Bazı Sevdalar Beklemek İçindir
Ayşe Teyze, her akşam aynı saatte, aynı köşe başında otururdu. Elinde eski püskü bastonu, dizlerinin üstünde yıpranmış bir mendil… Herkes bilirdi onun neden orada olduğunu. Yıllar önce gurbete giden kocasını bekliyordu.
— Gelmez artık Ayşe Abla, derdi komşular. Yıllar geçti, ses yok, iz yok.
Ama Ayşe Teyze, gözlerini uzaklara dikip hafifçe gülümserdi:
— Ya gelirse? Belki bu akşam, derdi. Ya yolunu kaybettiyse? Ya bana bir çift söz borcu varsa? Beklemekten bıkılır mı hiç?
O bilirdi aslında, gelmeyeceğini… Kalbi de kabullenmişti belki ama insan aklı başka, yüreği başka işte. Gönül, umuda sıkı sıkıya sarılırdı bazen, bile bile.
Rüzgâr yüzüne dokunduğunda, "belki onun nefesidir" sanırdı. Her geçen gölgeyi, onun adımlarına benzetirdi. O köşe, onun dualarının, sessiz gözyaşlarının şahidiydi yıllardır.
Ayşe Teyze’nin bekleyişi, mahallenin çocukları için bile alışılmış bir manzara olmuştu. Sokakta top oynayan ufaklıklar, gün batarken yanından geçerken başlarını hafifçe öne eğer, kimisi “Kolay gelsin Ayşe Nine,” derdi. Kimisi de göz ucuyla bakıp annesinden duyduğu o cümleyi tekrarlardı içinden:
“Zavallı kadın, hâlâ bekliyor…”
O ise duymuş gibi yapmazdı. Çünkü onun için kimsenin ne dediği, ne düşündüğü önemli değildi. Kalbinin bildiği vardı, hatıralarının sıcaklığı…
Bir zamanlar ellerini tutan, soğuk kış gecelerinde yorganı üstüne çeken, pazar sabahları çaya simit getiren adamı vardı onun
Ve bilirdi… Bazı sevdalar, kavuşmak için değil, beklemek içindi.