Aşk Yarası (12)

Yüreğin Ne Kadar Cesur
Ay bulutların arasından yavaşça sıyrılıyordu. Zeytin ve fıstık ağaçları seçilmeye başlamıştı. Toprak yoldan çıktıkları için artık arabanın arkasındaki toz bulutları yarışı bırakmışlardı. Muzo büyük kapının yanına geldiğinde arabadan indi. Zili bir uzun bir de kısa çalarak özel misafir olduğunu haber verdi. Az sonra kapı ağır ağır açıldı. Arabanın içnde heyecanlı olduğu her halinden belli olan Erdal'a göz kırptı.
-Ee geldik işte aslanım! Biraz sonra abiyle görüşeceğiz. Nasıl hissediyorsun kendini?
- Ne diyeyim ya heyecan, merak, korku hepsi karıştı. Hadi hayırlısı diyelim.
-Oğlum nasıl adamsın be! Bu işin hayrı mı var? Bas baya boktan bir iş. Sadece daha rahat yaşamak için başkalarının yaşamlarından çalıyoruz.
-Ya ben de söz gelişiş dedim. Tamam, uzatma dil alışkanlığı işte.
İçeriye girdiklerinde kendilerini iki adam karşıladı. Birisi goril yavrusu gibi, diğeri ise çelimsiz kuru sıskaydı. Goril yavrusu öne çıkarak geceyi yaran tok sesle: ' Yanındaki kim Muzo?'
Muzo gayet rahat ve kendinden emin bir şekilde, 'Abi bizi bekliyor.' Dedi ve sert şekilde Erdal'a bakarak: 'haydi yürü abiyi daha fazla bekletmeyelim. Yoksa hışmına uğrarız.' Diyerek merdivenlerden çıkmaya başladı. Erdal'da sağa sola bakarak onu takip ediyordu.
Çelimsiz ve goril yavrusu Muzo ve arkadaşının arkasından öfkeli bir şekilde baktılar. Genç adamlar bu sırada yukarıya çıkmışlardı. Odalara girmeden büyük bir balkon vardı. Eli bastonlu bir adam balkondan etrafı seyrediyordu.
Yüzünü dönmeden konuşuyordu. Sanki önünde rüzgarın esintisiyle hışırdayan ağaçlarla sohbet ediyor gibiydi.
-Hoş geldin Muzo, arkadaşın hazır mı?
Muzo aşağıda gösterdiği soğukkanlılıkla cevap verdi.
- Evet abi hazır ama biraz işlenmesi gerekir. Yüreği yaralı bir genç... Yaralı aslan gibi...
Adam ağır ağır onlara döndü. Ayın hafiften vurduğu yüzü yarı belirgindi. Tam seçilemiyordu. Emredici bir sesle, 'Yaklaşın bana.' Dedi. Kendisine yaklaşan gençlerden Erdal'ı süzüyordu. Balkonun tam kenarına kadar onları yönlendirdi. Şimdi ay bütün ışıltısıyla yüzlerde yansıyordu. Üçü de birbirini iyi görebiliyordu.
Abinin yüzü top sakallıydı. Gözlerinde kendine güven duyan bir bakış seziliyordu. Sağ yanağında derin bir çizgi vardı. Erdal, adamın elindeki bastonundan, ayağında bir rahatsızlık olduğunu tahmin etti.
Bu karşılıklı gözden geçirmeler devam ederken adam samimi bir ses tonuyla seslenirken elini de uzatmıştı. 'Yüreği yaralı öyle mi? Aramıza hoş geldin yaralı aslan.' dedi. Muzo'yu taklit ederek o da; 'Hoş bulduk abi!' diyerek karşılık verdi.
Abi, Muzo'ya bakarak; 'Delikanlının adı yaralı aslan olsun. Güzel bir isim. Yalnız bu gece iki imtihanın var. Bu imtihandan en az birini başarmalısın. Aksi taktirde...'
Muzo, abinin ne demek istediğini anlamıştı. Birden gözleri kendisinin örgütün içine ilk girdiği günler geldi. Daha toydu. Hayatı tanımıyordu. Kendisine bir adamı öldürmesini söylemişlerdi. Yaşama kıyısından tutunmak istiyordu. Kendisini hor görenlerden intikam hisleri vardı. Ama bu kadar nefret bile o güne kadar bir insan öldürmemiş Muzaffer için çok zor zordu. Kabul edemeyeceğini söyledikten sonra yaşadıkları gözlerinin önüne geldi. Sonra hüzünlü gözlerle ellerine baktı. Sol elinin serçe parmağının tırnağı yoktu. Karanlık bir odadaki haykırışları ve karşısında vicdanı kötürümleşmiş insanın kahkahaları kulağında çınlamaya başlamıştı. Elini kulaklarına götürdü.
Muzo, Erdal'ın heyecan ve korkunun hissedildiği sesindeki yankılanmayla kendine geldi; 'Ne imtihanı?' diyerek merakını da dile getirdi.
Abi, Erdal'ın merakını gidermek için tane tane konuşuyordu; 'Bak Yaralı aslan, bu gece aramıza katılıp katılmayacağına sen karar vereceksin. Bizlerle olup olmayacağını göstereceksin. Çünkü bu hayat her gününde cehenneme açılan kapıları bulunan sahte cennettir. Cehennem riskini alamayanlar bu cenneti yaşayamaz.'
Erdal bu sözler üzerine kendini biraz toparladı. Sonra içindeki aşk heyecanıyla konuşmaya başladı. Sesinde titremeler hissedilmesine rağmen kararlılık okunuyordu; 'Aşkına kavuşamayan bir sevgili zaten cehennemdedir. Sevgilinin kollarındaki cennet için binlerce cehennemi göze almışım.'
'Vay be sen gerçekten yaralı aslanmışsın! İlk imtihan için umut verdin.' Dedikten sonra belinden bir silah çıkardı. Emniyetini açıp Erdal'a uzattı. 'Al, kendini vur! Bakalım yüreğin ne kadar cesur?'
Muzo yüzünü çevirmişti. Erdal'a bakmıyordu. Kararı ile onu baş başa bırakmıştı. Erdal nasıl davranacağını bilmezliğin şaşkınlığını yaşarken, ölümü de gözünde küçültmeye çalışıyordu. Ölümden korkanlar ölümü her gün yaşarlar. Ölümün üzerine gidenler ise bir kez ölür. Bu düşünceler bir fırtına gibi zihninde esiyordu. Geleceğe dönük hayalleri onu biraz daha cesurlaştırdı. Ölümün soğuk nefesi, sevdiğinden ayrı kalmanın ateşiyle yüreğinde sıcaklaşıyordu. Birden Aylin gözlerinin önüne geldi. Tebessüm eden gözlerinin lavları kalbine akıyordu. Onsuz yaşam kendisi için zaten ölümdü. Ha bugün ha yarın ne fark ederdi.
Reddedilmişlik bir cinnete dönüşüyordu Erdal'ın damarlarında. Birden silahı şakağına dayadı. 'Aylin seni seviyorum.' Dedikten sonra abinin soğuk bakışlarında tetiği çekti. Balkonun hemen yanındaki koca ceviz ağacı birden silkelendi. Yüzlerce kuş gecenin sessizliğinde ne olduğunu anlayamadıklarını haykıran sesleriyle bilemedikleri yerlere kanat çırparak havalandılar.

05 Mart 2010 5-6 dakika 77 öyküsü var.
Yorumlar