Amerikalı 29

-Nereye gideceğiz?
-Gidelim abi nereye olursa.Amerikalının evine gidelim.
-E abi orası polis mıntıkası ve bildiğim kadarı ile ekip gitti.
-Ya olsun belki onların gözünden kaçan bazı şeyler vardır.Bir de biz bakalım.
-İyi hadi kalk.
Saatler gece yarısını henüz geçmişti.Niyazi'nin arabası bıraktıkları yerde duruyordu. Arabayı özellikle Alay binasından uzak bir yere parketmişlerdi. Niyazi deşifre olmamak için buna çok dikkat ediyordu. Suat sordu.
-Sen bunun için benzin parası alıyor musun?Ödenek var mı?
-Yok be abi nerede?O sesler senden mi geliyor?
-Evet...O kadar çok mu duyuluyor?
-Hem de nasıl ?
-Abi motoru bozduk sanırım. İki dakika içinde helaya gitmezsem ortalığı b... götürecek.
-Aman koş şu ilerde caminin helası var oraya gidelim.
Koşarak camiye yöneldiler. Suat helaya girdi pantolonu indirmesi ile muazzam bir patlama sesi ortalığı kapladı. Niyazi yandaki heladan seslendi.
-Ohha birader bu nedir böyle be...
-Valla benden gelmedi...
-O zaman bu patlama sesi dışardan geldi.
-Teessüf ederim herhalde yani...
İkisi de ellerinde pantolonlarının paçası dışarı çıktılar. Siren sesleri uzaktan duyulmaya başlamıştı.
-Ulan helada bile rahat yok,ne oldu kim bilir?
Söylenerek patlamanın olduğu alana doğru yürümeye başladılar. Patlama arabayı park ettikleri alandan geliyordu. Niyazi dikkatlice alana baktı. Alevler içindeki arabasını hemen tanıdı...

KISIM 17
Sabri Hoca tuhaf bir yüz ifadesiyle yanında durmakta olan kazı komiserine baktı.
-Ben bu adamla az evvel konuştum acaba neden cevap vermiyor?
-Suat başçavuş mu hocam?Belki de şu an önemli bir işi vardır ondan açmıyordur telefonunu. Ne söyleyecektiniz ki. Önemli bir şey mi?
-Eh evet önemli de sayılabilir.Bu profesör Lost hakkında.
-Yarın söylersiniz olmaz mı?
-Benden acele cevap beklediğini söylemişti.
-Neymiş o hocam sakıncası yoksa bende öğrenebilir miyim?
-Ya bu Lost'un hakkında işte.Amerika'da .................. üniversitesinde tanıdığım arkadaşlarım var.Onlarla görüşme yaptım.Bu Lost'un üniversitesi aynı zamanda.Oradan cevaplar geldi.Onları söyleyecektim.
Kısa bir sessizlikten sonra Sami hoca sözlerine devam etti.Biraz düşünceli görünüyordu.
-Bu Lost'un oğlu da aynı okulda profesörmüş şu an.Babası öleli yirmi beş sene olmuş. Ama ona bir vasiyet bırakmış.Kral Cherci ?nin mezarı hakkında bir vasiyet.Benim aradığım şehir hakkında tabi dolayısıyla...Ama oğlu geçen sene bu vasiyeti çaldırmış.Evine giren hırsızlar kasasında kilitli olan pek çok şey ile beraber bu vasiyeti de çalmışlar.O da ilgi alanına girme diği için pek önemsememiş.
-Ama önemseyen birileri çıkmış değil mi.
-Evet bu profesör Lost bir gün tekrar dönerim umuduyla ya da kendisi gelmese bile oğlu gelirde araştırmaları devam ettirir diye mezarın birine bilgileri basitçe şifreleyip saklamış. Hatta bir miktarda paradan falan bile bahsetti. Vasiyette de bu mezarın yeri yazıyormuş.
-Neden bu küçük Lost gelip de bunu bulmamış?
-Kim bilir belki de önemsemedi.Bu iş merak işidir.
-Ve de para.
-Para ama demek ki oğlan Lost'un bu işlerde merakı yok belki de ihtiyacı yok.Hayret profesör Lost'un kırk yıl önce bulup da benim halen bulamadığım şey nedir nerededir.?Korkarım uzunca bir süre de bulunamayacak.
-Korkarım.Neyse hocam bu bilgileri yarın söylersiniz Suat beye şimdi biraz istirahat edin isterseniz.
-Sağol hadi iyi geceler...

KISIM 18

Niyazi arabasının başında oturmuş elinde yola fırlayan cant kapağı ile oynamaktaydı. Suat'a döndü. Elindeki cant kapağını gösterdi.
-Bunlar orijinaldir abi. Gümüş karışımlıdır, sertifikalıdır. Özel Amerika dan getirtmiştim. Geriye bir bunlar sağlam kaldı.
-Ya yaşadığımıza şükredeceğiz artık dostum. Ya benim kıçım tutsaydı da biz de şimdi bu arabanın içinde olsaydık. Şimdi başkaları burada bizim için vah vah çekiyor olacaklardı.
Enteresandır ki birileri bizi şiddetle yok etmek istiyor.
-Kim?
-Evet iyi bir soru...Kim?
İkisi de konuşmadan yanan arabanın enkazını seyrettiler. İtfaiyenin fışkırtarak sıktığı sıvı yangını bastırmış,araçtan kalanlardan çıkan yoğun buhar ve duman göğe yükseliyordu. Bu dumanların ardında yatan gizli gerçek neydi. Suat başını iki elinin arasına koymuş oturduğu kaldırım kenarından itfaiyenin çalışmasını seyrediyordu. Olanlara yüklenen anlamlar beyninin dar kıvrımlarda koşuşturuyor ancak bir türlü ait olduğu yerlere ulaşamıyordu. Mantığı arıza veriyordu. Cebindeki telefonun çalması ile irkildi. Ahizeyi kulağına götürdü.
Arayan Sabri hocaydı.
-Suat bey deminden beri size ulaşmaya çalışıyorum,telefonunuz kapalıydı,son kez arayım dedim yani yatmadan evvel,neyse ki açtınız....Neden kapalıydı telefonunuz?
Suat zihnindeki düşünceleri kovalayarak konuşmaya yeni yerler açtı. Beyni bazı anlarda en basit kelimeleri cümleleri bile anlayamıyordu. Yaşadığı travma onu ciddi anlamda sarsmıştı.
Önce bu adam kimdi onu hatırlamaya çalıştı. Ardından neden aradığını düşündü. Kısa bir muhakeme den sonra aklına mukayyet olabildi.
-Hocam merhaba ...az evvel komutanın yanına girdik de o sebeple telefonu sessize almıştım. Kusuruma bakma ondan duymamışımdır.
-Yok ne demek önemli değil olabilir...Hani bana önemli demiştiniz ya bu Lost hakkında...
-Evet ?
-İşte onunla ilgili bazı bilgilere ulaştım da ondan aradım
-Tamam hocam ben sizi dinliyorum siz anlatın...
Anlatılanları duydukça Suat'ın yüzü aydınlandı. Kavramlar kafasında iyice şekillenmeye başlamıştı. Son bilgi kırıntıları da koşarak telefonun bir ucundan diğer ucuna akarken Suat'ın kafasında çok az soru işareti kalmıştı. Teşekkür ederek Sabri hoca ile vedalaştı. Niyazi sordu.
-Yüzün gülüyor ,haberler iyi mi?
-Evet dostum haberler iyi.
Kısaca Sabri hocadan öğrendiklerini ona da anlattı. Şimdi çözülmesi gereken iki ana sorun kalmıştı. Suat yüksek sesle sorunun birincisini dillendirdi.
-Bu Amerikalı nerede?
Niyazi de ikinci soruyu sordu.
-Bizi kim öldürtmek istedi.
Suat eksik kalan soruyu düzeltti.
-Bizim şu an burada olduğumuz istihbaratını kim verdi,bomba düzeneğini kim kurdu.
Niyazi Suat'a sordu
-Bizim şu an burada olduğumuzu kim biliyor?
İkisi de boş gözlerle birbirlerine baktılar...Suat konuştu
-Yok canım ...hadi sende...
-..........?
-Ciddi misin?
-Bizim şu an burada olduğumuzu komutandan başka kim biliyor?
-.......?
-Neden sustun?
-.......?
-İnsanlar çiğ süt emmiş kardeşim.
-Bilmiyorum,bilemiyorum. Resmen beynim dumura uğradı.
Uzaktan asayiş lambaları yanarak gelen jandarmanın ekip arabası önlerine kadar geldi. İçinden çıkan astsubay yanlarına yaklaşarak
-Geçmiş olsun arkadaşlar...komutan sizi çağırıyor
İkisi de birbirlerine tutunarak ayağa kalktılar. Niyazi bir türlü elindeki cant kapağını bırakmıyordu .Suat seslendi.
-Atsana şunu ya...ne gezdirip duruyorsun?
-Mümkün değil ...o arabamdan kalan tek hatıra...
-İyi madem,koy bagaja...
Bindikleri transit onları doğruca Alay binasının içine giriş kapısının önüne kadar götürdü.
Suat Niyazi'ye eliyle sus işareti yaparak konuşma dedi. Niyazi gözlerini kıpıştırarak olur anlamında cevap verdi. Gecenin karanlığında bu işaretleşmeyi ikisinden başka kimse görmedi. Komutanın kapısını çaldılar içeri girdiler. Komutan masasında oturuyordu. Yüzü kapkara olmuştu. Gözlerindeki öfke tüm odayı doldurmuş dışarı taşıyordu.
-Çocuklar geçmiş olsun. Gelin bakalım şöyle oturun.
Usulca gösterilen koltuklara oturdular. Komutan konuşmaya başladı.
-Ne oluyor anlamadım ki. Sizin başınızda çok ciddi bir bela var arkadaşlar. Bu iş iyice çatallaştı. Bu adamlar her kimse sizi öldürecekler...Bunun önlemini almamız lazım.
Buraya geldiğinizi kim biliyordu?
-Kimse bilmiyordu komutanım.
Niyazi usullacık bir sesle
-Sizden başka komutanım
dedi. Komutan birden celallendi.
-Ne yani ben mi sizi öldürmeyi düşündüm.
-Yok komutanım yanlış anladınız...
Niyazi şimdi kıvırtmaya çalışıyordu. Aslında düpedüz evet siz den başka bizim burada olduğumuzu bilen yoktu demeye getiriyordu. Komutan ise öfke saçan gözleri ile bu iki astsubaya bir kez daha baktı.
-Çocuklar yanlış düşünüyorsunuz. Ben otuz senedir bu işin içindeyim. Daha belki siz kısa pantolonla gezerken ben bu işleri yapıyordum. Türkiye'nin görev yapmadığım yeri yok. Ne çatışmalar ne olaylar...Ama asla personelimin ardından komplo kurmadım, kurdurmadım. Benim babam uzman çavuştur kardeşim siz ne diyorsunuz. Ben kendimi bildim bileli bu asker ekmeğini yiyiyorum. Hiç meslektaşıma hainlik yapar mıyım?Bence hedefi yanlış yerde arıyorsunuz. Eğer tecrübelerim beni yanıltmıyorsa bu hain içimizde ama nerede?
Kısa bir sessizlik oldu.
-Bunu da bulmak benim boynumun borcu olsun.
Komutanın gözlerindeki öfke pırıltıları nisbeten biraz azalmıştı. Hatta artık derin düşüncelere dalmış gibiydi. Muhakkak ki zihninde bir takım sorgulamalar yapıyordu. Niyazi ayağa kalktı.
-Komutanım bize bir emriniz var mı?
-Yok tamam çocuklar. Şimdi siz gidin...Benim istihbarat arabasını da alın karakolunuza dönün. Sabah görüşürüz. Yalnız muhafızlarda yanınızda bulunsun.
-Emredersiniz komutanım...
Odadan çıktıklarında ikisinin de yüzü allak bullak olmuştu. Olaylar birbirine girmişti.
- Komutan değilse kim?
Niyazi bu soruyu Suat'ın üstüne doğru eğilerek fısıltıyla sormuştu.
Suat manasızca Niyazi'nin yüzüne baktı.
-Ben nereden bileyim ya...
dedi ve kestirip attı. Dışarı çıktılar. Garaja geldiklerinde beyaz renk reno 19 istihbarat arabasının hazır olduğunu farkettiler. Şoför ve bir muhafız kendilerini beklemekteydi.
Az ilerdeki karaltı Niyazi'nin dikkatini çekti. Şoföre sordu.
-Şu ilerideki karaltı nedir,biri mi var orada..?
Şoför aynı ses tonuyla konuştu.
-Komutanım sizin müdürün şoförü.
-Ne yani bizim müdür burada mı?Ben neden görmedim.
Başını kaldırdı müdürün ofisine doğru baktı. Odanın ışığı yanmıyordu. Suat söylenmeye başladı.
-Hadi be kardeşim hadi gidelim. Öldüm yorgunluktan...
Arabaya bindiler. Suat biner binmez başını Niyazi'ye yasladı ve uyumaya başladı. Niyazi'nin de zihninde tilkiler koşturmaya başlamıştı. Şoföre sordu.
-Ne zaman geldi bizim müdür?
-Bilmiyorum komutanım biz yemekhanede komutanı bekliyorduk ,geldiğimizde şöförde araçda buradaydı
-Siz geleli ne kadar oldu?
-Beş dakika.
O zaman olabilirdi belki de müdür daha odasına çıkamamıştı bu sebeple de lambasını yakamamıştı. Kafasında binlerce soru uçuşurken o onları kendi haline bıraktı. Zihninde uçuşan soruların gölgesinde uykunun kollarına bıraktı kendini .Az sonra arabanın içinde horultudan başka bir şey duyulmayacaktı. Şoför ile muhafız birbirlerine baktılar güldüler.

KISIM 19

Komutan kapıda bekleyen sekreterine seslenerek arabayı çekmelerini emretti. Araba hazır haberi de gelince koltuğundan kalktı. Şapkasını başına geçirdi. Karanlık koridorları geçerek merdivenlerden indi. Nöbetçi amir peşine takılmış onu yolcu edecekti. Eliyle istemez yaptı.
-Tamam sen git ben giderim.
-Emredersiniz komutanım.
Nöbetçi amir geri döndü odasına girdi. Komutan arabasına bindi. Binanın etrafında bir tur attı. En karanlık noktada bir an araba durdu. Aracın içinden komutan ve emir eri indi. Kapılar sessizce kapatıldı ve araba komutanı evine bırakıyormuş gibi yoluna devam etti. Nizamiyeyi terk ederek karanlıkta kayboldu. Komutan ,Alay binasının arka kapısına yöneldi. Erlerin yemekhanesini katederek yeniden odasına geldi. İki odalı ve iki kapılı makam odasının arka kapısından içeri girdi. Emir eri de onu takip ediyordu. Şimdi istirahat odasındaydılar. Komutan bazen burada kafa dinlerdi. Odasına açılan kapıya yöneldi kulak kabarttı.
-Tam tahmin ettiğim gibi...
Yanındaki emir erine doğru fısıldayarak konuştu.
-İçerde biri var. Sen ön kapıya doğru dolaş. İçerden her kim çıkarsa çıksın mutlaka yakalayacaksın. Sakın kaçırma.
Er komutanının gözlerinin içine bakarak
-Emredersiniz komutanım dedi
Geldiği yolun takip ederek dışarı çıktı. Aradan iki dakika geçti geçmedi komutan kılıfından çıkardığı tabancası ile beraber kapıya yüklendi.
-Hay aksi kim kilitlemiş bu kapıyı?
Komutan bu kapıyı her zaman açık tutardı. Kapı kilitli olduğu için içeri giremedi. Zorladı fakat bir türlü açamadı. Bir an içerdeki sesler kesildi. Ardından bir koşturmaca başladı. Komutan süratle dönerek asıl kapıya yöneldi. Birden tek el bir silah sesi geldi. Birisi canhıraş bağırdı. Komutan koridora çıktığında arkası dönük bir karaltının koşarak uzaklaştığını farketti. Emir eri yerde yatıyor ve kıvranıyordu. Tabancası ile bir şarşör mermiyi boşalttı. Ancak kaçan şahsı vuramadı. Cebindeki telsize davrandı.
-Ben komutan tüm birimlere söylüyorum bu binadan tel örgülerden nizamiyeden bir kişi bile dışarı çıkmayacak,bu bir emirdir. Kimse...
Silah sesinden ötürü Alay binası ayağa kalkmıştı. Nöbetçi amir, nöbetçi astsubay,yatan erler herkes karargah katına toplanmaya başlamışlardı.
Komutan bir kez daha emrini verdi. Amir ve astsubay koşarak ayrıldılar. Komutan askerin başına çöktü. Yarasına baktı. Mermi karın boşluğundan girmişti .Ancak askerin durumu pek ağır görünmüyordu. En azından bilinci açıktı. Tabip asteğmen çantası ile koştu geldi,ambulans aşağıda hazırdı. Asker komutanına bir şey söylemek istiyordu. Komutan askerin ağzına doğru eğildi. Emir eri bir gayretle
-Müdür komutanım istihbarat müdürü
dedi ve bayıldı. Emir erini sedyeye koydular. Ambulans vakit geçirmeksizin yola koyuldu.
Komutan odasına girdi. Işığı açtı. Odaya şöyle bir göz gezdirdi. Farklılığı hemen fark etti.
Madalyalarının ve şiltlerinin sergilendiği rafa doğru yöneldi. İki şilt ters çevrilmiş ve arkası açılmıştı. Şiltleri aldı masasının üstüne koydu. İncelemeye başladı. Bir tanesinden ses dinleme cihazını diğerinden de görüntü kayıt cihazını çıkarttı. Bu makineleri tanıyordu çünkü daha geçen sene genel komutanlık binbir zahmetle bunları Belçika'dan satın almıştı. Son sistem dinleme ve görüntü kayıt cihazlarıydılar ve bunlar yalnızca yasa dışı olayların takibi için kullanılacaktı. Her istihbarat birimine verilmişti. Demek ki kendi istihbarat birimi kendi komutanını dinliyordu. Demek ki hain ,istihbarat şube müdürüydü. Onu ve odasını dinleyerek tüm bilgilere rahatlıkla ulaşıyordu. Az evvelde komutanın şüphelendiğini hissederek delilleri ortadan kaldırmaya çalışıyordu. Şu ana kadar yaptığı bütün konuşmaları kafasından geçirdi.. Valiyle,bölge komutanıyla,karakol komutanıyla...Bu adamın her şeyden haberi vardı. En azından o ne biliyorsa o kadar...Telefonun ahizesini kaldırdı. Nöbetçi amirini aradı .
-Tüm personeli yarım saat içinde odasında hazır istiyorum,hemen...herkesi,gönderin servisi toplasın gelsinler. Gerekiyorsa cebinden arayın herkesi burada istiyorum...İstihbarat şube müdürünü gördüğünüz yerde tutuklayacaksınız.
Olaylar yavaş yavaş komutanın da kafasında şekillenmeye başlamıştı. Bütün bildikleri bir şekilde müdürüne oradan da Amerikalıya akmıştı. Yani o ne biliyorsa Amerikalıda aynısını biliyordu. Kendi kendine konuşmaya başladı.
-Bu müdürden şüphelenmiştim zaten...Her taşın altından bu çıkıyordu.
Kilitli dolabında sakladığı personel özlük dosyasını çıkardı. Müdürün dosyasını okumaya başladı...
KISIM 20

Suat ile Niyazi yorgunluktan perişan bir vaziyette karakola vardılar. İkisinin de konuşmaya dermanı yoktu. Yazlık kamelyaya geçtiler,üçlü koltuklara uzanıp uykuya devam ettiler. En koyu karanlık bile doğacak yeni günün başlangıcıdır. Oysa ki onlar o karanlığı çoktan delip geçmiştiler. Onlar orada uyurken tam altlarında biri daha uyumaktaydı. Binlerce yıldır uyumakta olan biri... KRAL CHERCİ...
arkası yarın...

20 Mart 2010 14-15 dakika 39 öyküsü var.
Yorumlar