bataryasını aldı kendi telefonuna taktı
-Sen karakolda şarj edersin.Bu arada demek ki bu adamlar bu arabayı çalmış ve öyle gel- mişler,sonra da yakıp gittiler,bu kadar basit.
İtfaiye yangını kolaylamıştı.Sadece yangını kolaylamıştı,sadece motor bloğunun altında kalan kısım yanıyordu.Niyazi'ye işaret etti.
-Hadi oyalanmayalım.
Arabaya bindiler.Suat başını camdan çıkarttı.Ali'ye bağırdı.
-İyice bir arama yapın.Sonra karakolun bahçesine çektirirsiniz.
Niyazi Suat'ın lafı biter bitmez gaza bastı
-Bu dalamalar burada araba değiştirmişler.İzlerini kaybettirmek maksadındalar.
-Bulacağız onları sen merak etme.
-Araba çalıntıymış gördün mü?
-E ne yapsınlar düğüne gelir gibi mi gelsinler.
Kendi sorumluluk alanını geçmişler,komşu karakolun mıntıkasına girmişlerdi.Suat eliyle orman içini gösterdi.
-Taşbaşı gazinosuna buradan gidiliyor.
-Ne olmuş oraya?
-Aaa hakikaten senin haberin yok bilmiyorsun.
-Neyi yahu Suat anlatsana.
-Bu aradığımız grup bu mıntıkada da kafa kopararak bir infazı gerçekleştirmiş,hem de kimi biliyor musun?
-Kimi?
-Sanatçı Ahu'yu.Bana şu dolarları veren kadını.
-Haberim var o olaydan.
-E tabi sen istihbaratçısın.
-İşin aslı bütün ilçe bunu konuşuyor,her kesin dilinde.
-Bak bu iyi olmadı işte.
-Neden?
-Abi buralar turistik yerler,buralara reisi cumhur da gelir,genel kurmay başkanı da gelir, medya patronları da gelir,sosyete de gelir.Sonra da bu olayları büyütürler de büyütürler.Sanki yaşadıkları İstanbul'da Ankara'da her gün üç beş kafa kopartılmıyormuş gibi...Ardından da...
-Senin kafanı koparırlar.
-Aynen ,hem de tam kafamın başladığı yerden.O yüzden biran evvel bu işi sonuçlandırmamız lazım.
-Bulacağız,bulmadan dönmek yok.Sen Karadal' lar çetesini duydun mu?
-Duydum.Beter bir çete...
-Vatandaşlar onlardan bahsediyor.
-Olabilir,neden olmasın.
-Bu ilçenin pisliklerindenmiş bunlar ve de çok kalabalıklarmış.Bu işler onların işi olabilir.
-Olabilir,bana yazılan mektubu okudun ya,benim ailemi de tehtid ediyorlar. Ben ne ise de çocuklara fenalık yapılmasından korkarım.
-Nerede abi onlar?
-Karakoldalar.
-Görmedim abi onları.
-Yatmışlardır.Aşağıda misafirhanede kalıyorlar.
-Korkma bir şey olmaz.Daha da olmazsa götürür memlekete bırakırsın.
-Pislik her yerde pisliktir,memleket ya da burası ne fark eder.
-Abi sen endişe duyma evvel Allah bu işi halledeceğiz.
-Bitirmeliyiz Niyazi yoksa biz biteriz.
Araba asfalt yoldan sola saptı.Bir kilometre kadar stabilize yolda seyrettikten sonra Erdoğan'ın karakolunda durdu.Karakolun bütün ışıkları yanıyordu.
-Erdoğan tam mesaide anlaşılan.
Kapıdaki nöbetçi jandarma onları durdurdu.Erdoğan kapının eşiğinde durmuş sigara içiyordu. Gelenleri görünce nöbetçiye bırakmaları için seslendi.İçeri girdiler.
-Hoş geldiniz abi,ne yaptınız?
-Ne yapalım Erdoğan,sıfır artı sıfır eşittir sıfır.İşte böyle...Sen ne yaptın?
-Abi katilin kimliğini tespit ettim,ama şu ana kadar bulamadım.
-Kim?
-O kim ya?
-Karadal'lardan abi.
-Ustura Karadal enteresan.
-Herifin yedi sabıkası var,adam yaralamak,öldürmek,gasp,suç işlemek amacıyla teşekkül oluşturmak,6136 s.kanuna muhalefet,kundaklama...
-Adam suç makinesi desene.
Niyazi lafa girdi.
-Nasıl dışarıda bu adam ya,neden içeride değil.
-En son çıkan aflar sayesinde.Adam şartla salıverilmiş,oradan kesinti,buradan budak beş yılda çıkmış işte.
-İyi iş,nasıl olsa yakında af çıkar ben sana gıcığım al sana dan dan,vur adamı alnının çatından sonra gir içeri aslanlar gibi yat üç beş sene,hem namın yürüsün...
-Kanunlar böyle söylüyor dostum.
-Biz boşa kürek çekiyoruz dostum.
-Ecevitlerin armağanıdır abi bu Türk halkına.
-Erdoğan garson burada mı halen?
-Evet burada görüşecek misin.
-Bir görsem iyi olur.
-Gelin benim odaya geçelim,orada daha rahat konuşuruz.
İçeri girdiler .Bin dokuz yüz altmışlardan kalma tek katlı karakol binası desteklerle, payanda- larla ayakta duruyordu. Suat sordu.
-Deprem konutu mu bu bina?
-Evet 60'larda burada bir deprem olmuş,o zaman bu karakolu buraya taşımışlar.O gündür bu gündür burada.
-Yıkılacakmış gibi duruyor.
-Yıkılsa da kurtulsak.Koğuştaki Mehmetçiğin horlamasını benim odadan dinle.
O sırada gerçekten de koğuşta horlayan jandarmaların sesi geliyordu.
-Vur dibine bir kazma yıkılsın,sonra da kendi yıkılmış dersin.
-Aklımdan geçmiyor değil ,bakalım yeni ödenek çıkartmışlar,bina yapacaklarmış.Ben görmem ya...
Odada birer sandalyeye iliştiler.Yemekhanede masanın üstünde uyuklayan garson gözlerini ovalayarak içeri girdi.
-Buyrun komutan.
Erdoğan eli ile yer gösterdi.
-Gel otur şöyle bakalım.
Garson bir sandalyenin ucuna oturdu.Şaşkın gözlerle yeni gelenleri süzüyordu.Suat söze başladı.
-Geçmiş olsun.Ben komşu kasabanın karakol komutanıyım.
-Tanıdım bu öğlen de gelmiştiniz..
-Hah tamam çok yaşa.Benden sonra ne oldu bir de bana anlatsana.
-Neresinden başlayayım bilmem ki
-En başından.
-Komutanım siz gittiniz ya Ahu abla odasına çıktı.Bana da bir sürü kızdı.Neden onu uyandırmışım falan. Sonra yattı. Aradan birkaç saat geçti geçmedi...
-Bu gazinoda senden başka çalışan kimse yok mu?Patron nerede?
-Patron ilçe merkezine alışverişe gitti,diğer çalışanlar da akşam beşte gelir.Ben sorumluyum buranın temizliğinden.
-Devam et.
-Neyse iki adam geldi,siyah bir şahin vardı altlarında.
-Plakasını aldın mı?
-Yok nerde.Sonra benim yanıma geldiler.en onları müşteri sanmıştım.Ahu ablayı sordular.Ben yok dedim.Bu sefer tabanca çektiler,seni öldürürüz dediler,tabancayı ağzıma soktular. İçle- rinden iri olanı ki yanağında koca bir yarık izi vardı ben konuşmayı sevmem dedi. Ahu nerede dedi. Ben de korktum abi odasını gösterdim.Sen yaşamak istiyor musun dediler bende evet dedim,o zaman kaç dediler.
-Az biraz sakin ol.Nereye kaç dediler.
-Ormana kaç dediler.Bende kaçtım.Arkamdan bir sürü mermi sıktılar ama beni vuramadılar.
-Sen de beş kilometre ilerideki köye kadar kaçtın.
-Evet kaçtım abi.
-Arkana dönüp baktın mı?
-Yok abi makineli tabancalarla ateş ediyorlardı.
-Nasıl koştun o kadar yolu hem de ormandan?
-Bilmiyorum ki benim aklım yeni başıma geliyor.
-Bu adamları görsen teşhis edebilir misin?
-Erdoğan ağabeye gösterdim birinin resmini.
-Bir de bana göstersene.
-Katalog nerede?
Erdoğan çekmecesinden sabıkalı albümünü çıkarttı,uzattı,garson sayfaları hızla çevirdi.Ustura Necmi' nin bulunduğu sayfaya gelince durdu.Suat başçavuşa resmi gösterdi.
-İşte bu.
Suat resmi eline aldı ,inceledi,adamın yüz yapısının her santimetre karesini beyninin kıvrım- larına kaydetti. Albümü Niyazi'ye uzattı.
-Ötekini bulamadın mı?
-Abi onu bulamadım.
-Neden?
-Çünkü dikkatli bakamadım.
-Korkudan bakamadın yani.
-Eh evet.
-Niyazi senin soracağın bir şey var mı?
Niyazi hayır anlamında başını salladı
-Erdoğan tamam bu arkadaş gidebilir.
Erdoğan işaret etti.
-Tamam sen git yemekhanede otur.
Garson kalktı dar kapıdan çıktı.O sırada içeri elinde çaylarla Jandarma girdi.Suat'ın yüzü ışıdı.
-İşte bu her şeye değer.Erdoğan ruhumu okudun.
-Benim ocak hiç kapanmaz abi. Çayları içelim beraber bir yere gideceğiz.
-Nereye?
-Bu ustura mıdır ne karın ağrısıdır onların yuvasına.
-Neresi orası?
-Abi sahilde bir mahalle,o mahallede viran bir kum ocağı var oraya.
-Ne işleri var orada?
-Bunların yuvası orası abi orada barınıyorlar.
-Hiç biri orada değildir.
-Yok abi orası kurtarılmış bölge.Kolay kolay polis giremez oraya.
-Neden?
-Abi adamlar pislik,hiçbir şey yapmasalar bebe belik adamı taşa tutarlar.
-Biz nasıl gireceğiz?
-Denizden gireceğiz,mahalleden karayolu ile girmeye kalksak çanımıza ot tıkayabilirler.Erketeleri çoktur.
-Çıkartma yapacağız yani.
-Sen komando değil misin,eski günleri yad edersin işte fena mı
-İyi olur iyi...
Depodan çıkartılan G-3 piyade tüfekleri ve içi mermi dolu şarjörler masanın üstüne bırakıl- mıştı. .Suat seyyar dipçikli tüfeği eline aldı.
-Ne özledim şunları be...
Şarjörleri hücum yeleklerine doldurdular,yeleklerin fermuarlarını vücutlarına göre ayarladılar. Operasyona hazırdılar. Dışarı çıktılar. Gece en koyuydu,sanki güneş bir daha hiç doğmayacak tı. Suat başını göğe kaldırdı.Görünmeyen gök yüzünün yüzüne şu sözcükleri fısıldadı.
-Gecenin en koyu karanlığı bile yeni doğacak günün müjdecisidir.
Söylenenleri Niyazi duymuştu.
-Haklısın en aydınlıkta bitecek günün.
Niyazi'nin arabaya bindiler.İlçe merkezine doğru yola çıktılar.Geniş yol onları bu tatil cennetine uçarak götürüyordu.Çağıldayarak akan dere onlara eşlik ediyordu.Girişte sokak lambaları ile aydınlanan yollar tenhaydı.Yalpalayarak yürüyen sarhoşlar dışında pek insan kalmamıştı.Merkeze doğru yaklaştıkça hareketlenme artmıştı.Kol kola gezen insan kalabalık- ları,hayasızca öpüşüp koklaşanlar,osuranlar sokağa işeyen sı..anlar.Suat olanlara tepki ver meden bakıyordu.
-Bu ne aymazlıktır bu ne kendini bilmezliktir ya
Niyazi başı ile onayladı.
-Memleketlerinde ne kadar adilik varsa buraya getiriyorlar.
-İnsanlar da kanıksamış baksana,başını kaldırıp bakan yok.
-Türkiye turizm cenneti oldu ya daha ne istiyoruz
Erdoğan arka koltuktan başını uzatmış olup biteni dinliyordu.Eli ile dar girişi işaret etti.Yol otoparka gidiyordu.Arabayı tenha bir köşeye bıraktılar.Silahlar spor çantalarının içindeydi. Limana doğru yürümeye başladılar.Liman sabahın üçü olmasına rağmen Helen kalabalıktı. İçkinin etkisi ile iyice bulutlanmış kafalar onları fark etmedi bile.Sessizce içlerinden geçtiler,onları bekleyen küçük balıkçı teknesine bindiler.Kaptan hepsi ile tek tek tokalaştı. Çantalardan çıkartılan tüfekler çatıldı.Hücum yelekleri takıldı.Pata pata yaparak limandan ayrılan balıkçı teknesi karanlık suları yararak ilerliyor,ışıklar içindeki liman gerilerde kalıyordu.Işıklardan uzaklaştıkça aslında gecenin o kadar da karanlık olmadığı anlaşılıyordu.Sahil boyunca kuzeye doğru ilerlediler.Koca bıyıkları olan kasketli olan kaptan hörüldeyerek konuştu.
-Geldik komutan bak az ilerde kum depoları başlıyor.
Erdoğan başını salladı.
-Arkadaşlar hazır mıyız geliyoruz.
Teknenin patırtısı azalmıştı.Sessizce sahile doğru ilerliyordu.Kum kosterlerinin arasından limana girdiler.Kaptan kıvrak bir manevra ile iskeleye yaklaştı.Üçü de iskeleye atladılar..Tekne alesta beklemeye başladı.Bu saatlerde balığa çıkan tekne çok olurdu.Üç eski komando iskeleye yattılar.Çömelerek kıyıya doğru ilerlemeye başladılar.Kum tepelerinin ...
arkası yarın...

12 Mart 2010 12-13 dakika 39 öyküsü var.
Yorumlar