Annem Telefonda

Pazar, saat 8.30
Gözlerim kapalı, ellerimle yatağın öbür ucuna bıraktığım seslice çalan telefonuma uzanıyorum.
-Efendim, buyurun.
-Hüseyin, Hüseyin! Duyabiliyor musun beni?
-Duyuyorum anne, duyuyorum. Bağırmana gerek yok. Kulağımın zarını patlattın.
-Ben artık seni arayamayacağım, onu söyleyecektim.
-Nasıl yani? Nasıl arayamayacaksın? Arıyorsun ya işte.
-Hüseyin, sen misin o?
-Benim anne, benim. Hüseyin! Hüseyin!
-İyi, iyi. Bak ne diyecektim. Ben seninle artık telefonlaşamam.
-Anne, ne diyorsun sen ya? Bak telefondayız işte.
-Telefonumu suya düşürdüm. Bozuldu. Artık olmuyor.
-Nerdesin sen şimdi o halde? Nerden telefon ediyorsun?
-Ben mi? Neden? Evdeyim tabi ki! Nerde olabilirim ki? Hem evden dışarı çıkmadığımı biliyorsun.

Sakin ol Hüseyin, diyorum kendi kendime. Sen hâlâ uyanamadın uykudan ama telefondaki de, 87 yaşındaki annen.

-Başka bir telefondan mı aradın beni?
-Elbette. Başka türlü nasıl arayabilirdim seni. Benimkisi bozuldu diyorum sana. Bunu Azime, ablanın dairesinden alıp getirdi bana.
-Tamam, o zaman, en azından bir telefonun var işte. Bir şey olursa ararsın oradan.
-Tamam, merak etme diye haber vereyim dedim. Ben iyiyim. Yakında ablan dönüyor zaten. O gelinceye kadar idare ederim.


Pazartesi, saat 16.00

Telefonum çalıyor.
-Alo, buyurun.
-Hüseyin, sen misin?
-Evet anne, beni aradın ya işte!
-Biliyor musun, ben artık seninle telefonlaşamam.
-Haydaaa! Azime'nin getirdiği telefonda mı bozuldu? E, şimdi nereden arıyorsun?
-Aaa, ben bunu sana söylemiş miydim?
-Evet anne, dün sabah saat 8 de söylemiştin.
-Evet, ama ben artık bütün gün mutfakta oturmaktan bıktım. Onun için seni arayamam belki.
-Neden bütün gün mutfakta oturuyorsun ki, kim sana mutfakta oturmanı söylüyor?
-Azime'nin verdiği telefon mutfakta duruyor da onun için. Oturma odasına geçsem, televizyon izlesem bu defa telefon çalarsa duyamam diye bütün gün mutfakta oturmak zorunda kalıyorum.
-Sen de telefonu oturma odasına yanına götür anne.
-Olmaz ki, burada mutfaktaki prize bağladı Azime onu.
-Anneciğim, o sadece bir şarj aleti. Bataryası yani. Onunla telefonun pili doluyor anlayacağın. Kablosuz değil mi o telefon?
-Kablosuz.
-Tamam, işte onu yerinden alıp istediğin odaya gidebilir oradan konuşabilirsin.
-Gerçekten mi? Dur o zaman bir deneyeyim. Kapatıyorum. Oturma odasından ararım seni.
-Anne, kap....

Biraz sonra yine çaldı telefonum.
-Efendim anne? Oturma odasındasın değil mi?
-Ay oluyor, oluyor! Of be! Kurtuldum gün boyu mutfakta oturmaktan.
-Tamam, anne, hadi gözün aydın. Artık telefon edebilme sorunun da kalmadı.
-Hüseyin!
-Efendim anneciğim.
-Seni neden bir daha aradım biliyor musun?
-Telefonun bozuldu, onu söylemek için.
-Bunu söylemiştim zaten. Sen de beni iyice bunamış biri gibi görme artık.
-Hayır genç annem, şaka yaptım sadece.
-Onu soracaktım.
-Kimi?
-Onu işte. Hani birlikte olduğun kadın arkadaşın vardı ya.
-.....
-Ne oldu? Hüseyin! Orda mısın?
-Nerden geldi şimdi aklına onu sormak?
-Ne bileyim işte. Seni düşününce onu da düşündüm. Seni kimler seviyorsa ben de onları seviyorum işte. Selamımı söyle olur mu?
-Söylerim de, duymaz şimdi.
-Neden duymasın ki?
-Mutfaktayım şimdi anne. Buradan duymaz.
-Oturma odasına git o zaman. Telefonun kablolu mu yoksa?
-Oradan da duymaz.
-Balkona çık o zaman. Balkondan da mı duymayacak?
-Tamam anne. Balkona çıkar oradan söylerim selamını.
-Hah, aferin sana. Bak ne diyeceğim.
-Ne diyeceksin anne!
-Ben artık telefon edebilirim sana.

25 Mayıs 2011 3-4 dakika 21 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (2)