Aşk Yarası (7)

Erdal, Atatürk Bulvarı'ndaki berber dükkânını açmış, aynanın karşısındaki koltuğa oturmuştu. Aynada kendi kendini seyrettiğini sanıyordu. Ama birden aynada Aylin belirdi. Kendisine tebessüm ediyordu. Ellerini uzattı. Aylin yavaş yavaş kayboluyordu. ?Hayır, hayır benim olacaksın? Erdal aynada kaybolan görüntünün ardından sessiz çığlığıyla haykırıyordu. Birden etrafına bakındı, kendisinden başka kimse yoktu. ?Niye niye? diye ağlıyordu. ?Ben evlenilecek birisi değil miyim? Ne var okuyorsa, evet deselerdi beklerdim hem de ölünceye dek! Ama zengin olunca... Paranın açmayacağı kapı yoktur. Göreceksin seninde yüreğine hükmedeceğim Aylin!
Erdal içinde büyük bir hesaplaşma yaşıyordu. Bugün kendisi için bir kırılma noktası olacaktı. İnsanların hayatlarında çok önemli kırılma dönemleri vardır. O dönemeçlerde aldığımız kararlar farkında olmadan hayatımızı öylesine etkilemektedir ki, sonradan dönüp baktığımızda bazen ahlar gökleri inletmekte, bazen de gökkuşağından kelebekler yüreğimizi süslemektedir.
İşte ah kavşağı ile kelebek süsüne giden dönemecin tam kesişme kavşağındaydı. Atacağı adımla geriye dönüşü olmayan bir patika başlayacaktı. Çünkü düşündüğü şey, kelebeklerin özgürlüğüne elveda diyebileceği türdendi. Başarıyla sonuçlanırsa tozpembe bir rüyada yaşayacaktı. Dilediği her şeye sahip olabilecek, hatta Aylin bile kendisine yok diyemeyecekti. Altında son model arabalar, bir yazlık bir de kışlık villalar. Etrafında koşuşan adamları... Evinde hizmetçileri... Erdal hayalindeki cennete dalıp gitmişti.
-Selam Erdal.
Erdal içeriye giren deri montlu, uzun saçlı, orta boylu, sırıtkan yüzlü adamın sesiyle irkildi. Bütün hayalleri çöldeki serabın yok oluşu gibi gözlerinden çekiliverdi.
-Sen misin Muzo?
-Yok be Erdal ben değilim, başkası geldi, ama ben görünüyorum. Amma garip soru ha. İşte gördüğün gibi ben geldim.
-Tamam ya sen de hiç söz söylenmeye gelmiyorsun. Lafın gelişi demiştim.
-Lafın gelişi galiba gözlerindeki beni sakladı. Başka birisini görüyordun. Sen uçmuşsun oğlum bu ne hal.
-Doğru diyorsun. Şu an başkasından başkasını görmüyorum. Sadece o başkası var. Onun için sen misin dedim
-Dur oğlum sabah sabah felezofluk yapma. İşimiz gücümüz var. Bugün hazır mısın?
-Bugün mü?
-Oğlum sen hakketten sapıtmış be! Daha iki gün önce konuşmadık mı?
-Öyle mi! O gün bugün mü?
-Anlaşıldı, sen bu kafayla bir işe yaramazsın. Senin yüreğin yemiyor.
Muzo (aslında gerçek adı Muzaffer olmasına rağmen çevresindekiler ismini kısaltarak Muzo diye çağırıyorlardı.) aynanın karşısına geçip sol kulağındaki küpesini çıkarttı. Aynadan kızarmış gözlerle Erdal'a baktı. Gözlerinde öfke rüzgarları esiyordu. Verilmiş bir sözün yenilmesinin hiçte doğru olmadığını haykırıyordu.
- Hiçte iyi yapmıyorsun koçum! Bu aleme adımını atan kendi rızasıyla çıkamaz biliyor musun?
- Ben daha bir şey demedim Muza kardeş. Bu hiddet niye böyle?
-Anlamam, yüreğindeki korku seslerini duyar gibi oluyorum. Bu işlerde korkuya yer yok. Ya varsın ya da yok anlıyor musun?
-Ben de istiyorum bu işi ama birden daldım. Birini hatırladım birden. Bundan dönüş yok Muzo kardeş yok sen de anla. Korku da, çekinme de yok.
-Ha şimdi oldu. Bu gece abi bekliyor bizi. Ha neydi şu seni düşündüren şey? Derdini söylemeyen derman bulamazmış koçum.
-Boş ver zamanı gelince hepsine ne olduğumu göstereceğim. Bakalım o zaman da yok diyecekler mi?
-Anlaşılan gönül meselesi. Zamane kızları paran, altında da iyi bir araban varsa şık bir kıyafette üzerindeyse yok diyecek bulunmaz. O zaman sen onların peşinde değil, onlar senin peşinde koşar.
-Koşacak hem de yalvaracak derecede...
-Şimdilik bu işini biraz ertele. İlk işimizden sonra hayatın gözle görülür derecede değişecek kardeş merak etme. Bu gece gelip seni alacağım. Hazır ol, dedikten sonra Muzo dükkandan ayrıldı. Dışarıda bekleyen arabasına binerek Erdal'ın rüyasından çekildi.
Erdal hayaline kaldığı yerden devam edecekti ki, gelen müşteriyle hayalini de erteledi.
Geceyi bekliyordu...

16 Eylül 2009 3-4 dakika 77 öyküsü var.
Yorumlar