Aşk Yarası (8)

8
Erdal evden çıktıktan sonra Ayşe Hanım kızıyla konuşacak bir şeyi olduğunu söylemişti. Selma merakla annesinin ne diyeceğini düşünüyordu. Hem de Aylin'le ilgili deyince kalbi sanki yerinden fırlayacakmış gibi heyecanlanmaya başladı. Annesinin karşına geçmiş ona bakıyordu.
-Buyur anne seni dinliyorum. Neydi bana söyleyeceklerin?
-Bak kızım aslında söyleyeceklerim şeyy...
-Evet anne seni dinliyorum buyur. Çekinmene gerek yok.
-Bak Selma, seni istediler, ikiletmeden he dedik. Onları kırmadık. Ama abine Aylin'i istediğimizde bin dereden su getirdiler. Bahane üstüne bahane ileri sürdüler. Sanki abin Aylin'e yakışmazmış gibi okumuşluğunu ileri sürerek yok dediler. Neymiş kızları okuyormuş. Ne var gün verselerdi beklerdik değil mi?
-Ya anne sen ne demek istiyorsun açıkça söylesene. Ben tam anlamıyorum.
-Diyeceğim şu, ya abin için Aylin'e he derler ya da seni vermekten vazgeçerim. Ben oğlumu yerde mi buldum. Görmüyor musun halini. Beti benzi soldu.
Selma ne diyeceğini bilmez durumdaydı. Çarpan kalbini eliyle tutarak yerinden fırlamasını engellemeye çalışıyordu. Sözler dilinde dolaşıyor, ama bir türlü bir araya gelerek anlamlı bir cümleye dönüşmüyordu. Nişanın bozulmasından söz ediliyordu. Ayağa kalktı pencereye doğru gitti. Bir serçenin pır diye uçuşuyla irkildi. Aslında korkulacak bir şey yoktu. Fakat söylenen sözler duygularında travma oluşturmuştu. Kızmamak için büyük bir gayret göstererek annesine doğru döndü.
-Anne sen ne dediğinin farkında mısın?
-Gayet tabi hem de çok farkındayım.
-Ne yani şimdi Ahmetlere berdel mi uygulayacaksın. Kıza karşı kız öyle mi?
-Ne var bunda? Biz kızımızı veriyorsak onlar da vermeli. Yok biz kız verilecek birileri değilsek, bizden de kız almasınlar.
-İnanmıyorum sana anne, nasıl söylersin bunları? İnsanların duygularının hiç mi önemi yok? Böyle bir şeyi nasıl söylersin?
Ayşe Hanım yerinden kalktı. O da yavaş yavaş kızmaya başlıyordu. Ben anlamam, olmaz dedim. Bu gece haber göndereceğim. Ya Aylin'e he derler ya da eşyalarını bir bohçaya kor geri gönderirim.
Selma artık buradan sonrasına dayanamamıştı. Ağlamaya başladı. Gözlerinden sicim gibi yaşlar boşanıyordu.
-Anlamıyorum anne seni anlamıyorum, diyerek diğer odaya koşarak gitti. Ayşe Hanım kızının ardından umarsız gözlerle baktı. Bundan daha doğal ne olabilirdi ki! Kızına karşı, dünürünün kızı! Duygu muygu bunlar boş şeylerdi. İnsanlar bir arada yaşamaya başladıktan sonra birbirini, severlerdi. Hele de bir çocukları olduğu zaman mutluluk kaçınılmaz olurdu. Kendisi öyle değil miydi? Rahmetli kendisini istediğinde 16 yaşındaydı. Kimse kendisinin fikrini sormamıştı. Aralarında tam 10 yaş vardı. Sevip sevemeyeceği gibi bir lükse sahip değildi. Evlendirilmişti. O kadar. Babası sadece kendisini arkadaşının oğluna verdiğini söylemişti. Sessiz kalmıştı. Ama evlendikten sonra eşini sevmeye başlamıştı. Gerçi başka bir şansı da yoktu ya! Ara sıra yediği dayaklardan bunaldığı zaman babasının evine gittiğinde, yüreğinde estirilen sert rüzgârlarla tekrar kocasının evine gitmesi gerektiği hatırlatılmış. Ama olsun işte iyi kötü bir ömür geçmişti ya! Şimdiki kızlara ne oluyordu böyle? Seçme şansına bile onlar için yeterli değildi. İlle de istedikleriyle evleneceklerdi. Ayşe Hanım kendi kendine sessizce konuşuyordu. Bir oturup bir kalkıyor. Of puf ediyordu. Şimdiki gençliği anlamak çok zordu çoooook. Bu akşam dananın kuyruğu kopacak. Şayet he derlerse eyvallah, ama yok derlerse dünürlükte burada biter.
Ayşe Hanım, Selma'nın ardından odaya doğru ilerdi. Ama tam kapıya gelmişti ki vazgeçti. Sonra şımarır, kendisinden af dilediğini falan zanneder düşüncesiyle vazgeçti. Mutfağa geçti.
Ayşe Hanım kısa bir müddet sonra kızının yanına gitmeye karar verdi. Çünkü odasından ses gelmiyordu. Kapıyı vurdu, ama ses yoktu. Heyecanla kapıyı açtı. İçeri girdiğinde Selma yatağının üzerinde saçları dağınık bir vaziyette yatıyordu. Ayşe Hanım korkuyla yaklaştı. Sehpanın üstünde ilaç kutusu duruyordu. Eline aldı. İçi boşalmıştı.
-Selmaaaa!

13 Ekim 2009 3-4 dakika 77 öyküsü var.
Yorumlar