Beyaz Huzur

Camdan dışarı bakıyorum ve beyaz tanecikler gözümün önünde süzülüyor. Bu kar 80'ler ya da 90'ların kitaplarda anlatıldığı, fırtınalı ve içinde kasvet uyandıran türden değil. Bu sakin, sessiz ve anlamsız bir şekilde yalnız ama beni kötü etkilemiyor, ben bu karda her şeyi yaşadım. Kaybettim, kazandım, ağladım, yalvardım ve ilk kez bu kara ortak, yatakta yalnızım... Ben eskidim, değiştim, yaşlandım ama dostum olan bu kar hiç değişmedi...

Büzülmüş dudaklarımda bir tebessümle O'nu hatırlıyorum hani her şey dediklerimiz olur ya nasıl oldu bilmiyorum ama 'O'da benim için 'her şey'di. Sessizce etrafı süzüyorum sona yaklaştığım şu anlarda tekrar tekrar ve tekrar aynı şeyleri hissetmek için. Boş sayılacak bir oda; karşımda masa, üzeri ilaçlar, bir kalem ve defterden ibaret. Birde torunlarımın küçük bir resmi var. Hala kucağıma koştukları zamanı hatırlıyorum; onlara bende kaldıkları her akşam kaptancılık hikâyesi anlatırdım. Bembeyaz üniforma giymiş bir güvercin gibi denizlere yelken açan yakışıklı kaptan... Şu aralar hiç biri yanıma uğramıyor ya da geldiler de ben hatırlamıyorum. Gözlerim komidine kayıyor. Kızımın bende olan tek fotoğrafı; simsiyah lüle lüle saçlar, masmavi gözler, derin gamzeler ve belirgin elmacık kemikleri. Onu sadece evlendikten sonra görebilmiştim. Annelik hissini tattığı gün ilk kez bana gelmişti. O yasemin kokusu hala kalbimde. Çerçevenin yanında duran küçük eski kâğıda bakıyorum. Torunlarım onu yazın, terastaki sandıklardan birinde bulmuşlardı. Ufak kareli bir kâğıda yazılmış seni seviyorum yazısı... Onu kırışmış ve titrek ellerimle alıp sıkıca öpüyorum. Belki orada o yok ama onun kokusunu ve sesini hissedebiliyorum. Eskimiş kokan kâğıt parçası zihnimde geçmişin dolanmasına sebebiyet veriyor...

1996 yılının ilk ayının son günü, Emirgan Koruluğu'nun ortasında çağla yeşili gözleriyle bana bakıyor. Onun karşısında ağlamamak için kendimi zor tutuyorum. Elimdeki kırmızı şemsiyeyle bedenimi kardan korusam da onun, kalbimi delip geçen sözlerinden ve bakışlarından kurtulamıyorum.
'Peki hayatında başka biri mi var?'diye soruyor bana.
'Hayır, seni aldatamam!'
Bir anda bağırıyor:
'Lanet olsun! Neden Rüzgâr, Neden?'Bağırmasını aldırış etmiyormuş gibi davranıyorum ama bu elimde değil üç yıl boyunca bana sesini bile yükseltmeyen insanı umursamıyormuş
gibi yapamam. Sol gözümden bir damla yaş akıyor, yanaklarımdan süzülüp dudaklarıma geldiği esnada elini kaldırıp silmek istiyor ama ben hemen geri çekiliyorum; şuan buna izin veremem. Sessizce bana doğru bir adım atıyor, çıkan tek ses ayaklarımızın altındaki karla kaplanmış kuru yaprakların hışırtısı. Şemsiyenin altından gözlerime bakıyor;
'Neden?' diye soruyor en uysal biçimde.
'Sen... Sen mükemmel bir denizci olacaksın, diyebiliyorum titrek bir sesle. Sesimin titremesi esen rüzgâr ve ona eşlik eden kar değil; onunla konuşmak.
'Sende mükemmel bir yazar.' diyerek cümlemin devamını getiriyor.
Hayır! Bu konuşmanın sonu gelmeli ve bu yüzden ağlamamalıyım, tekrar derin bir nefes alıyorum.
'Bunun içindi her şey, hani demiştin ya bana 'Mükemmel bir yazar, yazmadan önce yaşamalı.' Ben hiç aşkı yaşamadım ve bunu yaşamam gerekiyordu bunu yazmam için sadece yaşamalıydım. Üzgünüm.' Diyerek nefes alıyorum. Hayır, her şey bitmeden ağlamak yok!
Durup hiddetli bir şekilde gözlerime bakıyor sanki her şeyi çözebilecekmiş gibi. Simsiyah saçları karın altında bembeyaz oluyor yakışıklı, yirmi yaşındaki denizci sevgilimin gözleri bağırıp çağırmak için yanıp tutuşuyordu sanki. Üç yıl boyunca tüm tepkilerini ezberlemiştim, ellerini sımsıkı kapamış olmalıydı.
'Bunun için üç yıl mı gerekiyordu?' Sesine şaşırmıştım. Nasıl bu kadar sakin kalabilirdi?
Cevap veremedim. Konuşmam onu daha rahat ve beni de daha az aciz hissettireceğini düşünmüştüm.
'Kahretsin! Bunun için beni mi seçmeliydin?'
'Üzgünüm...' kendimi korumak gittikçe zorlaşıyordu.
'Senin üzerine bir hayat kurmuşken sen benimle oyun oynadın!'
'Lütfen bağırma.' Bir adım attım ve soğuktan kıpkırmızı olmuş beyaz elimi sağ yanağına koydum. Her zaman onu sakinleştirmek için yaptığım hareket şimdi neden bu kadar yabancı geliyordu? Neden? Her zaman ellerimin altında hissettiğim bu elmacık kemikleri şimdi yabancıydı. Gözlerini kapatıp şemsiyenin altından çıktı ve o gidince elimde düştü.
'Sana inandım. İyi bir yazar olacaksın. Yazmak için oynayan bir yazar, aşkın bile kalbini kıran kalpsiz bir yazar... Önünde eğiliyorum.' diye alaycı bir sesle arkasına bakmadan gitmişti.
Emirgan Korusu şimdi tamamen boştu. Uzun bir süre arkasından bakmıştım olurda döner diye, olurda başka bir şey söyler diye, olurda söylediklerime inanmaz diye ama hayır o çoktan gitmişti. Kafamı kaldırıp havaya baktım onunla ilk tanıştığımız zaman üzerimize örtü olan bu kar, şimdi bize ayrılık rüzgârını getiriyordu. Şemsiyeyi atıp yere çöktüm. Ağlıyordum, saatlerce gözlerimden yaşlar akıyordu. Bana neden inandı, neden? Ellerimle yüzümü kapatıyordum, önceden onun ellerini ayırmadığı yüzümü. Kalbim karlar altına gömülüyordu, gözyaşlarım yaprakların üzerine düştükçe çıkan sesten dolayı daha çok akıyordu. Sevdiğim, ellerimin arasından kayıp gitmişti. Limanda ellerime tutuşturduğu beyaz güvercin gibi uçup gitmişti. Buna da ben neden oldum. Bununda sebebi bendim. Hıçkırıklarım ağaçların arasında yankılanıyordu. Derin bir nefes alarak ayağa kalkıp elimle karnımı sardım, bana verdiği en değerli hediyeyi, onu terk etmemi gerektiren şeyi sıkı sıkı tutuyordum. Tüm umudumla dua ediyordum çocuğumuz ona benzesin diye... Onun yüzünden terk etmek zorunda kaldığım bebeğim ona benzesin diye...

Sessizce kâğıda baktım, birkaç damlanın yanaklarımdan aktığını hissettim. Biricik kızım onun yüzünü, saçlarını, bakışlarını almıştı, gözleri dışında. Benimkiler gibi masmaviydi. Sırf o bana bağlanmayıp hayallerini gerçekleştirsin diye, onu terk etmek zorunda kalmıştım. Ona bu yalanı söyleyerek özgür kalmasını istedim. Kalbim daralıyordu. Yalnız ölmek böyle olsa gerekti. Onu görüyorum, yatağımın yanında ellerimi tutuyor. Hala o yirmili halleri, üzerinde bembeyaz üniforması bana gülümseyerek bakıyor. Ruhum yavaş yavaş bedenimden çıkarken onu hissediyor gibiyim. Saniyeler kalmıştı huzuruma...

Elimdeki küçük kâğıt yere düştüğü an gözlerim dünyaya kapanıyordu. Son gördüğüm eski bir dosttu. Her zaman bana benden daha yakın olan bir dost, her zaman benimle ağlayan bir dost. Kar, perdesi sonuna kadar açık olan penceremden bana elveda diyordu...

12 Haziran 2012 6-7 dakika 4 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar