Av

Genç adam, mesai arkadaşının düğününde tanıştığı kıza çığlınlar gibi âşık olmuştu.

Kız, emekli bir öğretmenin çocuğuydu. Gençliği ve çocukluğu farklı kentleri, insanları tanımakla geçti. Sürekli göçebe hayat yaşamış olmaları, düzenli bir aşk hayatı yaşama fırsatı vermemişti ona. Babası bulunduğu kasabada çok sevilen, saygı duyulan bir adamdı. Bütün gençlerin hayallerini süsleyen namuslu kadın örneği, güzelliğine ve kusursuz olan davranışlarına eksiksiz olarak yansımıştı.

Çevredeki bütün insanlar; ?'ilerde mutlu bir aile kadını olacağını'' söylüyordu.
Hoşgörülü, gülümseyen yüzü, onların bu düşünceye kapılmasına yetiyordu.

Devlet'e ait bir bankada baş veznedar olarak çalışan genç adamla; düğünde tanıştıkları günden altı ay sonra, bir birlerine deli gibi âşık olup evlendiler.

Kadın bu adamla inanılmaz mutlu bir yaşam sürmeye başlamıştı. Kocasının saygın tavrı, hoşgörüsü ve zaman zaman yapmış olduğu tatlı sürprizler, onu heyecanlandırıyor bir çocuk gibi sevindiriyordu.

Yalnız kocasının iki tutkusundan vazgeçmesini istiyordu. Bu tutkulardan biri sürekli ava çıkıyor olması, diğeri ise izinli olduğu günlerde ormana gidip kamp kurmasıydı.

Adamın arkadaşları, hafta sonları evin önüne geliyor, onun bir kartalı nasıl öldürdüğünü ballandıra ballandıra anlatıyorlardı. Karısı duyduklarına feci şekilde kızıyordu. Oysa kocası için mükemmel bir duyguydu bir hayvanı öldürmek.
Birçok defa ufak tartışmalar sonucunda, bir daha ava gitmeyeceğine dair yeminler ediyor, aile kuralına uygun şekilde karısının gönlünü alıyordu. Fakat karşı koyamadığı bu tutkudan vazgeçemiyordu. Çeşitli yalanlarla gizlice ava gitmeye devam etti.
Tavşan etini eve kurnazlıkla sokuyor, akşam yemeğinde zavallı hayvanın etine üzüntüyle bakıp karısına;
?' Bu av merakımdan beni uzaklaştırdığın için teşekkür ediyorum, şimdi şu hayvanın yaşadığını düşünüyorum da, kim bilir belki bu vakitler ailesiyle birlikte, yuvasında mükemmel bir zaman geçiriyordu'' Dedi.

Bunları duyan kadın ise tatlı tatlı gülümsüyor ve:

'' Böyle düşünüyor olman çok güzel, her insanın mutlak bir kusuru vardır, önemli olan hatalardan ders çıkartıp bir daha tekrarlamamaktır.''

Kocasının elini tutuyor, parıldayan gözleriyle ona bakarken:

'' Şimdiye kadar beni hiç üzmediğin için sana minnettarım''

Kocası gülümseyerek:
'' Ne yapayım, önemli olan tutkuları devirip, kadınıma değer verebilmem.'' Diyordu.

Bazı akşamlar baş başa oturup, yüreklerinin gizli ve derin boşluklarına sığınan güzel sözleri, bir birlerine sarılarak, yıldızlara anlatıyorlardı. Gülmek ve şakalaşmak onlar için geçirile bilecek en güzel zaman olmuştu. Bu kadar mutlu olan kadın, çoğu defa onun kucağına oturup dakikalarca kendinden geçercesine öpüyordu.

Evliliklerinin üçüncü yılına girmişlerdi.


Adam, bir hafta sonu yine gizlice gittiği avdan dönerken kaza geçirdi, birkaç gün hastanede yoğun bakımda kaldıktan sonrada öldü.

Kadın kocasıyla birlikte gömülmeyi istemişti. Birkaç günde saçları iyice ağarmıştı. Ölen eşinin sürekli hayalini görüyor, kendi kendine konuşuyordu. Sürekli ağlıyor resimlerini öpüyordu.
Acısını asla dindiremiyordu. Ailesinin yanına gidiyor, söz dönüp dolaşıp kocasına geldiğinde, gözleri doluyor, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlıyordu. Hiç bir şeyin yerini değiştirmedi tüm eşyalar aynı yerinde duruyordu. Kocasının en sevdiği yemeği yapıyor, sanki o karşısında oturuyormuşçasına gülümsüyor, konuşuyor ve sonunda ağlıyordu.

Yeni almış oldukları evin taksitlerini ödeyemeyince evdeki bir takım eşyaları satmaya karar verdi. Birkaç parça eşya sattı. Bir süre sonra ailesiyle görüştü ve onların yanına yerleşmeye karar verdi. Mutfakta ve oturma odasında olan tüm değerli eşyaları bir kuruma bağışladı. Bir tek yatak odasına kıyamamıştı.
Ne zaman o odaya girse, yalnızlığın korkunç yanlarıyla yüzleşiyordu. Dudaklarındaki ses, kalbindeki aşk duygusu yalnızdı. Gürültülü sesler, hıçkırıklar, karmaşık rüzgâr uğultusu dışında, her şeyin yalnız olduğunu düşünmek, diğer yaşayanların neler hissettiğini önemsiz kılmaktaydı onun için.

Bir erkek için yalnız olmak zamanla öç duygusunu yaratırken, kadın için durum öyle değildir, iyi biliyoruz ki kadınlar için ölüm biraz daha korkutucudur, oysa kapısına uğurladığı sevdiğidir, kocasıdır. Nerde olursa olsun, mutlak bir askerin, bir işçinin ölümü çok daha kolay gerçekleşe biliyor, birisi kurşunla, diğeri yüksek yapının en üst katından aşağı çakılarak ölür. Arkalarında yalnız yaşayacak olanlar sadece kadınlardır. Tam tersini düşündüğümüzde, bir kadının ölümü, beraberinde yeni bir başka et yığını arayışına sürükler erkeği, çoğu zaman arzularına yenik düşer ve loş bir ışığın gölgesinde cinsel akşamlar yaşarlar.

Kadın yüreğini kemiren bu ölümsüz aşk duygusuyla yıllarca yaşamayı düşündü.
Bu düşüncenin en büyük yalanı, güzel yüzlü, bakışlarıyla onu çıldırtacak bir erkeğin karşısına çıkması olacaktır ki o böylesi coşkulu ruh hallerini kocasının ölümünden sonra yüreğine gömmüştü.
Bir gün kocasına gideceğini düşünüyordu. Dünyanın aldatıcı mutluluklarına yalnızca gülecekti. Oysa ruhların gizemli buluşması sandığı kadar kolay değildir. Neye inandığını neyi düşündüğünü bilmeyen birisi için korkunç bir yalnızlık sonrası; hazlar ve inançlar zamanla yok olacaktır.

Bir gün sahil yolunda yürüyüş yaptıktan sonra eski anılarıyla yüzleşmek için evine geldi.
Kapıda altmış yaşlarında kravatlı bir bey bekliyordu, başta onunda her hangi bir alacaklı olduğunu düşündü.
Gerekçesi hazırdı, ?' kocam öldü, tüm borçları en kısa sürede bir işe girdikten sonra ödeyeceğim'' Demekti.

Adama doğru yaklaştı ve tebessümle:

'' Buyurun? ?'

Avukat ceketini ilikledikten sonra;

'' Bu evde yaşıyorsunuz öyle değil mi? ?'

Kadın:
'' Evet burada yaşıyordum, şuan ailemle kalıyorum''

Avukat:
'' Kocanız öldü öyle değil mi?''

Kadın bu can sıkıcı soruyu konuşmadan kafasını sallayarak onayladı.

Avukat:

'' Müsaade ederseniz size bir mektup teslim edeceğim''

Kadın bir borç mektubu olduğunu düşündü, sıkıntılı bir halle :

'' Tamam buyurun verin!''

Avukat:
'' Bu mektup kentin önemli iş kadınlarından olan Bayan A..' ya ait. Kendisi geçtiğimiz günlerde intihar ederek öldü. Çalışma masasında bu mektup bulundu.
En kısa sürede size teslim edilmesi gerektiği yazıyordu.
Buyurun..''

Merdivene oturduktan sonra, şaşkınlıkla zarfı açtı.

Mektupta şunlar yazıyordu:

'' Siz beni tanımıyorsunuz. Oysa ben sizi tanıyorum. Kocanızın ölümünden ötürü çok büyük üzüntü duyduğumu bilmenizi istiyorum. Ki bu üzüntü beni intihara kadar sürüklemiştir.
Evet, üzüntü içindeyim. Oysa siz biraz sonra basit bir şekilde ölümü seçen bu kadına karşı inanılmaz bir nefret duyacaksınız.

Tıpkı kocanızda olduğu gibi bende de inanılmaz bir av tutkusu vardı. Onu birkaç defa gördükten sonra âşık olmuştum. Benimle aynı tutkuyu paylaşan birini sevmekten asla da pişman olmadım. Ona söyleyemediğim her şeyi zamanla kalemime söyledim. Çünkü uçucu sözlerin kanatlanıp, gece o karısının yanında uyurken, rüyalarını süsleyeceğini düşündüm.

Sanacağınız gibi mükemmel bir heyecan olmadı ilişkimizde. Size karşı sürekli sadık olmaya çalıştığını söyledi, mademki size bu kadar değer veriyordu, bana arkamı dönüp gitmek düşüyordu. Öylede yaptım. Fakat günlerce aklımdan bir türlü çıkartamamıştım onu.

Bir gün yine aynı ormanlıkta karşılaştık, o gece içtik, kamp çadırlarımızı yan yana kurduk, ikimizde sarhoştuk, evet o gece tanımadığım bir kadından kıskandığım erkekle yattım.
Sabah uyandığımızda ikimizde bir birimize kenetlenmiştik. Bu ilişki kocanız ölene kadar sürdü. Onu görmediğim günler acı çekmeye başladım. Yalnızdım artık. Av tutkusu bir gecede bitmişti benim için. O çok sevdiğim adam ölmüştü. Size göre biraz daha şanslıydım çünkü onun çocuğunu taşıyordum.
Bir oğlum oldu adını her ikimizin de sevdiği insanın ismini koydum. İçimdeki vicdan, onsuzluk, geceleri sürekli korkular eşliğinde uyanmak, kısacası hayattan tat alamama duygusu beni bugün ölüme sürüklemiştir. Lütfen beni bağışlayın.

Beklide onun ölümüne ben neden oldum. Kabul ederseniz oğlumun size teslim edilmesini istiyorum. Tüm mal varlığım oğlumun ve sizindir. Şimdi ona gitmek istiyorum.

Hoşça kalın ''
Mektupta okuduklarına inanamadı. Şaşırmış ve alt üst olmuştu.
Bir süre düşünmesi gerektiğini söyledi.
Birkaç gün sonra, çocuğu görmeye gitti.
Henüz birkaç aylık olan bebeği hangi hisle kucağına alacağını bilmiyordu. Ama onun için emanet edilmiş bir canlı olduğunu düşündü...


Kadın şimdi çocukla birlikte lüks bir villada yaşıyor. Her önemli günlerde, onunla birlikte kocasının ve bayan A' nın mezarını ziyaret ediyorlar..

10 KASIM 2011

11 Kasım 2011 8-9 dakika 26 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    çok ilginç ilgiyle okudum teşekkürler...