Aşk Yarası (10)

Karanlık Gece
Ayın ışığı zeytin ve fıstık ağaçlarının saçlarını okşuyordu. Yıldızlar ise sokaklarda oynayan çocuklara göz kırpıyorlardı. Annelerin pencerelerden taşan sesleri havada yankılanıyor ama çocukların kulaklarına değmiyordu.
Akşamüzeri hafiften esen rüzgâr zeytin ağaçlarının kulaklarına sevgi mırıldanıyordu. Bu tatlı nağmelerle zeytin dalı tüm dünyaya barış olarak yayılıyordu.
Az sonra ay sinsi bir bulut kümesinin saldırısına uğradı. Işık karanlığa yenildi. Etraf karanlığa boğuldu.
Zeytin dalı boynunu büktü.
Toprak yolda ilerleyen araba arkasında oluşturduğu toz bulutlarını ağaçların üstüne salıyordu. Ay bir türlü çıkmak bilmiyordu kendisini boğmaya çalışan bulutların arasından.
Ay bulutta, ağaçlar tozda boğulmuştu.
Etrafı bir tedirginlik kuşatmıştı. Kurtlar puslu havayı, çakallar ise kanı severdi. Yüksekçe bir kurt uluması duyuldu ağaçların hazin dallarının arasından. Arabanın açık penceresinden yankılandı kurdun uluması.
Bir baykuşun sesinde ise uğursuzluk okunuyordu. Ay geceyi aydınlatmaya çabalıyordu, araba aydınlığı karartmaya. Gecenin içinde kara bir araba, kara arabanın içinde ise gözleri kara iki genç vardı. Direksiyondaki alnının önüne düşen perçemini ellerliyle geriye attı. Sol kulağındaki küpe karanlıkta parıldıyordu. Sessizlik tek küpeli gencin hırıltısıyla bozuldu.
-Oğlum bu ne hal kasılma rahat ol!
Yan koltuktaki genç sanki diken üstünde oturuyormuş gibi rahatsızdı. Gözleri arkadaki toz bulutlarının veya ağaçların içinden çıkacak birileri varmış gibi sağa sola, arkaya gidip geliyordu.
-Ya birileri gelirse...
Daha sözü bitmemişti ki diğerinin sesi gecenin sessizliğini bir çakal uluması gibi yardı.
-Kes lan! Bu âlemde korku yok. Birileri gelirse buradaki birilerini bulur. (Bu arada ceketiyle gizlediği belindeki metal yığınının soğukluğu Erdal'ın gözlerini dondurdu.)
-Tamam, tamam kızma be her şeyde bir ilkin heyecanı ve tedirginliği olur. Beni senin gibi değerlendirme. İlk cinayetini işleyen kiralık katil ile yıllarını bu işe vermiş olanın soğukkanlılığı bir olur mu? Sen yıllarını vermişsin değil mi?
-Ha şöyle yürekli ol adamım! Bu camiada gözlerin seni ele verir. Tedirginliğin, korkun gözlerine yansımışsa aynasızlar anında seni fark eder. Sonunda ürkek gözlerin özgürlüğe bir müddet evlada eder. Ama zamanla ona da alışırsın.
-Nasıl yani, neye alışırım? Ne özgürlüğü, ne elvedası... Kimden, neden ayrılmak zorundayım.
- Takma be kafana oğlum. Bırak laf gevezeliğini de zaman sınavında yaşayacaklarını bizzat kendin tecrübe et.
Arabanın içi birden sessizliğe gömüldü. Açık pencereden baykuşların uğursuzluk yayan sesleri giriyordu. Ay hala bulutların kelepçesinden kurtulamamış ve etrafa gülümseyen yüzünü gösteremiyordu.
Dünya aydan mahrum, gece karanlığa mahkûmdu.
Erdal bu kasvetli gecenin saldığı koku ve baykuşların seslerinden dolayı üzerlerine bir uğursuzluğun çökeceği zannına kapılmıştı. Hala kendisini bu işe tam hazır hissetmiyor gibiydi. Ruhunda med cezir korku ve intikam arasındaki duygularında yaşanıyordu.
-Ya Muzo bu gece sanki üzerimize bir uğursuzluk çökecek gibi geliyor. Ne dersin bu baykuşların uğursuzluğu, gecenin karanlığı bunlar beni tedirgin ediyor.
-Hala koca karı uydurmalarına inanıyor olman beni şaşırttı. Baykuşlar gece kuşları tabi ki gece ötecek. Gece ise adı üstünde gündüz değil ki aydınlık olsun. Bu tür safsatalara kafanı takma.
Muzo özellikle Erdal'ın üzerinden kendilerine yansıyan kasvetli duyguları dağıtmak ve Erdal'a biraz moral vermek için sesini yumuşattı.
-Erdal bak sana bir fıkra anlatacağım. İyi dinle. Çünkü Tanrı'da insanlara iki kulak bunun için vermiştir. Ben büyüklerimin yanında iki kulak tek dil olduğum için bu kadar önemli birisi oldum. Bana bun un için güveniyorlar.
-İki kulak, tek dil de nedir?
-Oğlum sen gerçekten gecenin havasına kendini kaptırmışsın. Karanlık, baykuş, toz, duman, sessizlik seni fazlaca sarmış. İki kulak tek dil çokça dinleyen, azca konuşan demektir. Seni ilgilendiren konularda olabildiğince iyi dinlemek, sana sorulmadığı ve izin verilmediğinde konuşmamak. Bu prensibi unutma.
Ay yavaşça bulutların boyunduruğundan kurtuluyordu. Zeytin ve fıstık ağaçları gülen yüzün aydınlığıyla karamsar atmosferden çıkıyorlardı. Cırcır böceklerinin neşeli sesleri duyulmaya başlamıştı.
-Hani fıkra anlatacaktın?
-Unutmamışsın. Aferin iyi bir dinleyici olacaksın. Adamın biri kendisini buğday sanıyormuş. Nerede bir tavuk görse hemen oradan kaçıyormuş. Çünkü tavuğun kendisini yiyeceğini düşünüyormuş. Adam sonunda bir deli doktoruna gitmiş. Deli doktoru bu deliyle bir ay boyunca ilgilenmiş. Nihayet adam kendisinin buğday olmadığına kanaat getirmiş. Bunun üzerine deli doktoru adamı taburcu etmiş.
-Eee ne olmuş, bunda ne var?
-Ya sana ne dedim. İyi bir dinleyici, az konuşucu, sözün sonunu bekleyici ol. Adam doktorun yanından ayrıldıktan bir müddet sonra koşa koşa tekrar gelmiş. Nefes nefese kalmış.
'Doktor bey doktor bey' Doktor adama sakin olmasını söylemiş. Sonra da ne olduğunu sormuş. Adam 'Doktor bey dışarıda bir tavuk gördüm. Dışarıda bir tavuk vardı.'
Doktor bunun üzerine adama; 'Tamam olabilir. Ne var bunda? Sen buğday değilsin ki!'
Bunun üzerine adam; 'Evet doğru diyorsun doktor ben buğday değilim ama ya tavuk benim buğday olmadığımı bilmiyorsa!'
Erdal bunun üzerine kahkahalarla gülmüş. Baykuş ağaçtan uçmuş. Karanlık dağılmış. Ay bile sanki bu fıkrayı duymuşçasına gülümsüyormuş.
-Alem adamsın valla Muzo. Nerden buluyorsun böyle fıkraları?
-Bunu sadece fıkra olarak algılama. Bu bir kişiliği oluşturmanın ipucudur. Fıkralarda hayat vardır.
-Nasıl yani?
-İnsan fıkralarda hayatın gülen yüzünden yola çıkarak insan olmanın farklı ipuçlarını görür. İşte bu fıkrada insan kendisini korkak olarak tanımlarsa karşısındaki tavuk kadar güçsüz bile olsa ondan çekinir. Ama aslan gibi görürse tüm çakallar ve kurtlar bile ona yaklaşmaya cesaret edemez.
Kendini buğday görme aslanım.
Bu yola girenler kelleyi koltuğunda, kefeni cebinde taşılar.
Ölüm nihayettir.
Yaşarken tadına varmak lazım hayatın. Tadını almadığın her anın zaten ölüme eşdeğerdir. Korku ile geçirdiğin her dakika ölümün sürekli tekrarıdır.
Korku ile yaşayan her gün yeniden ölür. Yinelenir her gün ölümü. Ölümün acısı ölüm korkusunu yaşamaktır.
Korku ile yaşamaktansa cesurca ölüm en güzelidir.
-Vay be sen filozof gibisin. Hiçte öyle görünmüyorsun ha! Anlaşılan epey kitap okuyorsun.
-Okumak ruhu diri tutar. Yeni açılımlar, bakış açıları verir. Bunun için düzenli kitap okumaya çalışırım. Abilerin yanında değerin böylece daha da artar.
Muzo arabayı sağda mucur kaplı bir yola çevirmişti. Az ileride iki katlı köşk gibi bir bina göründü.

12 Ocak 2010 6-7 dakika 77 öyküsü var.
Yorumlar