Aşk Yarası (14)

Tuzak
Gecenin sessizliği patlayan silahın gürültüsüyle bozulmuştu. Balkonun etrafındaki ağaçlarda uyuklayan kuşlar ne olduğunu anlamadan gökyüzüne doğru kanat çırparak havalandılar. Ortalığın sakinleşmesinden sonra gruplar halinde tekrar yarım bıraktıkları uykularına döndüler.
Ay, yürüyen bulutların içinden geçerken bazen yüzü kederli bir insanı andırıyordu. Gece eski sessizliğine bürünmüştü.
Erdal sarsıldı. Silah elinden düştü. Başında bir ağrı hissediyordu. Ancak bir gariplik olduğunu da fark ediyordu. Hala ayaktaydı. Azrail ruhunun elinden tutup götürmemişti. Anlaşılan dünya serüveni devam ediyordu.
Abi tebessüm ederek ona bakıyordu. Muzo ise sakladığı yüzünü ona çevirmişti. Gülümseyen iki göz kendisini süzüyordu. Abi; 'Helal olsun sana yaralı aslan! İlk sınavı başarı ile geçtin. Bakalım ikinci sınavda ne yapacaksın?'
'İkinci sınav mı o da ne?'
'Karşılaştığın zaman görürsün. Asıl sınavın o olacaktır.'
Abi arkasını dönüp ilerledi. Muzo onu takip etti. Abi Muzo'nun kulağına bir şeyler fısıldadı. Sonra da gözden kayboldu.
Erdal, ne olduğunu daha anlamamıştı. Şakağına dayadığı silahı ateşlemiş ve kendisine bir şey olmamıştı. Hafif bir ağrı vardı. Ama aşkına karşılık görmeyen insanın ne çılgınlıklar yapabileceğini bizzat kendisi yaşamıştı.
Biraz sonra Muzo geldi. Tebessüm ediyordu. Erdal'ın şaşkın bakışları karşısında sessizliğini bozdu. 'Ne oldu niye böyle hayretler içinde kaldın?'
Erdal bu sorunun ne kadar anlamsız olduğunu bilmesine rağmen yine de sakin olarak yanıtladı. 'Şakağıma silah dayadım. Sonra tetiğe bastım. Şimdi ayaktayım. Hiçbir şey olmadı. Ne kadar normal bir olay değil mi? Şaşıracak hiçbir şey yok!'
'Oğlum tabi ki şaşıracak bir şey yok. Çünkü...' biraz durdu. Cırcır böceklerinin ötüşlerine kulak kabarttı. Sonra tane tane konuşmaya devam etti. 'Çünkü elindeki silah kuru sıkıydı. Gürültüden başka bir işe yaramaz. Bir de senin gibi acemiler için sınav aracı olarak kullanılır.'
Erdal şimdi kızması mı yoksa orayı terk etmesi mi gerektiğine karar veremiyordu. Aptal yerine konmuştu. Ama başta bir imtihandan bahsettikleri için şimdilik bu konuyu unutmaya karar verdi. 'Yuh be insan bir haber verirdi. Kurşundan değil de kalpten gideceğimi sanmıştım.' 'Aferin birinci sınavı başarı ile geçtin. Şimdi sıra ikincisinde, bakalım onda nasıl bir tepki vereceksin.'
İkinci imtihanın ne olduğunu merak etmeye başlamıştı. Acaba onda gerçek bir silah mı kullanılacaktı. Erdal bu merakla Muzo'ya : 'İkinci imtihan nasıl olacak? Bu sefer beni gerçekten öldürmeyeceksin değil mi?' 'Hayır, ama imtihanda yanlış yaparsan silah şakağında değil, yaralı olan kalbinde patlayabilir.'
Vakit ilerlemişti. Şimdi evdekilerin kendisini merak edeceğini düşündü. 'Ama artık küçük değilim. Onlarda küçük değiller. Başlarının çaresine bakarlar. Hem müstakbel eniştemiz onları yalnız bırakmaz' diye düşündü.
'Hey Erdal hadi toparlan gidiyoruz.' Muzo'nun sesi ile daldığı düşüncelerinden sıyrılan Erdal, ona doğru ilerledi. İkisi beraber merdivenden indiler.
Bu sırada kapıdan içeriye megane model bir araba girmişti. Onlar daha ayrılmadan arabadan iki kişi indi. Birisi uzun boylu, kirli sakallı, saçını arkaya doğru taramış birisiydi. Takım elbiseliydi. Diğeri de onun kadar olmasa da uzun sayılırdı. Sakalsız ve bıyıksızdı. Ay ışığında seçildiği kadarıyla favorileri uzundu. Yakışıklı sayılacak bir gençti. Spor elbise giyinmişti. Yürüyüşlerinden kendilerine büyük bir güvenleri olduğu anlaşılıyordu.
Muzo onları gördüğü zaman yüzünü ekşitti. Bu durum Erdal'ın gözünden kaçmamıştı. Doğrusu karşıdan gelen iki kişi de Muzo'yu gördüklerine memnun olmamış gibiydiler. Ancak buna rağmen karşı karşıya geldiklerinden yüzlerine çektikleri maskelerle birbirini selamladılar. 'Merhaba Bebek Ozan, hangi rüzgâr sizleri buraya attı?'
Sakalsız ve bıyıksız olanı Muzo'nun sorusunu yanıtladı. 'kafese girmek üzere olan bir kuşun kanatlarını yolmak için buradayız. Sen ne yapıyorsun?' 'Ben de bu arkadaşı abiyle tanıştırmaya geldim.'
Gençler hiç oralı olmadılar. Erdal'a bakmadılar bile. Uzun boylu olanı : 'Biz şimdilik abiyle konuşmaya gidiyoruz. Hadi iyi geceler' dedikten sonra Muzo ve Erdal'ın yanından ayrıldılar. Onlar merdivenden çıkarken iki arkadaşta arabalarına binip kapıyı geçmişlerdi.
Geldikleri yoldan tekrar döndüler. Merkezdeki büyük şadırvanın yanına geldiklerinde Erdal, Muzo'dan müsaade istedi. 'Buradan eve yürüyerek gideyim. Biraz serin havada kendime gelirim' dedi. Muzo arabayı Okan parkının yanına çekti. Aşağıya indi. Erdal'a sarıldı. Bu geceki ilk imtihanını iyi atlattın. Bakalım ikinci imtihanda da böyle başarılı olacak mısın?'
'Elimden geldiği kadar başarılı olmaya çalışacağım. Sonu neye mal olursa olsun. Mutlaka zengin olacağım ve istediğimi elde edeceğim.'
'Bakalım dediğini yapabilecek misin? Ama bu geceden sonra başaracağına olan inancım daha arttı.' Haydi, iyi geceler yaralı aslan!'
Erdal, Okan parkından aşağıya doğru yürümeye başladı. Ayaklarını boşa almıştı. Kendiliğinden gidiyordu. Başı biraz ağrıyordu. Yürümek iyi gelir diye düşünüyordu. O gece yaşadıkları bir bir aklından geçiyordu. Attar Ali meydanına varmıştı. Eve varmasına az kalmıştı. Ancak tam bu sırada bir polis ekibi yanında geldi. Polisler heyecanla arabadan indiler. Erdal'a tam karşılarına alarak; 'Dur olduğun yerde kal' dediler.
Erdal ne olduğunu anlamamıştı. Bu gece hep garipliklerle karşılaşıyordu. Ne olmuştu. Niçin polisler kendisini durdurmuşlardı, bir türlü anlam veremiyordu. Durdu. Ellerini kaldırdı. Polisler temkinli bir şekilde yaklaştılar. Ayaklarını açtılar. Erdal'ın ellerini arabaya dayadılar. Üstünü aramaya başladılar.
Polislerden birisi Erdal'ın cebinden küçük bir paket çıkardı. 'Amirim işte bulduk.' Komiser Cevdet yaklaştı. Polis memurunun elindeki paketi aldı. Açtı. Diline değdirdi.
Erdal: 'Ne oluyor, niçin durdurdunuz? Ne yaptım söyleyin!'
Komiser Cevdet :' Sus konuşma! Ne olduğunu sen bize anlatacaksın. Cebindeki bu pakete ne diyeceksin?'
'Ne paketi anlamadım.' '
'Beyaz bir toz paketi. Ama bu kadarla ekmek olmayacağına göre un paketi değildir. Öyle değil mi?'
Erdal neye uğradığını şaşırmıştı. Bu paketin cebinde ne işi vardı. Ne zaman koymuştu. Hiçbir şey hatırlamıyordu. Aklı tamamen durmuştu.
Komiser Cevdet: 'Alın arabaya gidiyoruz.'
Erdal o gecenin ikinci şokunu yaşamıştı. Şimdi polis arabasında karakola götürülüyordu. Bu paketin cebine nasıl girmiş olacağını düşünüyordu. Kafası zonkluyordu. Yaşadığı olayları gözlerinin önünde canlandırdı. Gecenin son karelerinden birinde Muzo'yu hayal meyal hatırlıyordu. Arabadan inip kendisine sarılmıştı. Arabadan inmeden de yolcu edeceği halde niçin aşağıya inip de sarıldığını şimdi anlar gibiydi. Büyük bir ihtimalle cebine bu paketi o koymuştu. 'Ama neden?' sorusu şimdilik cevaplandıramayacağı kadar karışıktı.
Ekip otosu karakola gelmişti. Erdal arabadan indiğinde cebindeki telefonunu hatırladı. İkindiden beri kapalıydı. 'Amirim izin verirseniz telefonuma bir bakayım. Kapalıydı. Annem ve kız kardeşim evde yalnızlar. Haber vereyim.'
Komiser Cevdet isteksiz olarak 'Telefonunu aç biz haber verelim' dedi. Erdal telefonu açtığında yaklaşık yirmi çağrı olduğunu gördü. Annesinin ve Mustafa'nın numaralarıydı. Acaba ne olmuştu da bu kadar aramışlardı? Telefonu Cevdet komisere verdi. 'Annemi ararsanız sevinirim, amirim. Yirmi çağrı var.'
Telefonu alan Cevdet komiser arama tuşuna bastı.

26 Nisan 2010 7-8 dakika 77 öyküsü var.
Yorumlar