Başkasının Acısı Mutluluğun Olmasın

'Şişkosun kızım kabul etsene annen seni sabah akşam börekle mi besliyor ne? Aygır gibi olmuşsun yuh ya!'



'...'

' Cevap veremiyorsun değil mi? Ha ha ha gerçi balinalar konuşamaz, unutmuşum.'

'...'

'Senin solungaçların da vardır şimdi, saçında da tek tel kalmamış ha, sahi neden dökülüyor senin saçların kız balina?'

'Yeter artık be yeter! Ne insafsız bi çocuksun sen. Ben on aydır kemoterapi tedavisi görüyordum, ilik nakli yapıldı ve sağlığıma kavuştum ama korkarım sizin gibiler yüzünden ne bu kiloları verebileceğim ne de kendimi iyi hissedeceğim. Lanet olsun!'

Haklıydı Arzu. On ay önce takılmıştı bu hastalığın ağına ve zor olmuştu kurtulması... Hastane odalarında duvarlara şöyle diyordu: 'Öğretmen olmadan ölmeyeyim Allah'ım ne olur...' Uzun süre uygun iliğin bulunmasını beklediler, durumu kötüleştikçe umutları da sönüyordu yavaş yavaş. Nihayet müjdeli haber geldi bir gün. Uygun ilik bulunmuş, Allah dualarını kabul etmişti Arzu'nun. Tedavi süreci tamamlanınca subay babasının Diyarbakır'dan Eskişehir'e tayini çıkmıştı. Yeni bir ortamın Arzu'ya da iyi geleceğini düşünmüşlerdi, bütün acılarını terk eyleyip yeni arkadaşlar ve yeni bir hayatla can bulacaktı. Arzu yeni okuluna başladığında hiç konuşmadı, tedavi sonucu aldığı kilolardan şikayetçiydi, herkes onu 'obez' bir kız olarak görüyor, tuhaf bakışlarla süzüyordu. Saçları kısacıktı ama uzuyordu onlar da, başında tek tel saçın olmadığı zamanları da biliyordu Arzu ve şükrediyordu bu haline...


Şimdi bu çocuğun söylediği sözlerle gözyaşlarına hakim olamamış, bir köşeye çekilip ağlıyordu. Halbuki şu kısa dönem zarfında güçlü olmayı öğrenmişti Arzu hatta gücüyle, inancıyla ve dualarıyla tutunmuştu hayata ama bazıları öyle anlayışsız ve öyle zalimdi ki, başkalarını yaşadığı acıdan nasıl zevk alırdı insan? Aklı almıyordu...


Bu durumu aklı almayan biri daha vardı, olan biteni tüyleri ürpererek seyreden Belma Öğretmen. İlk önce olaya karışmadı, daha sonra arkadaşını aşağılayan öğrencisi Ahmet'in yanına gitti. Biliyordu, Ahmet sorunlu bir çocuktu. Babası senelerdir ceza evinde yatıyordu, annesi ise temizliklere giderek ailesinin geçimini sağlamaya çalışıyordu. Ahmet başıboş ve ilgisiz büyümüştü, kendi yaraları öyle çoktu ki, başkalarının mutluluklarından nefret eder duruma gelmişti. Belma Öğretmen, olaydan sonra zerre üzüntü belirtisi göstermeyen Ahmet'in yanına gitti.


' Bir dakika konuşabilir miyiz Ahmet?'

'Tabi ki hocam, geldim hemen.'

Belma Öğretmenine karşı saygıda kusur etmezdi Ahmet, herkese karşı tavır aldığı dünyasında bir tek ona karşı mahcubiyet hisseder ve kelamını dinlerdi. Ahmet ceketinin düğmelerini ilikledi, hazır ol vaziyetinde öğretmeninin yanında durdu. Belma Öğretmen:


'Otur yanıma Ahmet, ayakta durmana gerek yok' deyince Ahmet hemen iskemleye oturdu.


' Az önce yaşanılan olaya şahit oldum Ahmet, Arzu'nun kalbini kırdın.'


Ya hocam sormayın hastaymış kız, demedi ki bize daha önceden, nereden bilelim?'


' Ahmet, insanlar her derdini, geçmişini, hastalığını hemen söze dökemezler. İçinde yaşatır kimisi kimisi de dışında. Çevrene bir baksana, herkesin derdi var ama hayat devam ettiği için bir süreliğine de olsa bastırıyor insanlar. Sen az önce önyargılı davrandın. Bu, iletişimde en kötü durumdur. Ayrıca ergenlik çağındaki bir arkadaşına hakaret ederek onun duygularını incittin ki söylediği gibi kız ölümden dönmüş. Kim bilir ne kadar yaralarla dolu olan kalbini bir de sen yaraladın. Çevrene bir bak Ahmet. Kim dört dörtlük? Kimin hayatı sorunsuz? Çok güzel dediğin insanlar bile hallerinden memnun değiller. Kusursuzluk bir tek Allah'a mahsustur. Fiziksel hiçbir kusuru olmadığı halde kalbi taşlaşmış, iç güzelliğinden zerre nasiplenmemiş insanlar var değil mi? Bazen empati kurmalısın Ahmet. İnsan empati kurduğu yani kendisini karşısındakinin yerine koyup onun gibi hissedebildiği sürece 'insan' kalır. Az önce söylediğin sözlerden dolayı arkadaşın üzüldü ne hissettin?'


'Dürüst mü olmalıyım?'



'Elbette.'


'Biraz içim sızladı ama sonra geçti.'


"Peki Ahmet sana bir şey sorayım. Düşün ki komşunuzun evi yanıyor ve içeride de insanlar var. Onların bağırışlarını koşuşmalarını hatta yanışlarını görüyorsun ama yardım edemiyorsun ne hissedersin?'



"Hocam konudan konuya atladınız gibi geldi bana. Şimdi ne alakası var bu durumun konumuzla? Böyle bir durumda üzülmeyenin kalbi yoktur sanırım.'



'Peki Ahmet bir düşünsene dünyada çocukları öldürenler, hayvanlara işkence çektirenler ve bunlardan zevk alanlar var değil mi? Her gün gazetelerde onlarcasını okuyoruz. Bu şiddete meyillilik nasıl başlıyor biliyor musun? Daha küçük yaşta başkasının üzüntülerinden zevk almaya başlayarak... Belki kızın kilolarıyla alay ettim nolmuş yani diye düşünebilirsin ama o üzüldü, hem de çok yaralandı ve onun üzülmesi seni anlık da olsa mutlu etti. Bugün yaptığı hakarete mağdur kalan arkadaşının üzüntüsüne sevinen yarın öldürülen çocuklar için, onların anne babalarının çektiği acılar için ve hatta hayvanlara yapılan işkenceler için de sevinir. Her şeyin özünde 'insanlık' saklı Ahmet. Bugün arkadaşını ağlamasına sevinen yarın bir gün komşusunun evi yansa, içinde ölen insanlar için de sevinir. Şimdi bu durumun konuyla ilişkisini kavrayabildin mi oğlum?'





'Çok iyi kavradım hocam. Verdiğiniz örnekler öyle çok yaktı ki canımı, ben dersimi aldım.'



'Peki öyleyse şimdi arkadaşının yanına git ve az önce söylediklerinden dolayı özür dile ki kırılan kalbini bir nebze olsun tamir etmeyi başar.'



'Sağ olun hocam. Her zaman 'insanlık' adına yanımda olduğunuz ve babasız, cahil bir anneyle yaşamaya mecbur olduğum bu hayatta bana 'insan' olmayı öğrettiğiniz için size minnettarım.'



Ahmet koşar adımla giderken Arzu'nun yanına, arkasından bakakaldı Belma Öğretmen. Birileri çocuklara daha onlar hayata atılmadan iyiyi kötüyü, doğruyu yanlışı ve en önemlisi 'insan' olmayı, başkalarının üzüntülerinden zevk almamayı öğretmeliydi. Her çocuk şanslı değildi elbet. Bu duyguların aile ortamında çocuğa kazandırılması gerekirken her çocuk şanslı doğmuyordu. O yüzden eğitimcilere de ne çok görev düştüğünü düşündü. Eğer bir çocuğu hayata hazırlamaksa mesele, 'öğretim'den ibaret olmamalıydı okul. Çocuklar empati kurmayı, dürüstlüğü, kalp kırmamayı öğrenmeliydi. 'İnsan' olduktan sonra, her şeyin devamı gelirdi zaten. Başarının da mutluluğun da...

14 Nisan 2014 6-7 dakika 20 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar