Ben Manu Eros'un Torunu Aşk Meleği

"Kaç kez dedim sana değil mi? O elinde ki okları babanın malı gibi sağa sola sallamayacaksın diye. Ne oldu şimdi? Gene azarı yediğinle kalacaksın. Anlamıyorum ki bu nasıl bir kabiliyet. En olmadık insanları, en olmayacak kişilerle birbirine âşık etmeyi nasıl beceriyorsun?"Pruel kendi kendine esip gürlerken yan bulutta keyif sürmeye devam eden Manu ağzındaki çöpü aşağı atıp havalanarak hızla Pruel'in yanına geldi."Ne var yani. İlla zengin zengine, siyah siyaha, yaşlı yaşlıya mı âşık olacak. Başka ülkelerden insanlar birbirlerini sevemez mi? Hıh. Babam ve bitmek bilmeyen kuralları. Saçmalık bu."deyince Pruel artık son sabır taşı da çatladığı için bir parmak dokunuşuyla önünde açılan ekranı göstererek "Sıkıyorsa babanın yanında da böyle konuş. Ben o zaman görürüm seni."diyerek daha iki gün önce babasından yediği azarı izlettiriyordu Manu'ya.

Manu ise hala pişkin pişkin "Ben ona olan saygımdan sustum bir kere. Başka anlamlar çıkarılmasın lütfen. Hem benim dünyada âşık etmem gereken birçok insan var. Bir hafta yokum haberin olsun. "diyerek devasa kanatlarını boylu boyunca açıp jet hızıyla aşağı doğru inmeye başladı. Sanki gök kubbeyi ikiye ayırır gibi çıkan sesi insanoğlu tabi ki de duymuyordu. 500 yıldır monotonlaşan hayatını eğlenceli bir şekle dönüştürmek için dünyanın etrafında bir tur atıp "Bu kez nereye gitsem acaba?"diye sorarken gözlerini kapatıp bir tur daha atmaya ve nerde durursa o ülkeye gitmeye karar verdi.Gözlerini açmasıyla önünde beliren ülkeye doğru ışın hızıyla, devasa kanatlarıyla uçmaya başladı.İki katlı kocaman bir villanın bahçesine indiğinde "Gene mi zengin şımarık bir züppenin kalbini oklayacağım."diye düşünürken vücudu çoktan görünmez olmuştu bile. Bahçenin içinde yürümeye başladığında önü sıra beliren kıza dikkatli bir şekilde bakmaya başladı. Sanki bu anı daha önce yaşamış gibi bir his vardı içinde.

Manu kızı incelerken kız bambaşka hayallere dalmıştı bile. Aynı bugün gibi 20 sene önce yaşadıkları canlanıyordu gözlerinin önünde. Se jin sessizce oturmuş önündeki kedi yavrusunun annesiyle oynamasını seyrediyordu. Yanına gelip onu sinsice izleyen Ha Neul'dan haberi yoktu. Ama Ha Neul, Se jin'i daha bahçede görür görmez yapacağı muzurluk için karar vermişti. Biraz daha yaklaştı kendinden 3 yaş küçük olan kızın yanına ve sertçe itti. Önünde ki toprağa olduğu gibi yapışan Se jin arkasına bakıp Ha Neul'u görünce çığlığı bassa da Koşup kaçan bu çocuğu yakalamasının imkânsız olduğunu bile bile peşine takıldı. Şimdi ise Se jin büyümüş güzeller güzeli bir genç kız olmuştu. Hala oturduğu villada babasından yadigâr kalan işi devam ettiriyor, bahçeyle ilgileniyordu. Ha Neul ise yıllar önce ailesiyle birlikte bu villadan taşınmıştı. Ailesi yazları 15 günlüğüne uğrasa da o bir daha hiç gelmemişti. Amerika'da ki öğrenimini bitirmiş ve bu sene mezun olmanın keyfini sürüyordu. Aynı evin duvarları arasında çat pat başlayan bu çocukluk aşkının üstünden seneler geçmiş Ha Neul o aşkın üstüne sayısı belirsiz çentikler atarken Se jin kimseyi sevememişti. Zaten erkek yurduna koyabileceği kimseciklerde pek bu unutulmuş villaya uğramazdı. Sadece ev sahipleri yılda bir kez gelip kalıyorlardı o kadar.

Manu arkasından baktığı kızın yanına gelip elini başının üstüne koydu. Kızın düşüncelerini okuma isteğini zapt edememişti. Se jin ise birden bire esen rüzgârla çömeldiği yerden ayağa kalkıp yanında duran çamaşır sepetini alarak eve doğru yürümeye başladı. Manu Se jin'in düşüncelerinden sadece bahçede koşuşan iki çocuk görmeyi başarabilmişti. Önü sıra villanın içine giren kızı takip edip o da içeri girdi. "Demek ki yeni görevimiz, bu kıza yeni bir aşk bulabilmek. hahahahaha..."Se jin mutfağa giderken o da koltuklardan birine kurulup bacaklarını ortada duran sehpanın üzerine attı. Tek bir dokunuşla önünde beliren ekranda Se jin'e âşık olması için en uygun olan kişiyi arıyordu. Ekrandaki sayfaları hızla çevirirken kendi kendine çıkan resimlere yorum yapmayı da ihmal etmiyordu."Immm. Dur bakayım. Kızımız Koreli. O halde illa Koreli olmak zorunda? Of! Babam ve kuralları. Hoşçakal Brad Pitt. Sen en son attığım okla belanı buldun zaten. Bir de uluslar arası bir kaosa neden olmayalım şimdilik. Ya Tom Cruise. Of ne diyorum ben o zaten evli. Ya da yeni mi boşanmıştı? Ben yıllardır yaşıyorum ve bu kadar çok kişi doğuyor ölüyor hızlarına yetişemiyorum. Hoşçakal Tom... Justın Bieber! hahaha onun yaşı tutmaz.. Selena'yla idare etsin biraz daha. Kıvanç mı? Bu kıza Behlül fazla gelir. En iyisi Koreli adaylara bakalım.. "

Manu birden bire yanında beliren Se jin'e çevirdiği bakışlarıyla önünde duran ekranı kapatıp tekrar ona bakmaya başladı."Aslında güzel kız. Ne yalan söyleyim galiba ben de çekik severim. hahahahaha. Neyse, cıvıtmadan devam etmek lazım."Deyip Se jin'in tekrar içeri gitmesiyle birlikte ekranı yeniden açıp bakmaya başladı. Bu kez istikamet belliydi. Koreli oppalar."Rain? Ama o asker. Jang geun suk.. Onun da yaşı küçük.. Ya So ji , ııı o da büyük gelir hem en son dedikodulara göre onun bir sevdiği var. hahaha han hyu muydu neydi kızın adı? Kim olabilir kim? neyse bugün çok çalıştım. Yarın gene bakarım."deyip önünde ki ekranı tekrar kapattıktan sonra ayaklarını sehpanın üstünden çekip koltuğa uzattı."Melekte olsam uyumak en sevdiğim dünyevi şey. "dedikten sonra gözlerini kapattı. Açtığında ise hava kararmış, Se jin karşısında duran TV ekranında izlediği filme yoğunlaşmış ve hatta ağlıyordu. Karanlığın içinde elinde ayıkladığı soya fasulyeleri ve koca bir yalnızlık.

"Neden ağlıyor ki?"diye düşündü Ma nu. Ve yavaşça bir an melek olduğunu unutup ses çıkarmamaya özen göstererek Se jin'in yanına geldi. Elini hafifçe havaya kaldırıp avuç içini doldurduğu havayla birlikte Se jin'in saçlarının üstüne koydu. Ama onun düşüncelerinden okuduğu şeyin siniriyle "Allah'ın manyağı. Bir an yüreğime indiriyordun."deyip elini geri çekmesi ve Se jin'e saydırmaya başlaması da bir oldu. Bir yandan ona söylenerek tekrardan kalktığı kanepeye uzanıp o da seyretmeye başladı."Film o, film. Gerçek değil. Adam gerçekten ölmüyor yani. Ya da kavuşamadıkları gerçek değil. Onların hepsi kurgu, Gece gece olmayan kalbime indiriyordun. Bu insanoğlu; tam sopalık. Gerçekten bak. Alacaksın bunları eline yer misin yemez misin?"deyip konuşurken birkaç dakika sonra ekranda çıkan öpüşme sahnesiyle hemen gözlerini Se jin'e kaydırdı. Bakışları sinsileşmiş, kısılmış (-_-) aynen böyle kısmıştı gözlerini.

Se jin'de Manu'dan farklı değildi. Elinde ki soya fasulyelerini bir kenara koyup biraz daha yaklaştı ekrana, uzaktan kumandayla TV nin sesini açmayı ve hatta sanki etrafta biri varmış gibi kontrol etmeyi de ihmal etmedi. Oysa en çok o biliyordu ne kadar yalnız olduğunu.Se jin öpüşme sahnesine dalarken Manu'da Se jin'e dalmıştı. "Ne anlarlar anlamıyorum.. İğğğ iğrenç. Birbirlerinin dudaklarına, düşünmesi bile iğrenç... "Ama sahne bitecek gibi değildi. Hemen akabinde başlayan yatak sahnesi ise iyice ortamı germişti. Manu ister istemez "Oh! Kebap valla. Kıza bak. Ben masum bir şey sanarken kız da tırnak kalmadı kemirmekten. Çok şükür sadece yatağa girdiğini gösterdiler. "deyip o da istem dışı filmi izlemeye daldı. Film bitip Se jin kendi odasına çekilirken Manu'da sanki onunla konuşurmuş gibi kendi kendine söyleniyordu."Eh bu gece misafirim.. Sen zahmet etme ben kalacak bir oda bulurum."deyip yukarı kata çıktı.. Odalardan birine girip dekorunu yaşlı işi bulduğu için sanki kendi çok gençmiş gibi kendine de bu düşüncesinden dolayı laf çarparak" Ama benim ruhum genç Hıh!" dedikten sonra diğer odanın kapısını açtı. Muhtemelen evin kızına ait olan pembenin her tonuna hâkim odayı da fazla janjanlı bulunca diğer odaya yöneldi. Ve kapıyı açar açmaz gördüğü oda karşısında "İşte bu!"deyip yatağın üstüne atladı.

Kendinden kaynaklı ve sadece kendinin görebildiği ışık süzmesi sayesinde odadaki her şeyi net şekilde görebiliyordu.Sağ tarafında, komodinin üstünde duran ahşap çerçeveli fotoğrafı alıp, sabah Se jin'in düşüncelerinde gördüğü iki çocuğu fotoğrafta görünce "Demek ki bunlar onlar."diye düşünüp yatağın içinde doğruldu. Ve devam etti."Yoksa Bu sapık kızın sevdiği evin küçük beyi mi?"
deyip bu kez de ayağa kalktı.. Odanın tam ortasında durup geçmişten görüntüler görmeye çalışırken gördükleriyle kahkahalarla gülmeye başlaması bir oldu."Seni sabit fikirli sapık. Hala ilk aşkının yollarını mı bekliyorsun? haha Madem öyle, ben de bir iyilik düşüneyim. Eee ne de olsa daha dünya da birçok kişi var Aşk diye deliren. Yolumu gözleyen. Senle fazla uğraşmamada gerek kalmaz üstelik." deyip tekrar yatağa döndü. "Bakalım bu Ha Neul beyefendi şimdi nerelerde, ne haltlar karıştırıyor?" deyip gene bir dokunuşla önünde açılan ekrandan Ha Neul'u izlemeye başladı. Elinde içki kadehi tutan bir adam vardı ekranda.

"Demek Ha Neul sensin?"diye söylenirken birden bire Ha Neul'un dudaklarına yapışan kızla Ha Neul'un oturduğu kanepenin üstüne yapışması bir oldu. Tabi bu durumda Manu'nun da küçük çaplı bir şok yaşaması."Bunların hepsi sapık."diye aklından geçirip birden bire Ha Neul'un bulunduğu odada belirdi. Onlar işi fena abartmış olabilirdi. Ama kapının çalınmasıyla ikisi birden toparlandı. Ha Neul'un annesiydi gelen."Misafirlerimiz gidiyor. Baban seninde aşağıya inmeni istedi."deyip içerdeki kıza çevirdiği sinirli bakışlarla da Ha Neul'a gerekli mesajı vermişti. Manu önü sıra odadan çıkmaya hazırlanan Ha Neul'un saçlarına dokunur dokunmaz içinden geçenleri okuyunca "Tam zamanında geldin anne. Bu iyiliğini hiç unutmayacağım" kendi kendine söylenmeye başladı."Az dur ben sana bir iyilik yapacağım. Hele bir yarın olsun." deyip tekrardan villada ki odada belirdi. Yatağa yatıp gözlerini kapattı.


Ertesi sabah

"Şangırtttt."diye bir gürültüyle gözlerini açınca birden kendini odadaki parkelere yapışmış olarak buldu Manu.. Uykusunda havalanmış ve odanın tavanına kadar yükselmişti farkında olmadan. Kendi yüzünü parkeden kazımak suretiyle uyku mahmuru bir ifadeyle odanın kapısını açıp aşağı inmeye başladı.. Ama farkında olmadığı bir şey vardı. Se jin ise aşağıda fare kovalarken elinde bahçe süpürgesi devirmedik şey bırakmamıştı. "Seni Allahın belası. Hep mi beni bulursunuz?"
Derken Manu kendi kendine cevap veriyordu. "Ama böylede olmaz ki kuzum. Ben seni külkediliğinden Sindirella'ya çevirmeye çalışıyorum. Sense balkabağını çekecek olan fareleri kovalıyorsun. Hiç yakıştı mı sana? tıt tıt tıt... "deyip tek bir şaklatmayla bütün fareleri güvenli bir yere taşıyıp hayatlarını kurtarmanın haklı gururunu yaşıyordu. Ta ki Se jin Manu'yu görüp çığlığı basana kadar. Manu kendisini Se jin'in gördüğünden habersiz "Bu çığırtkan gene neye bağırıyor böyle ?" diye meraklı gözlerle etrafına bakarken Se jin'in cevabı oldukça netti."Çığırtkan mı? "deyip elinde ki süpürgeyle Manu'yu kovalamaya başlayınca ise Manu bir melek olduğunu unutup çoktan tazı moduna geçmişti bile.Nefes bile almayı unuturdu eğer nefes alan bir canlı olsaydı. Kendi arkasını görüyordur nerdeyse koşarken. Ve o anda fark ettiği şeyle bir yandan koşup diğer yandan evin içinde kendini dört döndüren kızı düşünerek "Ama nasıl olur? Beni görmesi imkânsız."deyip olduğu yerde kaldı.

Se jin ise birkaç adım arkasında kalıp onun durmasıyla birlikte elinde ki süpürgeyi Manu'nun kafasına geçirdi. Manu neden olduğunu anlamadığı bu olaydan kurtulabilmek ve kimliğini açık etmemek için yattığı yerden kalkmadan içten içe "Bayıl. Bayıl. Bayıl. Başka kurtuluşun yok. Bu kız seni yoksa çiğ çiğ yer."deyip Se jin'in tüm sallamalarına rağmen inatla gözlerini açmadı.Se jin yerden kalkmayan adam için endişeli bakışlarla eline telefonu alıp polis, ambulance ya da artık ne bulursa aramaya çalışırken arkasında yerde yatmaya devam eden Ma nu olduğu yerden doğrulup ayağa kalktı ve Se jin'e doğru hızla gelip elinde ki telefonu alarak onu kucakladığı gibi kanepenin üstüne oturttu. Se jin hala ne olduğunu anlamaya çalışırken Manu'da o anda odada bulunan ama Se jin'in görmediği başka biriyle konuşuyordu.. Bu kişi Pruel'den başkası değildi. Manu "Bu da ne demek? "diye hiddetlenirken Peurl kendince cevap veriyordu. "Sabah yere çakıldığın için görünmezlik ayarlarında sorun oldu.. Her şeyi devletten beklememek lazım değil mi? .. Birazda kendin dikkat edeceksin. Bizim bir suçumuz yok.. Bir kaç saate düzelir."dedi ve kayboldu. Manu onun gitmesinin ardından hala kendine bakan ama konuştuğu halde sesi çıkmayan, hareket etmek istediği halde vücudu kıpırdamayan Se jin'e dönüp "Şimdi sakin ol. Böyle aksilikler bazen olabiliyor. Milyonda bir ama sana denk geldi ne yaparsın? Hatlar bazen gerçektende çok yoğun. Şimdi konuşmanı sağlayacağım. Ama önce beni dinleyeceğine söz vereceksin oldu mu?"dedi ve elini Se jin'in saçlarına koyup tamam dediğini anlayınca Se jin' in konuşmasına izin verdi.

Ama Se jin ağzını açar açmaz "İMDATTTTTTTTTTTTTTTTTT!!!!!!!!!!!!!!!!!"diye bağırınca tek bir şaklatmayla tekrardan konuşmasını engelledi. Ve tekrar konuşmaya başladı Manu. "Tamam. Senin laftan anlayacağın yok, en iyisi önce ben konuşayım. Gördüğün gibi."dedi ve arkasında beliren bembeyaz kanatlarını boylu boyunca açıp nerdeyse salonun bir ucundan diğer ucuna gelen kanatları geri topladıktan sonra "Evet gördüğün gibi ben insan değilim. Ama buraya bir görev için geldim. Ben âşık olmak isteyen insanları birbirlerine âşık eden meleğim. Ha sakın aklına Eros gelmesin. O benim büyük büyük büyük büyük büyük ve hatta büyükkk dedem. Ben Manu. Eros'un torunu aşk meleği! Buraya senin kalbinde ki aşka kavuşman için geldim. Ama bir hata oldu ve sen beni gördün. Şimdi dün gece bu işe başladığım için yarıda da bırakamayacağıma göre bana yardımcı olacaksın. Bu arada, işimi kolay sanma sakın."deyip Se jin'in önünde bir sağa bir sola tur ata ata kendini ve yaptığı işi, kimi kime âşık ettiğini anlatan uzun bir konuşma yaptıktan sonra gene aynı noktaya geldi.

"Dediğim gibi işimi kolay sanma sakın. O öncedendi. Bir ok at, ikisi de âşık olsun. O zamanlarda insanlar masumdu. Ama şimdi öyle mi? Canımız çıkıyor âşık edeceğiz diye."Deyip bir saniyeliğine dün geceki filme laf sokmak maksadıyla TV ye baktı. Ve sonra tekrardan Se jin'e dönüp "Ha! Ne diyordum? İşte insanlar masumluğunu yitirdi âşık olmak artık eskisi gibi kolay değil."Se jin neye inanacağını şaşmış halde Manu'yu dinlerken Manu devam etti. "Şimdi konuşmana izin vereceğim. Ama sen de söylediklerimin dışına çıkmadan bana yardım edeceksin. Beni gördüğünü birilerine anlatmaya çalışma, kimseyi inandıramazsın. Beni sadece sen görebilirsin çünkü."

2 saat kadar sonra Manu her şeyi Se jin'e anlatmış gösterdiği bazı doğaüstü güçlerle de bunu kanıtlamıştı bile. Artık hiçbir şüphesi olmayan Se jin "Peki şimdi ne olacak. Ya Ha Neul'un kalbi beni gerçekten sevmek istemezse?"diye sordu. Manu ise hiç beklemediği bu soru karşısında içinde geçen garip bir hisle "Onu o zaman düşünürüz. "deyip konuyu kapattı. Şimdi sıra Ha Neul'u buraya getirmekteydi. "Peki, o gelince ne olacak? İnsanları âşık etmek eskisi kadar kolay değil dedin." "Hahaha.. Merak etme sen. Bu gördüğün kanatlar kaç kişiye Aşk verdi biliyor musun? "diye karşılık verdi Manu gerim gerim gerilerek.

Se jin burun büker bir şekilde Manu'ya bakarak "Çok becerikli olduğun, kendini kontrol edemeyişinden belli oluyor. Eminin birçok kişiyi âşık etmişsindir. Ama şey yani madem böyle bir hak verildi bana. Başka bir melek isteme hakkım var mı acaba?" diye sorunca Manu'nun bakışlar birden bire öyle bir değişti ki tam kopmalık. Everest'in tepesinde ki narsis duyguları bir anda balon gibi sönmüştü. Gerçi kimsenin dediğini pek şeyine takmayan meleğimiz bu durumda da takılıp kalacak değildi ama o anlık bozulmuştu."Âşık edince bu lafları sana yediririm haberin olsun." deyip devam etti. "Ben şimdi gidiyorum. Ha Neul'un buraya gelmesi için durumu hazırlayacağım. Sen de hazır ol. Büyük gün yarın. Geriye sadece 4 günümüz kalacak. Bir hafta içinde sana âşık olması lazım. Süre dolarsa asla olmaz." dedi ve tam Se jin ağzını açıp yeni bir soru soracakken birden bire ortadan kayboluverdi.

Se jin telaş içinde odasına gidip aşkına kavuşacak olmanın mutluluğunu yaşamak isterken birden aklına gelen görüntüyle sadece birkaç saniye öylece kaldı. Elini dudaklarına götürdü. "Kanatları gerçektende çok etkileyici. Sanki daha önce görmüşüm gibi hissettim. "dedikten sonra devam etti."Aman bana ne? Sonuçta o kanatların bana bir yararı olmayacak. hahahah. İnanamıyorum. Tüm bunlar gerçek mi? Yoksa rüya mı?"Se jin kendini hayaller âlemine bırakırken Manu çoktan Ha Neul'un yanında almıştı soluğu. Bir şekilde ikisini bir araya getirmek için Ha Neul'un villaya gitmesi şarttı. Ha Neul'un yanına yaklaşıp eğildi Ma nu. Kısık bir ses tonuyla onun bilinçaltına girip konuşmaya başladı. Ha Neul ise nerden aklına düştüğünü anlamasa da birden bilinçaltında canlanan çocukluk anılarıyla elinde ki çatalı tabağının kenarına bırakıp annesine bakarak "Bizim şu eski villa ne oldu?" diye sordu. Annesi hiç beklemediği bu soruya "Hangi villa ?"diye yanıt verince Ha Neul "Hani şu çocukken her yaz kaldığımız villayı soruyorum."dedi. Annesiyle eskilerden konuşarak başlayan sohbet yemek masasında ki herkesin iştirakiyle büyürken Manu ellerini birbirinin içine alıp "Evet. Bu iş bu kadar." dedikten sonra Ha Neul'un annesinden gelen öneriyle doğru yolda olduğunu kendide görmüş oldu. "Aslında ne zamandır gitmiyoruz. Zavallı kız tek başına koca villanın sorumluluğunu aldı. Yarın gidelim istersen. Hem baban orayı satmayı düşünüyordu. Satılmadan görmüş oluruz." Ha Neul'un bu öneriye verdiği karşılık ise Manu'nun istem dışı bir hareket yapmasına neden oldu. "Hangi kız?" diye sorunca Ha Neul, Manu elini hızla havaya kaldırıp söylenerek "Sersem Se jin. Sen orda aşkından öl geber. Bu kazmada hangi kız diye sorsun. Bu insanları anlamak gerçekten imkânsız." dedikten sonra hemen elinin altında duran kafaya elini ŞAKKK diye geçiriverdi. Ha Neul birden kafasında hissettiği acının nerden geldiğini bilmese de Ma nu bunu çok iyi biliyordu. Ha Neul elindeki kaşığı içindeki çorbayla beraber üstüne boca etti.

Annesi kızın kim olduğunu oğluna hatırlatırken bir yandan da elinde peçete üstünü silmekle meşguldü.. Ha Neul ise Se jin'i ancak üstünü değiştirmek için odasına çıktığında hatırladı."Demek hala ordasın? Ne kadar zaman olmuş. Sen de beni hatırlıyor musun acaba?"diye söylenirken, Manu'da Ha Neul'un kaslarına bakarak "Bu kadar kas yapacağına adam olsaydın. Kas manyağı seni."deyip laf sokmakla meşguldü. Gece villaya döndüğünde ise onu koltuğun üstünde uyuya kalmış halde bekleyen Se jin karşıladı. Bir eli yanına düşmüş başı yere düşmek üzere olan kıza bakıp "Şuna bak. Ben kendini hazırla diyorum o gelmiş burada uykuya dalmış. İnsan bir maske falan yapar. Ama yok! Her şeyi benden bekleyin siz. "deyip Se Jin'i bir elini bacağının altından diğerini de boynundan geçirmek suretiyle kucağına alıp odasına götürmek için havaya kaldırdı. Ama birden bire fark ettiği şeyle arkasında beliren karartıya odaklanıp "Ne oluyor? Diye sordu kendine.

Kanatları iskele sancak yelkenler fora der misali kendiliğinden açılmıştı. Peki, bu en son ne zaman olmuştu. Apollo'nun aşkı, Daphne'yi ilk gördüğü anda. Peki, ya şimdi? Se jin' ne alakaydı."Sakın saçmalıyım deme. Bir skandalı daha bu bünye kaldırmaz. Apollo'nun sevdiğine âşık oldum diye yıllarca sürgünde kaldım. Şimdi birde dünyalı bir kız yüzünden hem de bunun gibi bakımsızı. Bünyen kaldırsa baban kaldırmaz bunu unutma."deyip yavaş adımlarla odanın kapısına kadar geldi. Kapıyı gözleriyle iteleyip sonuna kadar açtı. Ve odaya girdi. Yatağın üstüne Se jin'i bırakıp "Ah benim bu dünyevi duyarlılıklarım."diyerek üstünü de örttükten sonra tam dışarı çıkacaktı ki birden bire hissettiği şeyle bedeni titremeye başladı. Odanın içinde kendinden bir parça vardı. Bunu hissedebiliyordu. Zaten bu eve geldiğinden beri bir tuhaflık vardı çözemediği, anlam veremediği.

Odada ki eşyaları kontrol etmeye başladı. Enerjisine göre ışık süzmesi yolladı her bir eşyanın üzerine. Ve sonunda aradığını buldu. Tuvalet aynasının önünde, cam bir fanus içinde uzun yıllar önce kaybettiği küçük göktaşı duruyordu. Hala ilk günkü kadar harika bir renk saçıyordu etrafına ama sadece meleklerin görebileceği bir renk. Peki, bu göktaşı buraya nasıl gelmişti.

Eline aldığı taşa konsantre olup düşünmeye başladı. Ve o anda gözlerini açıp neden her şeyin ona tanıdık geldiğini bulmanın garip hissini tattı boğazında. Gene bu köşke yıllar önce gelmiş ve Ha Neul'un amcasıyla, ölen karısını birbirine âşık olmalarını sağlamıştı. İşi bittiğinde köşkten ayrılırken bahçede birbirlerini kovalayan çocuklardan biri tam gelip önünde durmuş ve "Sen melek misin?"diye sormuştu. Bunda şaşılacak bir şey yoktu. Çünkü çocukların kalp gözü açık olurdu. Ama bundan sonra söyledikleri ilginçti."Sen çok güçlü bir oppasın. Bak bu çocuk var ya, o beni hep sinirlendiriyor. Eğer onu döversen ben de büyüyünce seninle evlenirim. Tamam mı?"evet bu sözlerden sonra Manu küçük kızın yanağından aldığı bir makasla gözden kaybolup gitmişti."Hahahah neler olmuş neler. yaşlanmışsın oğlum.. Bak unutmaya bile başlamışsın. Eminim bunda, babamın üstüme attığı şimşeklerin etkisi çok büyüktür ama neyse.. Şimdi çıkma vakti. Yarın sabah âşık etmem gereken bir kişi var. "deyip kapıya yöneldi. Kapıdan çıkmak üzereyken ise son bir kez Se jin'e baktı. Hiç aklında yokken. Adımları kapıdan çekilip yatağa doğru döndü. Usulca yatağın yanına çöktü. "Demek büyüyünce benimle evlenecektin. Bak verdiği sözü şimdiden unutmuşsun."dedikten sonra ayağa kalkıp hızla çıkıp gitti odadan.

Sabah olduğunda Se jin'den önce kendi kalktı Manu. Şimdi hazırlık vaktiydi. Ve herkes uyanmalıydı.. Açtığı ekrandan Ha Neul'un evine bakıp yatağından zorla kaldırılmaya çalışan Ha Neul'u görünce annesine yardım olsun diye anında oraya ışınlanıp Ha Neul'un açıkta kalan totosundan tekmeyi koyduğu gibi yere yapışmasını sağlayınca içinde ki mutluluk tarif edilemez boyuttaydı. Ha Neul poposunu ovalaya ovalaya yerden kalkarken Manu çoktan villaya dönmüştü bile. "Şimdi de sıra bizim küçük hanımda."deyip onun odasının kapısında bitiverdi. Ellerini birbirinin içine kenetleyip hepsini aynı anda kütürdettikten sonra sadece odanın içinde çaldığı borazan sesiyle aynı anda Se jin'de yataktan fırlamıştı artık. Öğlene kadar bir sürü plan düşündüler. Bir erkeğin bir kadını ilk gördüğü an kadar önemli bir şey olamazdı. Nasıl görmeliydi peki Ha Neul? İşte bu en önemli şeydi. Romantik komedilerden fırlamış bir sahne ya da korku filmlerinden. Nasıl olurdu acaba? Ne düşündülerse hep bir eksik yan kalıyordu. En sonunda Ma nu "Seni kapıda gördüğü ilk anda atacağım oku..."dedi ve konuyu kapatıp sanki duvarları deliyormuşçasına derinlere bakarak biraz bekledi. Sonra Se jin'e dönüp" Geliyorlar. On dakika sonra burada olurlar. "deyince ikisi birden evden çıkıp kapıya geçti. Ma nu meraklı, Se jin ise heyecanlıydı. Ve Se jin'in bu heyecanı girişteki basamakta sendeleyip Manu'nun kollarına düşmesine neden olunca ikisi birden sustu. Se jin çığlık bile atmadı.

Ma nu ise tekrar aynı şeyi hissetmişti derinlerde bir yerde. Tıpkı, dün geceki gibi. Önce Ma nu topladı kendini ve hemen attı kolunda ki Se jin'i basamakların üstüne. Se jin'se nerdeyse yere çarpılmanın şokuyla "Sen beni âşık etmenin değil, öldürmenin derdindesin anlaşıldı."diye karşılık verdi. Ma nu sanki hiç duymamış gibi Se jin'e dönüp "Ben çatıya çıkıyorum. Sen de ayağa kalkıp kendine çeki düzen ver.. Nerdeyse gelirler. "dedikten sonra devasa kanatlarını bir kez daha açıp çatıya çıktı. "Sakı! Ma nu Sakın! Kendine gel. O bir insan. Üstelik başkasına aşık bir insan.. Aklını başına topla. Bir yüz yıl daha sürgünde ömür geçirmek istemezsin değil mi?" deyip evin bahçe kapısına çevirdi bakışlarını. "Yapman gereken şey, oku tam zamanında atmak. Sonrası zaten kendiliğinden olacak."diye düşündü içten içe.. Daha önce hiçbir görevinde bu kadar isteksiz olmamıştı. Ama elinden bir şeyde gelmezdi.

Ha Neul kapıdan girerken Manu'da okunu hazır etmişti bile. Nedenini anlamak istemese de oku Ha Neul'un kalbi yerine kafasına atmayı bile düşünüyordu pis bir sırıtışla. Ama Aklına gelen bu kötü fikirleri başını silkeleyerek hemen yok etti kafasından. Yayı iyice gerip kapı ağzında bekleyen Se jin'e çevirdi bakışlarını bu kez. Se jin ise başı yerde başka şeyler düşünüyor gibiydi. Ama ona konsantre olamazdı Manu. Şimdi öncelikli işi Ha Neul'a oku atmaktı. Tekrardan gerdi yayı. Oku hedefe sabitledi. Bir adım daha attığı anda ok hedefe gidecekti. Ve işte beklenen o adım gerçekleşti. Ha Neul adımı atar atmaz Ma nu oku fırlatacakken birden geri çekti elini. Ok yavaşça elinin yan tarafına düştü. Bir şey engel olmuştu. Yapamamıştı. Neydi engel olan? Sanki bilmediği bir güç oku atmamasını sağlamıştı. Tekrar aşağıya baktı belki hala fırsat vardı oku atmak için. Ha Neul ise Se jin'in yanına çoktan gelmiş ve konuşmaya başlamışlardı bile. Tekrar denedi ama gene yapamadı. Artık başka çaresi yoktu. Aşağı indi sinirle. Onlarda evin içine girmişlerdi zaten. Tek şansı evde denemek olacaktı.

Eve girdiği anda ise Se jin'in üzgün bakışlarıyla karşılaştı. Bilinçaltından transa geçip oku atamadığını Se jin'e söylese de Se jin o anda bunu umursamıyordu bile. Çünkü çocukluk aşkı diye içinde büyüttüğü şey çok uzun zaman önce buhar olup uçmuş ve Se jin bunu daha yeni anlamanın mutsuzluğuna merhaba demişti. Ma nu tekrar transa geçip Se jin'i yanına çağırdı. Se jin önde Manu arkada mutfağa geçtiler. Manu "Neden böylesin?"diye sordu oku atamadığı için kızacağını düşünmüştü. Ama Se jin Manu'ya bakarak "Benim için aslında onun buraya gelmesi yeterliydi. Senin oku atıp atmaman umurumda bile değildi. Asıl istediğim şeyi sen oku atmadan benim hissetmek istediğim duyguyu bana vermesiydi. Ama olmadı. Buz gibi bir adam ve yanında bir kız. Biliyor musun? Kızı kıskanmadım bile. Bugüne kadar hep hayal ettim.. Uzaktan uzağa kafamda kurduklarımı kıskandım. Hatta ona yaklaşacak olanları düşünüp komplolar düşündüm.

Ama şimdi gözümle gördüğüm halde hiçbir şey hissetmiyorum. Biraz önce ben düşerken sen beni tuttuğunda daha çok çarptı kalbim. Bu nasıl olabilir? Senin için bile atan bu kalp yıllardır sevdiği bir adamı görünce neden durur. Neden normal seyrinde atmaya devam eder?" diye sordu. Ama Ma nu ihalenin kendine kalacağından korkmuş olacak ki "İnan ben hiçbir şey yapmadım. Yani oku atmadım ama. Bunu bilinçlide yapmadım. Yani anlıyorsun beni değil mi?" diye söylenirken Se jin Manu'ya dönüp "İzin verirsen bir şey denemek istiyorum." dedi. Manu başıyla peki der gibi yapınca Se jin yavaş adımlarla Manu'ya doğru yürüyüp iyice dibine gelince küt diye durdu. Ve işte o anda Manu'nun boynuna kollarını dolayıp sımsıkı sarıldı. Ma nu renkten renge girerken Se jin sıkıca sardığı kollardan 5 dakika sonra ayrılıp " Bak gördün mü? Sana sarılırken bile daha çok heyecanlanıyorum. Ama az önce o bana sarıldığında hiçbir şey hissetmedim. "dedi hala küt küt atmakta olan kalbinin sesini duyurmamanın telaşıyla.

Ama bu kez Ma nu "Peki ben bir şey yapabilir miyim?" diye sordu. "Madem ikimizin e öğrenmek istediği şeyler var. Ben de öğrenmek istiyorum."dedi ve Se jin'e aynı biraz önce sarıldığı gibi tekrardan sarıldı. Ama küçük bir farkla Se jin'in arkasında ki mutfak tezgâhının üstünde parmak şaklatmasıyla açtığı dev ekran TV en birkaç gün önceki öpüşme sahnesine gelip durdu. Ve orayı hızlı bir şekilde izleyip aynı filmdeki gibi Se jin'in çenesinden tuttu. Se jin ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışırken Manu öpücüğün tadına varmış olmanın büyük zevkiyle öptükçe öpüyordu Se jin'i. Ve birden öyle bir şey oldu ki. İkisi birden birbirlerinin içlerine geçmiş dudaklarını hızla çekip önlerinde açılan beyaz bulutların önünde buldular kendilerini. İkisi de şaşkındı. Manu'nun ülkesiydi burası ama o bile şu an neden burada olduğunu bilmiyordu. Birden bire bütün aile fertlerini karşısında görmek ise en son beklediği şeydi hele de en başta babasını. Babası biricik gelinim diye Se jin'e sarılırken Manu 'Ne oluyor burada?'nın telaşına düşmüştü."Tamam, hoş kız, güzel de, ayrıca sadık da. Ayrıca ev işlerinde de çok iyi. Ve ayrıca çok iyi öpüşüyor sanırım. Yani ilk öpücüğüm olduğu için kıyaslama yapamıyorum ama. "diye zırvalamaya devam ederken Se Jin'i yan tarafına alıp "Yeter artık! Bırak gevezelik yapmayı."deyip bütün soruların cevabını bulacağı konuşmasına başladı.

Aslında Se jin'in yıllardan beri beklediği sendin. Sen o eve Ha Neul'un amcası için gitmiş olsan da sağa sola savurduğun oklardan biri Se jin'e isabet etmişti. Ve bunun cezası, oku attığın kişi insan bile olsa onunla evlenmekti. Ancak Se jin çok küçüktü ve biz onun bunu unutacağını sandık. Seneler içinde başka birilerini seveceğini düşündük. Ancak o kadar yıl geçmesine rağmen ne senin orda unuttuğun göktaşından vazgeçti, ne de kalbindeki aşktan. Ha Neul'a âşık olduğunu sandı hep. Ama eğer ona gerçekten âşık olsaydı bunca yıldır bir kez bile uzaktan da olsa görmeye çalışmaz mıydı? O hep sevdiğini o evde bekledi durdu. Hatta rüyalarında gördüğü meleğine her sıkıntısını anlatıp dertleşti yıllar boyu. Biz oklar atarız, ama bu okların bile bir etki süresi var. Se jin bu süreyi doldurduğu halde sevmekten vazgeçmedi. İçinizde hissettiğiniz o bütün anlamsız gelen duygular birbirinize olan aşkınız yüzündendi. En azından oğlumda seni gördüğü ilk anda sana âşık olmuştu. "Sen nerden biliyorsun baba?"diye Ma nu sormaya kalkınca babası yanıt verdi. Sadece sen misin melek olan bizde okuruz düşünceleri.


3 ay sonra...

Yapılan görkemli bulut merasiminin ardından düğünleri yapılan Se jin ve Ma nu kendilerine tahsis edilen yerde balayındalardı hala. Bazen biz farkında olmadan kaderimizde yaptığımız küçük değişiklikler gelecekte bize başka başka yollar açabiliyordu. Se jin ve Manu'nun ki de işte böyleydi. Manu kanatlarını çırparak karısının yanına gelirken karısının da ona bir müjdesi vardı. Kayınpederinin düğün hediyesi olarak verdiği ilk kanadı çıkmıştı. Bunu sevinçle Manu'ya gösterip "Umarım ikinci kanadı da hak ederim ve uçabilirim.'deyince Ma nu kanatlarını birleştirip "Demek ikinci kanadı çok istiyorsun? O zaman hemen çalışmalara başlayalım. "diye karşılık verdi. Se jin "Nasıl yani?"diye sordu. Ma nu ise dudaklarına yapıştığı biricik eşini bulutun üstüne boylu boyunca yatırırken "Küçük Se Jin'ler yapmamız lazım. Ancak o zaman olur diğer kanadın. "deyip tekrar öptü. Se jin ise "Küçük Manu'lar da yapalım olmaz mı?"diye sordu. Şakayla karışık. Manu'nun cevabı oldukça manidardı.

" Bu dünyaya bir Manu yeter. İkincisini ben bile kaldıramam..."

Final...

26 Nisan 2013 30-31 dakika 22 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar