Amerikalı 22

Arasında viran haldeki barakanın silueti görünüyordu.Açılarak barakaya doğru yürüdüler.Camlara çekilen kartonlar,buralarda insanların barındığının bir göstergesiydi.. Belikli vasıfsızlar çapsızlar burada barınmaktaydılar.Hem burada kum ocağında amelelik yapıyorlar hem de yedek eleman olarak beklemekteydiler.Ayaklarının ucuna basarak kapının önüne geldiler.Erdoğan kapının tokmağını çevirdi.Gıcırdayarak açılan kapı tok bir sesle ardına vurdu.Ama kimse uyanmamıştı.Horlama sesleri dışarılara taşıyordu.İçeride on kişinin yattığı duvarda yanan zayıf ışıktan belli oluyordu.Her biri bir köşeye dağıldı.Uyuyanların yüzlerine baktılar.Ustura Necmi'yi aradılar.Bulamadılar.Kapıya yakın olanın başına çöken Erdoğan silahını omzuna attı.Sol elinin ayası ile yatanın ağzını kapattı.Adamı soluksuz bıraktı. Karanlıkta kocaman açılan gözler yuvasından dışarı çıkacaktı.Niyazi eli ile sus işareti yaptı.Tüfeğini adamın göğsüne doğrultmuştu.Erdoğan adamın gırtlağına basarak geriye çekti , adam çırpınıyordu ama iri kıyım Erdoğan ağırlığını verdikçe hareketsiz kalıyordu.Ağırlığını beline verdi,adam geri geri çekerek dışarı çıkarttılar.Uzak bir kum tepesinin ardına sürüklediler.Don paça dışarı çıkartılan adam yağmur yemiş sıpaya dönmüştü.Niyazi konuştu.
-Sesini çıkartırsan gebertirim seni pezeve..k. Anladın mı beni !
Adam anladım anlamında başını salladı.Erdoğan usulca elini ağzından çekti,bunun üzerine adam avazı çıktığı kadar bağırmaya çalıştı.Niyazi dipçik ile adamın kafasına öyle bir vurdu ki adamın boynu geriye döndü.Yere düşerken köpek viyaklamasına benzer bir ses çıkartmıştı. Kısa bir baygınlığın ardından sonra kendine geldi.O beş dakikalık süre içinde adamı bir çukura sokup kumun içine gömmüşlerdi.Sadece kafa dışarıda kalmıştı.
-Puşt,bir daha bağıracak mısın lan?
Kanayan başından akan kan kuma karışıyordu..Adam hayır anlamında başını salladı.
-Aferin,şimdi sorularımıza kısa fakat mantıklı cevaplar vereceksin tamam mı?
-Evet.
Adam usul sesle konuşmaya başlamıştı.Erdoğan sordu.
-Adın ne?
-Ramazan...
-Rüstem nerede?
-Bilmiyorum burada yok.
Suat kuvvetli bir tokat patlattı.
-Yalan söyleme lan nerede?
-...Jandarmalar vurmuş,beklide ölmüştür.
-Nerede vurmuşlar?
-Siz kimsiniz?
-Sana ne ulan
-Silahlarınıza bakılırsa siz jandarmasınız.
-Ustura Nemci nerede?
-Burada yok.
-Nerde?
-Bilmiyorum.
-İçerdekiler kim.
-Ameleler,arkadaşlar.
Suat bir tane daha patlattı.Adamın tersi dönmüştü.Patlayan dudaktan sarkan et parçasını yalayarak konuşmaya çalıştı.
-Kimi arıyorsunuz?
-Bu gün Jandarmaya saldıranları.
-Kimmiş onlar?
-Sen iyi bilirsin.
-...
-Ula oğlum bak ,bizimle oynayıp durma,kafana bir mermi sıkmamak için kendimi zor tutuyorum.Seni öldürürüm.Emniyette faili meçhul bir dosyadan ibaret olursun,geri zekalı,senin tohumuna para mı saydık ulan.
Suat'ın kafasının tası atmaya başlamıştı.G-3'ün namlusunu usulca adamın başına doğru kaldırdı.Dişlerine çarptırarak adamın ağzına soktu.
-Bizimle oynama,şaka yapacak ne halimiz var ne de oyun oynayacak derman,beynini patlatmak üzereyim haberin olsun.
Silahın emniyetini açtı.Elini tetiğe soktu,yavaşça çekmeye başladı,isnat boşluğunu aldı.Silahın patlaması an meselesiydi.Adamın endişesi karanlıkta bile görülüyordu.Niyazi Suat'a baktı.
-Abi yapma.
Suat onu duymuyordu.
-Niyazi biraz daha yüksek sesle konuştu.
-Abi kendine gel öldürme şunu.
Ramazan'a döndü.
-Oğlum konuşacaksan konuş,yoksa bu adamı değil ben kimse durduramaz.Kafan da eşekten düşen karpuz gibi yarılır.Çok gördüm.İflah olmasın.
Adam kumun içinde debeleniyor,geveliyordu.Niyazi uzandı,namluyu ağzından çekti.Suat adamı öldürmek üzereydi.Silah ağızdan çıkınca elini tetikten çekti.Namlu ağızdan çıkınca adam bülbül kesilmişti.
-Sorun abi...niye kızıyorsunuz ki.Ne isterseniz sorun,ben anlatırım.
-Ustura Nemci denen yavşak nerede.
-Abicim valla bunlar bir hafta önce gittiler.Sağlam bir iş mi varmış ne ona.
-Nereye gittiler?
-Abi bilmiyorum,ilçe merkezinde çorbacı var meşhur halim.Onun organizasyonu herhalde.
-Kimmiş lan bu çorbacı?
-Abi çorbacı işte,meşhur bir adam.O bir iş ayarlamış bunlara.
-Ne işi ulan nağme yapma?
-Abi valla o dediğinden yapmıyorum ama zengin birine iş yapacaklarmış herhalde,geçen gördüm usturayı façayı bayağı düzeltmişti.
-Nerede buluruz usturayı?
-Abi dedim ya çorbacıyı bulun o anlatır size.
-Kim bu içerdeki sürünün çobanı?
-Benim abi.
-Bak sen...demek tam adamını bulduk ha.
-Evet abi.
-Aslında seni şimdi buraya diri diri gömmek lazım ama hadi neyse.
-Tamam abi gömersin abi.
-Hadi gidelim.
Niyazi ayağa kalktı.Yerden bulduğu bir çaputu adamın ağzına tıktı.Geldikleri yolları takiben teknenin yanına geldiler.İskeleden aşağıya sırayla atladılar,ufak patırtılarla tekne limandan ayrıldı.Kapta teknesinin burnunu ilçeye kırdı.Kıpırtısız denizi kumaş keser gibi kesiyordu tekneleri.Tan uzaklarda ağarmaya başlamış,yıldızlar parlaklıklarını tümden yitirmişlerdi.Telaşlı balıkçı kuşları ,başlayan yeni günü çığlıklarla selamlıyorlar,kanatlarını sabah rüzgarı ile dolduruyorlardı.Martı çığlıkları limana yaklaşmakta olan balıkçıları haber veriyordu insanlara.Makamsız uyumsuz ama kulakları tırmalamayan bir ses cümbüşü.Sabah orkestrası.Suat teknenin kıçına oturmuş,bir yandan martı çığlıklarını dinliyor,diğer yandan da teknenin ardında bıraktığı köpükleri büyülenmiş gözlerle seyrediyordu.Niyazi'nin sesi ile kendine geldi.
-Vuracak mıydın o adamı.?
Suat bir süre daha sessiz kaldı.Ardından evet anlamında başını salladı.
-Neden?
-Bilmem öyle işte.
-Aman abi gözünü seveyim sabrına mukayyet ol.Bunca yıllık meslek hayatın, ailen bir çırpıda avuçlarından kayar gider.
-Haklısın.Sen merak etme....Doğru iz üzerinde miyiz ne dersiniz.
-İzler doğru.Bu adamlar bilinmeyen bir herif için bir takım cinayetler işliyorlar,tabi yine bizim bilmediğimiz bir dava için...
-Kim bu işi yaptıran?
-Şu çorbacıyı bulalım da bakalım anlayacağız.
Erdoğan dümendeki kaptana sordu.
-Kaptan sen bu çorbacı Halim'i tanır mısın?
Kaptan bıyıklarını titretti.
-Tanırım mikrobun tekidir.Ama yaşlandı artık.İlçede çorbacılık yapar.
-Çorbacılıktan başka ne iş yapar?
-İlçenin bütün iti kopuğu bunun elinden geçerdi eskiden,milleti organize ederdi ama artık pek esamisi okunmuyor,dedim ya yaşlandı artık.
-Nerede yaşar biliyor musun?
-Dükkanın ardında küçük bir kulübesi var orada kalıyor bildiğim kadarı ile.Hem de defineciydi eskiden.O dükkanı bulduğu definelerin parası ile aldığı dedikodusu yapılır yıllardır.
-Çorbacı dükkanı,define...?Adam ancak bunu mu alabilmiş.
-Komutan öyle diyorsun ama onun dükkan ilçenin en merkezi yerinde senin haberin var mı? Orası su içinde milyon dolarlar eder .
-Hadi ya.
-Yaa.
Bu konuşmanın ardından sessizlik oldu.Olaylar iyice çatallanıyor ama bir o kadar da şekil kazanıyordu.Anlaşılan kimliği meçhul zengin,aradığı bir hazine için çorbacı aracılığı ile taşeron katil tutmuştu kendine.Böylece kendisi perdenin ardından atını istediği gibi koşturuyordu.İstediğine daha ulaşamadığı kesindi.Bu taşeronların ise para için yemeyecekleri halt yoktu,işte örnek o kadının kafasını kesivermişlerdi.Mezarlığın içinde saldırmışlardı.
-Bu pisliklerin başını koparmamıza az kaldı.
-Evet ama kim olduklarını bilmiyoruz.
Silahları yeniden söküp çantaların içine doldurdular.Karaya ayak bastıklarında gün ağarmıştı.Belediyenin temizlik araçları iş başındaydı.Akşamdan kalan pislikleri, sokaklara dökülen eğlence,seks,içki,keyif kırıntılarını temizliyorlardı.Ağzına kadar dolu olan çöp bidonları birer birer çöp kamyonlarına boşalıyor,ardından gelen asfalt yıkama makineleri faşırdayarak köpürerek yolları yıkıyorlardı.Üçü de yorgunluktan bitap düşmüşlerdi,ancak izler silinmeden takip etmeliydiler.Adımlarını sıklaştırarak ilçenin merkezine yürüdüler.Çorbacı Halim'in dükkanı işte oradaydı.Kapının önüne sıra sıra konulmuş masa ve sandalyelerin yarısı doluydu.Her haliyle akşamdan kalma oldukları belli olan sarhoşlar,sarımsaklı sirkeli keskin işkembe çorbalarını kaşıklıyorlardı.Zaten gırtlaklarına kadar taam ile dolu olan bu tatilci taifesi ,kendilerine mazi yapmak için olsa gerek gün ağarana kadar içip,ayakta kalmaya çalışıyorlar,ardından da çorbacılarda alıyorlardı soluğu.İleride mutlaka bunları birbirlerine anlatacaklardı.Nasıl içerdik be ...sabaha kadar...sonra da çorbacı...kah kah kah...
Çorbacının açık olan kapısından içeri girdiler.Keskin sirke ve sarımsak kokusu genizlerini yaktı.Ocağın başındaki aşçı kayıtsız bir yüz ifadesi ile taslara çorba doldurmaktaydı.Tasları alan garsonlar telaşla masalara koşuyor müşterilere servis yapıyorlardı..Masaların üstündeki kovalar içine ekmek takviyesi yapıyorlardı.Belli ki burası sosyete dükkanı değildi,ekmekler bile kovayla veriliyordu.Aşçı yeni gelenlere seslendi.
-Buyrun abi,mercimek,tavuk suyu,işkembe,kelle paça ne istersiniz?
Niyazi adama yaklaştı.
-Patron nerede biz onu arıyoruz.
-Hayırdır ne yapacaksınız onu?
-Lazım sen söyle yerini.
-Burada ,az evvel geçti odasına,şimdi yatıyordur.
-Nereden geçilir oraya?
-Gelin buradan.
Aşçı yağlı tezgahın ucunu kaldırdı.Açılan geçitten içeri girdiler.Mutfak denilen döküntünün içinden soluk almadan geçtiler.Tezgahların üstünde temizlenmeyi bekleyen onlarca işkembe,kelle sırası ile yatıyordu.Ağır koku insanın burnunun direğini sızlatıyordu.Mutfağı geçince kapı bir bahçeye açıldı.Kara betona basarak bahçeye çıktılar.Bahçedeki asma ,dola narak binaya sarılmış,çardağın direklerinden kendine dayanak yapmış,koruklarını köpek memesi misali aşağıya sarkıtmıştı.Her duvar dibinde onlarca içi boş rakı,bira ve markası bilinmeyen şarap şişesi diziliydi.Şişelere çarpmamaya özen göstererek tek göz odaya doğru ilerlediler.Tahta kapı aralık duruyordu.Erdoğan kapıya yanaştı.İçeriden hırıltılar yükselmekteydi.Erdoğan Suat'a bakarak konuştu.
-Amma tuhaf horluyor sanki uyumuyor da can teslim ediyor.
Bu sözün üzerine üçü birden tabancalarına davrandılar,içeri daldılar.Yerlerdeki şişelere çarparak odaya girdiler.Anason kokusu yüzlerine vurdu.Yaşlı adam yatakta yatıyordu,gözleri içeri girenlere dikilmişti.Hırıltılar halinde nefes almaya çalışıyordu.Ellerini göğsüne bastırıyordu.Koca camlı gözlükleri burnunun üstüne kaykılmıştı.Gözler daha da bir iri gözüküyordu.Çorbacı Halim insanları görünce biraz canlanır gibi oldu.Sol eli boşluğa düştü.İşte o zaman böğründeki kızıllıklar göründü.Eli ile yaklaşın işareti yaptı.Erdoğan sordu.
-Ne oldu sana.
Hırıltılar arasında konuşmaya başladı.
-Ben de ...sizi...bekli...yordum ...komu...tanlar...
-Bizi mi?
-Benim artık nefesim kalmadı.
Konuşmaları kesik kesikti.Göğsündeki mermi delikleri şimdi daha rahat görünüyordu.
- ema.....net...mezar....cı çaldı....Kral Cherçi'...nin Amerikalı.....kotrasın ...da.
-Kim bu Amerikalı?
Çorbacı son kez nefes aldı ve verdi,bu onun son nefesi olmuştu.Koca gözleri seğiriyordu . Erdoğan çorbacının açık kalan gözlerini kapattı.
-Su testisi su yolunda kırıldı.
-Demek ki gerçekten organizatör buydu
-Ama öldürdüler,neden?
-Amerikalı her kimse herhalde işi bitti.Sonra da temizletti.
-Bizim geleceğimizi nereden biliyordu çorbacı?
-Nereden olacak o kuma gömdüğümüz sayesinde.
-Tabi kurtulur kurtulmaz cepten...
-Aynen...
-Abi bu paralarda ne iş var anlayabilmiş değilim
-O paralarda ne var biliyor musunuz?
-Ne?
-O paralarda kral Cherci'nin mezarının adresi var
-Ve hazinesinin..
-Ve kayıp şehrin...
-Aynen öyle...
-Peki bu şifre çorbacının eline nasıl geçti.
-Belki de o da Amerikalıdan araklamıştır.
-Olabilir ama başını yedi işte.
-İyi oldu memleket bir mikroptan daha kurtuldu .
Odaya hızla göz attılar.Bir sedir ve alçak sehpa,duvarda geyik desenli halı,hepsi ondan ibaret.Çorbacı eskimiş,sarısı eskilikten daha da sararmış sünger yatağında sanki uyumaktaydı. Bahçeye çıktılar,anason kokusu onları da sarhoş etmişti.Suat derin bir nefes aldı,mutfağı koşarak geçtiler.Aşçı hiçbir şeyden habersiz taslara çorba doldurmaktaydı. Erdoğan kimliğini gösterdi,aşçıya gösterdi.
-İçeride patronun ölmüş haberin var mı senin?
Aşçının yüzündeki laubali gülüş buz kristali gibi dondu.Manasız bakışlarını Jandarmalar üzerinde gezdirdi.
-Yoo kim öldürmüş?
-Biz de sana soruyoruz,bu adamı kim öldürdü.?
-Valla bilmiyorum az evvel sağdı.
-Yanına gelen giden olmadı mı,silah sesi de mi duymadın be adam?
-...?
-Hiçbir şeye dokunma hemen polisi ara.
Aşçı içeri koştu.
Üç jandarma çorbacıdan dışarı çıktılar.Yürümeye başladılar.Liman boyunca konuşmadan etraflarına bakarak ilerlediler.Sabah yürüyüşü yapan ihtiyarlar,bisikletleri ile dolaşan gençler.İlçe uyanıyor yeni güne hazırlanıyordu.Yorgunluktan adım atacak dermanları kalmamıştı.Otoparktaki arabaya kendilerini zor attılar.Koltuklara yığıldılar.Suat söze başladı.
-Senin arabaya haksızlık yapmışız birader iki oda bir salon valla.
-Öyledir.Dedim ben sana. Şimdi ne yapıyoruz.?
-Dönüyoruz.
-Ne var elde?
-Sıfır artı sıfır eşittir sıfır.
-Doğru söze ne denir.
Erdoğan yüksek sesle konuştu.
-Amerikalıyı ve ustura Necmi'yi unutmayalım.
-İyi tamam unutmayalım ama kim bunlar neredeler.Biri ,ipsiz sapsızın teki,nerede yatar nerede kalkar belli değil.Öteki desen sadece bir isimden ibaret.
Suat bu Amerikalı lafını diline dolamıştı.
-Amerikalı Amerikalı...Amerikalı...Yahu ben bu lakabı bir yerde daha evvelden duymuşum gibi geliyor.
-Amerikalı diye bir film vardı onu hatırlıyor olmayasın.
-Sanmam...
Niyazi arabasını otoparktan çıkarttı,geldikleri yolu takiben,ilçenin dışına çıktılar.Suat tabiatı seyre daldı.Yeşilin en koyusu bu çam ormanlarında saklıydı,mavinin en göz alıcısı bu gök yüzünde ışıldardı.Deniz'in gözleri ise buralarda bir başka parlardı.Sıcağı somuran iğneli çam ağaçlarından çıkan buğulu reçine kokusu,insanın genzini yakardı.Ancak cennet bu kadar güzel olmalıydı.Traktörlerin tepesinde tarlalarına,seralarına giden kasketli amcalar,başı yazmalı köylü kadınlar,sümüğü sarkmış anasının paçasından bir an bile ayrılmayan haşarı veletler,yeni boy atmış,sekerek yürüyen,bakışlarında bin bir anlam gizli genç kızlar,bıyığı yeni terleyen delikanlılar...İnsan armonisi...hayatın anlamı gizli.Yüzyıllardır böyle devam eden yaşam mücadelesi.Köpürerek ölen genç kızlar geldi aklına. Tomaron denen o musibet tarım ilacını şurup gibi içip yok olan yoktan yere canına kıyan insancıklar...ardında ne bir mektup ne üç satır yazı,işte öylesine gelip işte öylesine giden zavallıcıklar...Buralarda intihar eden insan o kadar çoktu ki.Suat uzandığı yerde dinlenmeye çalışıyordu ama zihni bir an olsun durmuyordu.Civar köylerde de canına kasteden çok insan vardı.Umduğu hayatı bir türlü ...,
arkası yarın..........

13 Mart 2010 13-14 dakika 39 öyküsü var.
Yorumlar