Aşk Yarası (9)

Mustafa ikindi serinliğinde Metin Özmen camiin karşındaki Okan parkında oturmuş yorgunluğunu gideriyordu. Park yeni peyzajıyla Nizip'in yüzüne ayrı bir güzellik veriyordu.
Mustafa ikindi serinliğinde Metin Özmen camiin karşındaki Okan parkında oturmuş yorgunluğunu gideriyordu. Park yeni peyzajıyla Nizip'in yüzüne ayrı bir güzellik veriyordu. Ne zamandır içinde hissettiği sıkıntısını Selma ile paylaşmak istemişti, ama bir türlü ona açılmamıştı. Özellikle Erdal'ın Aylin'i istemesinden sonra müstakbel kayınvalidesinin kendilerine bakışından rahatsızlık duyuyordu.

Garsonun bıraktığı çayı fark etmemişti. 'Çaylaaar tavşan kanı bunlar!' sesiyle irkildi. Genç 'Korkma be hocam kendine gelesin diye bağırdım. Fırat'ta yavuklusu boğulmuş gibi dalmışsın.' Mustafa derin düşüncelerinden biraz sıyrılmıştı.

İlkbahar giyindiği o fıstığı yeşil kostümüyle ayrı bir güzel görünüyordu. Beyaz bulutlar bir gelin zarifliğinde gökyüzünde süzülüyorlardı. Ağaçlar meyveye duran gözeneklerinin hafif açmış ağzıyla yeni mevsime merhaba diyorlardı.

Bu sırada elinde çay tepsisiyle Zeki, hala Mustafa'nın yanı başında duruyordu. 'Tamam tamam işte çayı yudumluyorum. Yavuklumu da suda boğulmaktan kurtardığın için sağol Zeki kardeşim' dedi Mustafa.

Genç, Mustafa'nın yalnız başına kalmak istediğini düşünerek 'Çaylaaar' diyerek oradan uzaklaştı. Bu sırada yağmur çiselemeye başlamıştı. Parkın önünden geçen ambulansın acı siren sesi Mustafa'nın kalbinde bir burukluk oluşturdu. İçinden 'Sahibine Allah yardım etsin' diye geçirdi.

Bahar yağmurudur geçer diye önemsemediği göksel sulama şiddetini giderek arttırmaya başladı. Fakat Mustafa bu yağmuru hissedecek durumda değildi. Selma'nın gülümseyen yüzü gökyüzünden kendisine bakıyordu. Ancak kendisi onun kadar mutlu olamıyordu. Nişanlarının akıbeti ne olacak diye hüzün mevsimini yaşıyordu. Umutları bir bir dökülüyordu sararan yapraklar gibi. 'Ya Selma'yı vermekten vazgeçerlerse! Ya berdel gibi ilkel zamanların artığı bir geleneği yaşatmaya kalkarlarsa!' bu tür geleceğin bunaltı varsayımları Mustafa'yı daha da dalgınlaştırıyordu.

Duygu dünyasında iç kanama geçiriyordu. Yağan yağmur ise ateşini söndürmeye yetmiyordu. Sırılsıklam olmuştu. İnsanlar sağa sola kaçışarak yağmurun tenlere işleyen ıslatıcılığından korunma yolları ararken Mustafa kendisini göksel sulamaya vermişti.

Her akşam biraz daha soluyordu. 'Bu akşam bu akşam gidip konuşacağım, ne olursa olsun. Düğün tarihini de belirleriz. En azından ruhsal anlamda biraz dinginleşirim' iye kendi kendine konuştu. İçinden aldığı ve ruhunu etkilen bu kararın verdiği cesaretle nispeten dinmiş göksel sulamanın altında ilerlemeye devam etti.

O kadar heyecanlıydı ki kaldırımdan inerken sağdan gelen arabayı fark etmemişti. Ani fren sesi Mustafa'yı kendine getirdi. Şaşkınlığını ve hatalı oluşunu gizlemeden özür diledi. Ancak şoför inceliği anlayacak cinsten değildi. 'Bela mısın lan gözünün önüne baksana!'

'Kardeşim özür diledik, hatalı olduğumuzu kabul ettik, daha ne yapalım?'

'Yok bir de kabul etmeseydin. Sizin gibi sakatların, aklı bir karışların yüzünden kazalar oluyor zaten... Üstelik bir de gözlüğü var, gözlüklü kör.'

Mustafa bunalımdaki ruhsal dünyasındaki kırılmaların sonucunda daha fazla kibar olamadı. Parkı temizlemekte olan çöpçünün elindeki süpürgeyi alarak sapını çıkardı. Doğruca adamın üzerine yürüdü.

'Ne diyorsun lan sen! Söylediklerini kulağın duyuyor mu? İn aşağıya lan in sakatım işte söyle ne diyorsun!'

Adam Mustafa'nın gözlerindeki şimşekleri görüp, sesindeki heybeti işitince kıvırmaya başladı. 'Olur be abi olur böyle hatalar. İnsanlar bazen dalgın bazen de hatalı olur. Kusura bakma hadi bana eyvallah!' dedikten sonra kırmızı ışığa da aldırmadan süratle oradan uzaklaştı. Olayı seyreden çöpçü adamın bu oryantal söz kıvraklığı karşısında gülümseyerek arkasından baktı.

Akşamın hareketliliği kendisini göstermeye başlamıştı. İşten çıkanlar, alış veriş yapanlar, boşta gezenler kaldırımları kalabalıklaştırmıştı. Mustafa dalgınlığına bir de stres ve siniri de ekleyerek yürümeye devam etti. Zeugma'dan etkilenerek yapılan su fıskiyesi çarşının göbeğine serinlik veriyordu. Burayı geçerken çimen kokusunun su ile birleşmesinden yayılan o muhteşem ot ve toprak kokusunu içine çekerek oradan karşıya geçti. Hızlı adımlarla eve doğru ilerledi.

Kapıyı açıp içeri girdiğinde yüzünden düşen bin parça oluyordu. Normalde her eve girişinde selam verir hal hatır sorardı. Ama bugün hiçbir şey demeden odasına çekildi.

Fatma hanımın yaşının olgunluğunu belli eden alnındaki kırışıklıklar oğlunun anlaşılmaz tavrıyla biraz daha kırışmıştı. Çekinerek oğlunun odasının kapısını çalıp izin istedi.


Soğuk ve sert bir ses yankılandı. 'Gir' İçeriye girdiğinde oğlunun ruhundaki fırtınaların yüzüne çarptığını fark eden anne: 'Ne var oğlum ne oldu? Niye böyle moralin bozuk?'

'Yok bir şey anne, şayet darılmazsan biraz yalnız kalmak istiyorum.' Anne oğlunun üstüne daha fazla gitmek istemedi. Çünkü onu hiç bu şekilde görmemişti. Kapıyı yavaşça çekerek çıktı.

Mustafa ne yapacağını bilmez bir şekilde odanın içinde volta atmaya başladı. Öfkesini yenemeyerek masanın yanındaki sandalyeye bir tekme attı. Ancak tekme atmasıyla ayağını tutması bir oldu. Öfkeli anda yapılan tüm davranışlar sağduyuyu kaybettirdiği için zararla sonuçlanıyordu.

Ayağının acısını yüreğinde hissetmeye başlamıştı. Of puf ederek tek ayak üstünde oraya buraya zıplayarak acıdan ne yaptığını bilmez bir durumdaydı. Bu sırada telefonu çalmaya başladı.

Biraz zorlanarak karyolasına oturdu. Telefonu alıp baktı. Doktor arkadaşı Hayri'nin ismi görülüyordu. Heyecanla karışık merak duygusuyla telefonu açtı.

'Buyur Hayri ne var?'

'Selma nişanlın Selma...'

'Ne diyorsun sen? Ne oldu Selma'ya?'

'Selma'yı biraz önce ambulansla buraya getirdiler.'

'Acil bölümdeler mi?'

'Evet acildeyiz. İlk müdahaleyi yaptık...'

'Tamam, hemen geliyorum!'

Ayağının ağrısını unutmuştu. Kapıyı açarak koşar adımlarla odadan çıktı. Bu sırada Fatma Hanım aceleyle evden çıkmak üzere olan oğlunu görünce endişeyle seslendi:

'Ne var oğlum ne oldu? Nereye?'

Mustafa haykırarak: 'Selma acildeymiş oraya gidiyorum' deyip kapıyı çarparak dışarı çıktı.

11 Ocak 2010 6-7 dakika 77 öyküsü var.
Yorumlar