Balıklara Fısıldayan Adam

Balık fiyatlarının ucuz olduğu bir zaman dilimi yaşanıyordu. Balıkların kulaklarına kar suyu kaçmış, bu da balıkların yüzeye daha yakın yerlere gelmesini sağlamıştı. Bu durum, şüphesiz avcıların yüzünü güldürmüş, balık pazarını hareketlendirmişti. Satıcılar, iştahlı müşterilerine balıkları fahiş fiyattan satmak için kıyasıya mücadele ediyorlar, dillerini döküyorlardı. Kuşkusuz bu bereket, balık tutkunlarının da iştahını epey kabartmıştı. Bugünlerde akşam mönülerine ihtiva eden yegâne gıda maddesi balık olmuş gibiydi. ‘’Gel vatandaş, Derya kuzusu bunlar, Balığa gel’’ sloganları arasında yürürken bu sloganlardan etkilenip balık satın alma niyetinde olmayan aklım, adeta çelinmişti. Bu sloganlarla beraber, balıkların cilalanmışçasına parlak görüntüsü, canlı kırmızı iri gözleri tazeliğini fazlasıyla belli ediyordu. Bu görüntüden, damak zevkinden anlayan her fert ‘’ ben etkilenmedim’’ diyemezdi. Ben etkilenmiştim. Balık pazarını sadece transit bir yol olarak kullanma niyetiyle girip uzunca bir müddet balıkları incelemeye koyulmuştum. Artık balık almaya kararlıydım; fakat hangi balığı alacağım konusunda henüz kararsızdım. O an karşıma yakın ahbabım Kaplan Çıktı.

Kaplan, damak tadına güvenen bir gurme olarak belki de an manalı bir yerde karşıma çıkmıştı. Onu satıcıyla hararetli bir tartışmanın içerisinde yakalamıştım. Bu tartışma, öyle ağır bir üslupta değil, müşteri, alıcı arasındaki tatlı sert bir tarzdaydı. Zaten eşraf, Kaplan’a aşinaydı. Çoğu balıkçı, onla tanış olmuştu. Bu nedenle Kaplan’ı alelade bir müşteri sanıp; ona kazık atmaya yeltenen ve ufak bir ihtimal de olsa başarılı olan bir esnaf, çevresi tarafından esefle kınanabilirdi. Zaten böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi neredeyse olanaksızdı. Kaplan, bilhassa balık konusunda külyutmazdı.

Bu gerçeği bildiğimden bu tatlı sert tartışmaya müdahil olup, Kaplan’ı tasdikler nitelikte yorumlarda bulundum.

- Hey Balıkçı! Beyefendi doğru söylüyor. Bu balıklar taze lakin ebatları birkaç santim kısa.

- (Kaplan) Vay, Baboş! Nerelerdesin sen ya? Bu ne hoş sürpriz! İmdadıma yetiştin.

- Kaplan, vallahi balık konusunda duayen olmadığını bilsem yardımım dokundu derdim.

- (Kaplan) Yahu şu balıklardan anladığımı da bilmeyen yok ha!

Tatlı sert tartışmanın içerisine biraz daha şeker, yani mizah katıp balıkçının duygularıyla oynamayı başarmıştım. Bu, satın alınacak balığın daha kaliteli ve ucuz olabileceğine işaretti. Öyle de olmuştu. Kaplan 1 kilo İstavrit, ben de 1 kilo Çıplak almıştım. Balıkları satın alıp otobüs durağına doğru yürürken balık hakkındaki şen sohbetimiz doruklardaydı. O an Kaplan, bir balık partisi yapma kararı aldı.

- (Kaplan) Bak ne diyom Baboş: Bu akşamüstü alalım piknik tüpünü, yağı gidelim bir mesire yerine. Balıkları pişirelim.

- İyi dedin Kaplan. Denize nazır bir yer olsun.

- (Kaplan)Şu kaypak belediyenin zahmet edip yaptığı sahildeki parka gidelim. Tomruğu da çağırayım. Organik sebzeler getirir.

- Desene bu akşam ziyafet var.

Nihayetinde güneş batmaya meyletmişti. Bir tarafta temizlenmiş istavritler ve çıplaklar, bir tarafta mısır unu. Piknik tüpü üzerinde bir tava, dilimlenmiş ekmekler, meşrubatlar, organik sebzelerden hazırlanmış nefis bir salata, üzerine de hakiki zeytinyağı…

Tipik bir Akdeniz akşamı, mevsim kış ama hava ılık… Rüzgârın zayıf olması da bizim lehimizeydi. Bu vaziyet içerisinde balıkları una bulayıp, hemen kızarttık. Kızaran balıkları bir kaba alıp soğumaması için üzerini örttük. Artık balıkların tadını iyice merak ediyordum. Ben bu merak içerisindeyken Kaplan, mağrur bir edayla, balıkların pek lezzetli olduğundan eminmişçesine bir tavır takınıyor, endişesiz bir imaj yaratıyordu. Tomruk ise acıkmış bir yüz ifadesi bakışlarından ‘’ne olsa yerim’’ diye bağırıyor gibiydi.

Nihayetinde balıkları kılçıklarından ayıklayıp yemeye başladık. Yanına limon aromalı bir gazoz ve salata tamamlayıcı unsurdu. Balıkların tazeliği, lezzetinden anlaşıyordu. Daha önce Kaplan’ın Balık bilgisinden ufakta olsa şüphelerim vardı. Çevrenin mübalağa ettiğini düşünüyordum. O akşamüstü kızıllığında balıkları afiyetle yerken artık bir şüphem kalmamıştı. Ayrıca Tomruk’un organik salatası da beni turfan kenarında tüm natürelliğiyle tıkınan biri gibi hissettirmişti.

Akşam oldu ve geriye boş gazoz şişeleri, dağ gibi yayılmış kılçıklar ve doymuş 3 mide kaldı. Bundan sonra Kaplan, nazarımda artık ayrı bir kimlik kazanmıştı. Ona bundan sonra Balıklara fısıldayan adam denmeliydi.

Emir Erten 

30 Mayıs 2019 4-5 dakika 11 öyküsü var.
Yorumlar