Bedel

Etrafta kimsecikler yoktu. Adımlarını sıklaştırdı. Yağmur, içine dolmak istercesine, üzerinde fazlaca yıkanmaktan rengi solmuş ince mantosunu delip geçiyordu sanki. Üşüyen parmaklarını cebine sokup ısıtmak istedi. Ama bir eliyle çantasını kaptırmamak istercesine sıkıca kavramıştı. Diğer elinde ise yoruldukça ağırlığını daha fazla hissetmeye başladığı bavulu vardı. Ne kadar zamandır yürümekteydi bilmiyordu. Bir ara durup dinlenmeyi düşündü. Sonra vazgeçti. Bu şehirden ne kadar çabuk ayrılırsa, yaşadıklarını o kadar çabuk unutacağına inanıyordu. Daha fazla dayanamadı ve olduğu yere yığılıp kaldı.
.......

Gözlerini güçlükle açtı. Yattığı yerden doğrulmaya çalıştı.Birden bire paniğe kapıldı. ?Saat kaç? ?-Kahretsin. Nerdeyim ben?? diye homurdandı. Tam o sırada omzuna dokunan bir el ile irkildi.

-Sakin ol. Biraz daha dinlenmelisin.. Yalpalayarak yürüyordun.Yürürken de kendinle sürekli konuşuyordun. Sarhoş olduğunu düşündüm. Bir süre seni izledim. Bayıldığında da tam arkandaydım. Ve işte şimdi buradasın.

Çok tok ve aynı zamanda çok yumuşak bir ses tonuyla konuşan bu adamı tanımıyordu. Neredeydi? Kendisine yardım eden bu adama onu yolundan alıkoyduğu için kızmalı mı yoksa bu nazik ve sıcak dokunuşun sahibine teşekkür mü etmeliydi bilemiyordu.

-Adın ne senin?
Güçlükle, ? Gül,? diyebildi
-?Yanakların da adın gibi kızarmış bak?, dedi adam. ?İnşallah hasta olmazsın.?

Adamın sesindeki o yumuşak tını hiçbir şekilde değişmiyor, gitgide dalgalar halinde büyüyerek Gül'ün kulağına çarpıyordu. Bu nazik adamın kendisi ile ilgili soracakları ve onlara ne cevap vereceği düşüncesi genç kadını huzursuzluğa itiyor, ama artık eziyetlerine dayanamayarak kaçtığı kocasını ve cehenneme dönen hayatını düşündükçe içi rahatlıyordu. Uzun süredir yürümekten yorgun düşen bedeni daha fazla dayanamadı. Gözlerini kapadı. Ve derin bir uykuya daldı...
.....

Yakıcı bir sıcak... Giderek artan nemin nefesini kesmesi yetmiyormuş gibi, odaya yayılmış keskin, genzi yakan anason kokusu genç kadının midesini bulandırdı. Biraz önce kafasını yalayıp geçen kültablasıyla birlikte, bir sürü izmarit artığı da yanıklarla dolu halının üzerine saçıldı.
-Ne öyle bakınıp duruyorsun. Kes zırlamayı da kalk bana kahvaltıyı hazırla. Hadi kalk dedim sana!

Kenan'ın dudağının kenarındaki eski bir kavgadan arta kalan iz, her kızışında seğiren yüzünde garip şekiller alıyordu. Alnı hafiften açılmış, benzi de giydiği gömlek kadar soluk görünen bu adam Gül ?ün bir zamanlar ?uğruna ölürüm? dediği; annesinin tüm yalvarışlarına, ağabeyinin de, canından bıktıran dayaklarına rağmen, bir gece herkes uykudayken, alelacele ayağına geçirdiği terlikleriyle kaçtığı adam olamazdı.

Kenan her okul çıkışı Gül ?ün yolunu bekler, olmadık hokkabazlıklarla onu güldürmeye çalışırdı. 24' üne merdiven dayamış olmasına rağmen saçları ara ara beyaz dolu, uzun boylu ama aynı ölçüde de iri kemikli, liseden terk bu genç Gül'ün gönlüne taht kurmuştu. Kenan' ın babası mahallenin dedikodularından oldukça fazla nasibini almış, eski bir kabadayıydı. Pek çok insan onu gördüğünde ya başını öne eğer ya da yolunu değiştirirdi. Bu iri yapılı, bir dişi eksik ve her daim kafası dumanlı gezen adam olmadık zamanlarda kavga çıkarır; sudan bahanelerle mahallenin delikanlılarına küfürler yağdırırdı. Kanı bile damarında deli akan gençlerin anaları da içlerine evlat acısı oturur korkusuyla çocuklarını sokağa salamazdı. Babasının ün salmış kabadayılığı Kenan'a da bulaşmıştı. Henüz Kenan' ı tanıma talihsizliğini yaşamamış Hasan ?da kazara Gül'e saf ve hayran gözlerle bakmış, bunu gören Kenan yüzündeki o garip seğirmeyle birlikte bu sıska delikanlıyı yere serivermişti.

İşte o gün Gül Kenan'ın kontrol edilemez şiddetinin; artan kıskançlığının ötesinde, artık iflah olmaz bir takıntıyla birlikte kendisine dayak olarak geri dönebileceğine inanmıştı. Kalbi yerinden çıkacak gibi oldu bir an. O kadar çok korktu ki, hiçbir şey diyemeden eve doğru koşmaya başladı. Gül' e ?seni seviyorum? diyen bu adam neden aynı zamanda bu kadar nefret doluydu. Bir türlü anlayamıyordu. Sonraki günlerde Kenan'la çok fazla karşılaşmamak için bakkala bile gidemez olmuştu. Kenan Gül'ün kendisinden bu kadar çok uzaklaşmasına ilk zamanlar aldırmamaya çalışsa da umursamazlığı gitgide yerini kızgınlığa bırakmaya başladı. Sevdiği kadını çok fazla özlemekle beraber bu olaydan sonra tekrar birlikte olamayacakları düşüncesi, Kenan'ı tarif edilemez duygulara itiyordu.Gidip özür dilemeyi düşündü. Kapısını tıklatacak ve sevdiği kıza elindeki çiçekleri verecek ve en sonunda ona kendisini affettirecek sihirli sözleri söyleyecekti:

-Kadınım olur musun? Evlen benimle!..

Gül,derin bir sessizliğe gömüldü. Kenan'ın gözleri gözlerinde, elinde ona aldığı taze kır nergisleriyle bir süre öylece kalakaldılar. Kenan'dan uzak kalmayı bir türlü başaramıyordu.En sonunda böyle bir teklifle ona geleceğini tahmin edebiliyordu, ama yine de ne diyeceğini bilemedi bir an. Acaba Kenan kendisi için doğru kişi miydi? Kenan'ın kendisine olan sevgisinden büyülenmişti. Ama Kenan 24 yasındaydı ve hala belli bir işi bile yoktu. Üstelik hem annesinin hem de ağabeyinin bu kararına karşı çıkacaklarından adı gibi emindi. Haksız da sayılmazlardı. Annesi, babasının ölümüyle birlikte bütün hayatını iki çocuğuna adamış; büyük fedakarlıklarla onları büyütmeyi başarmıştı. Ona olan teşekkür borcunu hiç de onaylamadığı birisiyle evlenerek mi ödeyecekti. Başını yere eğdi ve sustu.

Kenan Gül'ün aklından geçenleri tahmin etmeye çalışıyordu. Gül'ü ne zaman başı önde görse mutlaka umutsuz bir düşüncenin onu yiyip bitirdiğini hissederdi. Ellerini tuttu, gülümseyerek:
-?Endişelenme, bunun da üstesinden geleceğiz . Seni çok mutlu edeceğim inan bana.diye fısıldadı.
Gül ?ün gözlerindeki hüzün ve sevinç Kenan'ın da gözlerine yansıdı. Iki genç aşık birbirlerine sarıldılar, Kenan Gül'ü kendine çekti ve onu büyük bir arzuyla öptü.
?Hayatta olmaz? diye kükredi ağabeyi. Bu adamın ne işi ne de kurulu bir düzeni var. Ailesi de hiç bize uygun değil. Onunla evlenirsen şuraya yazıyorum mutluluğu, huzuru mumla ararsın. Uzun sürmez, şu genç yaşında eteğinde bir bebeyle baba evine döner gelirsin. İstediğin bu mu ?

Annesi de başını sallayarak oğlunu onayladı.Gül ikisini de bir süre dinledi ve en sonunda :
-Mutlu olmamı istiyorsanız bu kararı bana bırakın. Ben Kenan'ı seviyorum. diyerek hıçkırıklara boğuldu.
Bu sözler yeterince gergin olan havayı da daha da soğuttu.
-Seviyorsun ha. Tamam, git. Ama mutsuz olduğunda, geri dönmeyi düşündüğün bir evin asla olmayacak Bizim de son sözümüz bu.
.....

Bezgin bir halde ayağa kalktı Gül.Daha yüzünü bile yıkamamıştı. Her sabah aynı kokuyla uyanmaktan nefret ediyordu.Kenan girdiği hiçbir işte tutunamamış, Kenan gibi bencil olan ailesi de onlara yüz çevirmiş, bütün bunlar yetmiyormuş gibi her ay kira parası yüzünden kavga ettikleri ev sahibi kocasının kızgınlığına denk geldiği ters bir anında yumruklarından kurtulamamış ve sonunda onları mahkemeye vermişti.

-?Tanrım ne bitmez bir çilem varmış ?diye söylendi Gül.ben bunu hak edecek ne yaptım ki? 2 yıl içerisinde ne gençliğinden ne de güzelliğinden eser kalmıştı. Evlendikleri ayın sonunda Kenan gerçek yüzünü iyice göstermişti. Sabahları erkenden iş bulma bahanesiyle evden çıkıyor, gecenin geç vakitlerinde de sarhoş bir şekilde eve dönüyordu.Gül, Kocasını bu halde eve almamayı düşünmüş, ama bu hareketinin bedelini pahalıya ödemişti. Kenan önce kapıyı kırarak içeri girmiş Gül'ü saçından tutarak yere sermiş ve ona hiç acımadan bayılana kadar vurmuştu. Bütün bu yaşadıkları Gül ?ün içindeki o inanılmaz sevgi yumağını, kine çevirmeye yetmişti. Ama ailesine dönemezdi. Onları terk ettiği günden itibaren kapılarını Gül ?e kapatmışlardı. Kocasının ailesi de mahallelinin şikayetlerininhemen ertesinde yaşadıkları yeri terk etmişlerdi. Ne gidecek bir yeri ne de konuşacak yakın bir dostu vardı.

Bir gece, Kenan yine eve sarhoş geldi Üstelik yalnız da değildi.Bir kaç gün önce girdiği bir işten bahsetmişti. Bir eğlence yerinde kapıda bekleyecek ve hır gür çıkaran ayyaşları kapı dışarı edecekti. Orada sürekli adından bahsettiği bir adam vardı. ?Adı Yusuf? demişti Kenan. ?Beni bu işe o soktu.? ?Bu adama ne yapsak azdır.? diye tekrarlayıp duruyordu.

Sabaha doğru iki kafadar işten çıktıktan sonra sarhoş hallerine bakmadan bir de dışarıda içmişler ve Kenan'ın ısrarlarına dayanamayan Yusuf'la birlikte eve gelmişlerdi. Salonda uyuyakalmış olan Gül kapı sesiyle uyanıverdi. Bu sefer Kenan her gece yaptığının tam aksine oldukça sevecen ve sakin bir tavırla içeriye girdi. Gül Aniden toparlandı. Üzerinde yaz dokuması ince bir gecelik vardı. Sandalyenin üstünde duran sabahlığına uzandı, üzerine ancak giyebildi. Adam hala kapının önünde bekliyordu. İçeriye adımını bile atmamıştı. Kenan Yusuf' u kolundan çekerek salona doğru yöneldi. Gül çoktan kalkmış ve hazır ola geçmişti bile. Kenan, suratında Gül'ün o zamana kadar görmediği bir ifadeyle:

-?Bize birer kahve yap bakalım?. dedi. Bunları söylüyordu söylemesine ama gözkapakları düşmek üzereydi.

Gül, banyoya doğru yürüdü. Yüzünü bolca soğuk suyla yıkadı. Kurulandı ve oradan mutfağa geçti. Kahve kavanozuna uzandı. Arkasından da bir elin kalçalarına. Uzandığını fark etti. Neye uğradığını şaşırdı. Çığlık atacak oldu. Ama bu iri ve kıllı el ona engel oldu. Bütün direnmeleri boşaydı. Bu debelenme esnasında kapı aralığından salona bakıp bağırmaya başladı. Ama Kenan o anda Gül'le göz göze geldiğinde biraz önceki o acayip ifadeyle gözlerini kapatır numarası yapmış ve yüzünü çevirmişti.

Çaresizce debelenen Gül'ün direnci bitene kadar sabretti adam. Sonra da onu alaşağı edip, bütün vücudunda hoyratça gezdirdiği elleriyle üzerindekileri bir çırpıda çıkarıp, hayvansı hırlamalarla Gül'e sahip oldu.

Ne kadar zaman geçtiğini kestiremiyordu Gül. Üzerindeki ağırlık, nefes almasını zorlaştırıyordu. Yusuf, hem alkolün hem de dakikalar önce yaşadığı o hazzın kıyılarında gezinirken olduğu yerde sızmıştı. Ani bir hareketle Yusuf' un kollarından kurtuldu. Üstü başı perişan bir halde salona doğru yürüdü. Kenan da kanepenin köşesinde, ağzının kenarından sızan ılık suya benzer bir köpükle uyuyakalmıştı. Kendine gelmek için banyoya ilerledi. O kadar güçsüzdü ki. Bütün vücudu titriyordu. Bu kaba kuvvete ve insan dışı sapkınlığa nasıl uğradığına hala kendisi bile inanamıyordu. Banyodaki sobayı yakmak için bir köşeye yığdığı, rutubetten ıslanıp ağırlaşan odun parçalarından birini eline aldı. Gözlerini kapattığı her an yaşadığı korkunç olayı görüyordu.Önce salona kocasının yattığı yere doğru geldi. Ve bütün gücüyle o büyük odun parçasını Kenan'ın kafasına indirmeye başladı. Kocası o kadar çok içmişti ki daha ne olduğunu bile anlayamadan Gül'ün hırs dolu öldürücü darbelerine karşı koyamadan, kendi kanı içinde boğularak can verdi.

Bir türlü anlamlandıramadığı sesler işten Yusuf yattığı yerden birden doğruldu ve salona baktı. Kanepede parçalanmış kafatasından hala kanlar akan bir ceset ve yanı başında kaderine lanetler yağdırarak ağlayan Gül'ü gördü. Paniğe kapıldı . Dışarıya kendini zor attı ve arkasına bakmadan, ve bütün hızıyla kaçmaya başladı.

Gül, cansız yatan kocasının bedenine baktı. İki yıl boyunca kendisine dirlik vermeyen, onu benliğinden, kişiliğinden eden bu adam, kadınlığını verdiği mahremiyetini sakladığı, erkeği saydığı bu yüzsüz adam, en sonunda hak ettiğini bulmuştu. Hiç pişmanlık duymadı. Aksine kendisini çok mutlu hissetti. Kocasının ceketinden çıkardığı sigarasından bir tane aldı. Pencerenin önüne geçti.
Sabahın ilk ışıkları pencereden içeriye süzülmeye başlamıştı. Perdeyi iyice açtı ve insanın iliğini donduran bir rüzgar esmeye başladı. Öylece sabit ve hiçbir şey düşünmeden bakıyordu pencereden. Sonra ağaçlara, gökyüzüne döndü yüzünü. O kasavetli, basık, sürekli içki ve tütün kokan eve rüzgarla birlikte yeni açmış iğde kokuları doluverdi. Bir anda gökyüzünden Gül'ün yıllardır biriktirdiği gözyaşlarıyla birlikte yağmur boşalmaya başladı. Titreyen parmakları arasından sanki kayacakmış gibi duran sigarasından bir nefes daha çekti içine. Ve etrafına bakınmaya başladı. Tam o sırada bir eliyle çantasını sıkıca kavramış, diğer eliyle de bavulunu taşımaya çalışan bir kadın silueti gördü. Bu kadına önce acıdı. Sonra büyük bir hevesle, tanrıdan o kadının yerinde olmayı diledi.

?Keşke? diye geçirdi içinden,
?Keşke ben de bu hayattan taşınabilseydim.?

28 Aralık 2008 12-13 dakika 1 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (1)
  • 15 yıl önce

    Keşke'siz bir hayat dileğiyle...

    Güzeş bir hayat öyküsüydü. Ki yüzlercesi yaşanıyor bu ülkede...

    Kutluyorum...