At Nasıl Gider

Bizim ayakkabıcı esnaf milleti, dükkanda iş olmadı mı yazın, atar sandalyeleri dükkanın önüne, açar tavlasını, başlar tavla oynamaya. Meşhurdur bizim Denizciler Caddesi'nin tavla müsabakaları, hatta Günaydın Gazetesi'nin düzenlediği tavla şampiyonasında, yıllar önce derece yapmış bir abimiz bile var. Ben de aksi gibi tavlayı hiç mi hiç sevmem, bilirim de oynamam, kırk da yılda bir kere belki, o da çok ısrar ederler ise zorlamayla, onda da tavlayı koltuğumun altına sıkıştırıp gönderiverirler beni...



Bizim işimiz gücümüzde meslektaş Mehmet ile satranç oynamak. Öyle bir başladık mı bir iki saat sürüyor bir parti. Başımızada anlayan anlamayan herkes toplanır seyreder. Tavlada ki gibi bizde de kızdırmaca var, ancak sinirlerine hakim olan taraf tabi ki her zaman daha avantajlı. Bir de Tuğrul abimiz var o da biraz birşeyler öğrenmiş kırkından sonra arada onun ile de oynarız.



Bizler tabi çok usta olmadığımızdan, ara da yanlış hamleler yapıp da önemli bir taşı kaybettiğimiz zaman birbirimize genel af da çıkartıyoruz haliylen. ''Tüh konuşturdun beni bak yanlış oynadım'' cevap''Tamam ya ağlama geri al hamleni yeniden oyna'' Tuğrul abi'de çok biliyormuş havalarında lafa girer''Böyle olmaz koçlar elini değdiğini oynayacaksın delikanlı olun biraz benim gibi delikanlı''böyle sürer gider muhabbet maç boyu...



Başladık bir öğle üzeri yine partiye''Ollum Mehmet çok düşünüyon ya arpacı kumrusu gibi baba'' cevap gecikmez''Abi tavla değil ki bu tabi düşünecem sıkıştırmışsın beni kurtattırmayı hesaplıyoruz napalım''Başımızda birsürü kalabalık, bilen de var bilmeyende. İşyerimizin hemen bitişiğinde de meslek lisesi var ara ara meraklı öğrencilerde gelir seyrederler.



Mehmet'in bir oyun sitesinde de üyeliği varmış orada da oynuyor zaman zaman.''Bizim sitede puanlı arkadaş, çok iyi oyuncular var bilesin''o arada da hem çenemiz çalışıyor hem beynimiz''Vardır tabi sen daha kısa pantolonla gezerken biz satranç oynuyorduk bilader'' biraz kızarıp bozarmalar. Yenildimide hemen rövanşını ister kerata...



Yine oynamaya devam''Mehmet sen Kasparov ile Karpov'un maçlarını biliyor musun'' kafa sallar''Felsefe sosyoloji yapma bana, ben adamın psikoljisini bozarım her ne kadar felsefeden anlamasamda'' O arada Tuğrul abi gelir yine tepemize dikilir.''Ah Mehmet ben sana böylemi öğrettim bu oyunu kerata''Mehmet Tuğrul abi'ye döner''Sen zaten hiç konuşma kuşum oldun benim habire tüylerini yolup duruyorum'' konuşma sırası bana gelir.''Ya siz ikiniz aranızda maç yapsanızda benlen oynama hakkı kazansanız, ama tabi beş on saat önceden de randevu almanız lazım''



Biraz araya espiri serpiştireyim hava yumuşasın dedim''Mehmet At nasıl gider bilader biliyon mu?'' Mehmet hem oynar hem de cevap verir''Le şeklinde gider abi niye ki'' sessizlik''Dalgamı geçiyorsun ya oynamana bak abi'' espiriler havada uçuşur öylece''At dıgıdık dıgıdık diye gider bilader ne Le si, Le diye bir at gidişi yok dostum. Bir de rahvan, tırıs dörtnal var onları da sana sonra bilahere anlatırım''...

29 Ekim 2011 2-3 dakika 640 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • Çocukluğumun bir bölümü Samanpazarında geçti, bir ara Ulus İlk okulunda okudum, Denizciler caddesine komşu mahalle çocukları ile o zamanlar adet olan mahalle kavgaları yapardık,seneler sonra oradan geçerken eski günleri hatırladım.Bu arada bir şey dikkatimi çekti,Bakanlıklar,kızılay vs. gibi yeni sayılabilecek semtlerin esnafı biribirleriyle sohbet etmedikleri halde o semtin ve eskiden hergele meydanı denilen kesimin esnafında büyük bir kaynaşma ve yakınlık hissettim,bilmem yanılıyor muyum? Öykünüzü, sade anlatım ve samimi ifadeler kadar bu havanın da aksettirilmesi sebebile severek ve defaatle okudum,tebrikler,selam ve sevgiler.