Aşk Yarası (13)

Sevgi Yaşarken Anlamlıdır
Mustafa'nın heyecandan inip kalkan yüreği, sinirlerini de germişti. Sağduyusunu kaybetmemeye çalışsa da sinirlerine hâkim olamıyordu. Gayri ihtiyari şekilde sert bir ifadeyle kayınvalidesine seslendi:
'Ne oldu anne! Niçin böyle bir şeye yöneldi?'
Ayşe Hanım ne diyeceğini bilmez bir şekilde yüzünü Mustafa'dan kaçırdı. Selma'ya baktı. Selma'nın manalı bakışıyla daha da kötü oldu. Kızının berdel belasından dolayı intihara kalkıştığını nasıl söyleyebilirdi. 'Aylin'i vermezlerse bu iş olmaz' dediği için intihara yöneldiğini ifade edecek bir söz dizini bulamıyordu.
Hastanenin sinir bozucu ortamı bu tür gerici konuları konuşmak için hiçte uygun bir alan değildi. Ayşe Hanım, Mustafa'ya cevap vermeden belki de veremediği için doğruca kızının yanına gitti. Başucuna oturdu. Saçlarını okşadı.
Mustafa'nın soran gözleri hala onu takip ediyordu. Selma, Mustafa'nın halini anlamaya çalışıyordu. Bunun için de gözleriyle onu yanına çağırdı. Sevdiği kızın masum bakışlarının çekim gücü onu kavramıştı. Sessizce ilerledi ve kayınvalidesinin kalktığı yere oturdu.
'Mustafa' dedi Selma. 'lütfen şimdilik bu konuyu sorma. Bir hata yaptım. Biliyorum Allah'ın verdiği cana kıyılmaz. Ancak birden sinir boşanması yaşadım. Bunun nedenini de sonra sana açıklarım.'
Selma'nın sözlerindeki naiflik Mustafa'yı yumuşattı. 'Tamam' dercesine gözlerini yumdu. Doktor Hayri dinginleşen ortamı daha da rahatlatmak için 'Mustafa hastamızın serumu bittikten sonra taburcu edebiliriz. Korkacak bir şey yok' dedi.
'Teşekkür ederim Hayri. Tekrar kontrole gelmeye gerek var mı?'
'Hayır, gerek yok. Maşallah turp gibi kardeşimiz. Biraz dinlenmesi yeterlidir.'
Bu sırada içeriye Ali Bey ile Fatma Hanım girdiler. Onlarda oldukça telaşlıydı. Gelinlerine ne olduğunu, niçin hastaneye yatırıldığını merak ediyorlardı. Görüntüleri ise merakın ötesinde endişe içinde olduklarını hissettiriyordu. Fatma Hanım korktuğunu her halinden belli eden bir yüz ifadesiyle Ayşe Hanımın yanına gitti. Ona sarıldı.
'Büyük geçmiş olsun dünür. Ne oldu kızımıza, neden acile kaldırıldı?'
'Şey......' lafı ağzında geveledikten sonra durdu. Yardımına Mustafa yetişti. 'Anneciğim önemli bir şey yok. Sonra konuşuruz. Şimdilik bak gelinin turp gibi maşallah.'
Fatma Hanım bu söz üzerine olayı daha fazla kurcalamak istemedi. Kendisine gülümseyen bir yüzle bakan gelininin yanına geçti. Bu arada Ali Beyde Ayşe Hanıma geçmiş olsun dileklerinde bulunmuştu. Gelinine ise sıcak bir ifadeyle selam verdi. Sağlık ve afiyet diledi.
Selma: 'Önemli bir şey yok anne. Biraz rahatsızlandım.'
Fatma Hanım sevecen gözlerle gelinine baktı. Söylemek istemediği bir şey olduğunu anladı. Ancak ortamın namüsait olmasından dolayı kimseyi üstelemedi. Anlamış gibi başını sallayarak cevabı geçiştirdi.
Ayşe Hanım suçluluk psikolojinden kurtulmak ve konuyu değiştirmek için telefonuna yöneldi. Erdal'ın numarasını tuşladı. Ama sürekli tekrarlamasına rağmen karşıdan 'Aradığınız kişiye ulaşılamamaktadır. Lütfen sonra yeniden deneyiniz'
'Erdal'ın telefonu cevap vermiyor. Nerede bu çocuk? Hiç haber de vermedi.'
Mustafa, Erdal'ın kayıtsızlığına biraz kırılmış gibi yapmakla beraber, kayınvalidesinin yanında bir şey demedi. 'Belki telefonun çekmediği bir yerdedir. Veya önemli bir işi çıkmıştır. Merak etmeyin elbet gelir.'
Ortam biraz gergindi. Selma kendisinden kaynaklanan bu gerginliği biraz yumuşatmak için bir şeyle yapması gerektiğini düşündü. Aklına Aylin geldi. Kayınvalidesine dönerek, 'Anne acaba Aylin ne yapıyor, ondan bir haber var mı?' dedi.
Aslında bütün mesele Aylin'in sözde tersliğinden kaynaklanıyordu. O, abisinin teklifine hayır demeseydi bunlar olmayacaktı. Ancak bir yandan da müstakbel görümcesi Aylin'i anlayabiliyordu. İnsan sevmediği biriyle nasıl bir ömür yaşamayı kabul edebilirdi ki? Zaten bunun için, canına kıyma cinnetine girmişti. O kendi okulunda rahat bir şekilde geleceği için hazırlanırken, onun için evde kıyametler kopuyordu.
Yaşanılan birçok sıkıntılar, kendilerinin farkında olmayanlar hakkında koparılmıyor muydu?
Fatma Hanım, 'Aylin'in sınavları çokmuş. Onlardan dolayı biraz sıkıntılıymış. Sınavları bittiği zaman dinlenmek için bu tarafa gelecek, inşallah o zamana kadar sen de iyileşirsin.'
'İnşallah anneciğim inşallah. Allah zihin açıklığı versin. Görümcem diye söylemiyorum, gayretli bir kızdır Aylin.'
Bu sırada biraz sıkıntılı bir şekilde müşahede odasının önünde bekleyen Halil, Mustafa'ya seslendi. 'Kardeş benim yapabileceğim bir şey var mı? Biraz dinginleşmişsin. Bir ihtiyacın olursa telefon kadar yakın olduğumuzu unutma.'
'Sağol Halil. Sen olmasaydın belki daha farklı davranacaktım. Pişmanlık duyacağım davranışlarda bulunacaktım. Allah razı olsun.'
'Ne demek, dostlar zaten bu günler için var değil mi? Hadi Allah'a ısmarladık. Tekrar geçmiş olsun.' dedikten sonra içeriye girerek, Selma'ya da geçmiş olsun dileklerini iletti.
Doktor Hayri'nin izin vermesi üzerine Mustafa ve ailesi çıkış için hazırlığa başladı. Serumu bitmek üzere olan Selma'da rahat olduğunu belirten bir tebessümle: 'Gidebiliriz. Teşekkürler. Sevdiğim insanların hepsini bir arada görmek ne güzel.'
Selma biraz durduktan sonra konuşmaya devam etti.
'İnsanların birilerinin kıymetini anlaması için illa ölmesi, ağır bir hastalık veya kaza geçirmesi mi gerekiyor?' Bu sözleri söylerken anlamlı bir şekilde annesinin gözlerine bakıyordu. 'Öldükten sonra sevgi gösterilerinin hiçbir anlamı kalmayacaktır. Yaşarken birbirini anlamayan insanların, affetmeyen, sevemeyen insanların öldükten sonra onun için gözyaşı dökmek hakkı yoktur. Çok şükür ki biz bunu ölmeden anladık. Değil mi anneciğim?'
Ayşe Hanım Selma'nın ne demek istediğini çok iyi anlamıştı. Bunun için mahcupluğunu gizleyemiyordu. 'Doğru diyorsun kızım. İnsanlar yaşarken birbirini sevebilmeli ve anlayışla karşılayabilmelidir.' Ayşe Hanım konuşmasına devam edecekti ki içeriye genç bir kızı getirdiler.
Kız on yedi on sekiz yaşlarındaydı. Zangır zangır titriyordu. Babası yaşlı gözlerle ne yapacağını bilmez bir şekilde kızını sedyeye yatırmaya çalışıyordu. Bu sırada Ayşe ve Fatma hanımlarda kıza yardım ederek, yatağa yatırdılar.
Kız hafızasını kaybetmiş gibiydi. Gözleri kapanıp duruyordu. Hemşire gelip bir iğne yaptıktan sonra oradan ayrıldı. Damdan düşenin halinden damdan düşen anlarmış. Selma'nın acısıyla yanan Ayşe Hanım, Fatma Hanım, Mustafa, Ali bey hepsi bir yandan yardım etmeye çalışıyorlardı.
Kızı zapt etmek mümkün değildi. Yataktan düşecek şekilde sağa sola savruluyordu. Sanki içinde kendisini kaldırıp vuran bir güç vardı. Mustafa dayanamadı. Doğruca muayene odasına gitti. Biraz stresli bir şekilde doktoru çağırdı. 'Revire yatırılan genç kız acıdan kıvranıyor. Gelin hastaya bir bakın'
Doktor başını hafiften kaldırdı. Yeni göreve başladığı belli oluyordu. Pratisyen bir hekim olarak doktor olduğunu hissettirmeye çalışarak: 'Biliyoruz. Tamam ilgileniriz.'
'Doktor Hanım galiba anlatamadım. Hasta sancıdan kıvranıyor. Gözleri kapalı. Kendisini zapt edemiyoruz. Mümkünse gelin de b ir bakın.' Mustafa'nın sesi biraz sert çıkmıştı. Doktor şaşkınlıkla bakarak: 'Sizin neyiniz oluyor?'
Sanki sana ne oluyor der gibiydi. Seni ilgilendirmeyen işlere karışma der gibi bakıyordu. 'Bir şeyim olması mı gerekiyor? Kız perişan bir durumda, doktor bekliyor.'
Mustafa'nın ısrarlı tutumu sonucu doktor hanım yerinden zoraki kalkarak revire doğru ilerledi. Kızın yanına vardığında gözlerine, nabzına baktı. Önemsemez bir tavırla 'Bir şeyi yok, merak etmeyin. Kullandığı ilaçların yan tesirinden kaynaklanmakta' diyerek reviri terk etti. Biraz sonra bir hemşir gelerek sakinleştirici iğne yaptı. Kız yavaş yavaş acı içinde kıvranmasından kurtuluyordu. Yüzü gerginliğini kaybediyor, normal halini alıyordu. Bir müddet geçince uyumaya başladı.
Ortalık kızın rahatlamasını takip eden sürede içinde sessizliğe gömüldüğünde Ayşe Hanımın telefon zili dikkatlerin ona çevrilmesine neden oldu. Telefonun ekranında Erdal'ın adı yazıyordu. 'Erdal arıyor' dedikten sonra telefonu açtı. Ancak karşıdaki ses hiçte Erdal'ın sesine benzemiyordu.
Ayşe Hanım heyecanlanmıştı. 'Alo buyurun ben Erdal'ın annesiyim. Ne! Olamaz! Karakolda mı? Tamam.'
Ancak görüşme bittikten sonra telefon elinden düştü. Yüzü sapsarı kesildi. Fatma Hanım erken davranarak onun yere düşmesini engelledi.
Hepsinin yüzünde bir korku ve merak okunuyordu. Erdal'a ne olmuştu?

06 Nisan 2010 8-9 dakika 77 öyküsü var.
Yorumlar