Biber Acısı Masal

Çok eski zamanlardan, belki de dünya var olduğundan bu yana, Âdem ile Havva'nın çocukları dededen toruna, torundan toruna, kuşaktan kuşağa anlatıp dururlarmış masalları. Can kulağıyla dinlermiş tüm çocuklar; yaşarlarmış anlatılanları. Belki de birçok şeyi masallardan öğrenmiş insanoğlu. Kim bilir?
***

Zamanlardan bir zaman; ama çok eskilerde bir zaman, Kuzey Kutup bölgesinin en kuzeylerinde bir ülke varmış. 'Hiç oralarda ülke olur mu?' demeyin sakın! 'Olmaz' diyenleri o ülkeyi görmeye gönderiyorlarmış, onlar da birer buz adam olup geri dönüyorlarmış.

Siz öyle demeyin sakın, biz de konumuza dönelim.

Her yanı buzullarla kaplı bu ülkenin buz gibi denizlerinden balık avlarmış insanlar. O soğuk suların harika balıklarıyla beslenirlermiş. Balık yiyip de zeki olmamak görülmüş mü hiç? Çok mu çok zeki oluyorlarmış. Zaten sebze yetiştirmek de mümkün değilmiş ki onca buz arasında. Varlığını bile bilmezlermiş sebzenin. Onlar için tek yiyecek balıkmış.

Eskilerde her diyarda, her ülkede olduğu gibi, o ülkede de bilge adamlar olur, bilgelikleriyle yol gösterirlermiş kendi insanlarına. Bizdeki Dede Korkut'un bir eşiymiş yani. O anki düzeni sağlamakla yetinmez, asırlar sonrasını bile tahmin ederlermiş. Halk çok severmiş bunları ve her sözlerini de dinlermiş.

Ülkenin balıkçılarına avlanmayı öğretir, yönetenlerine ise hem ders verip bilgili olmalarını hem de geleceğe dair tedbirler almalarını sağlarlarmış. Bilge bilgeliğini yaparmış, balıkçı balıkçılığını... Kimsecikler kimseciklerin işine karışmazmış.

Günlerden bir gün, yaşlı bilge diğer bilgeleri toplayıp anlatmaya başlamış:

-Çok değil, yüz yıl sonra bilmediğimiz ülkelerden insanlar gelecek, gelirken de hiç görmediğimiz bir yiyecek getirecekler. Bazen acı olup ağız yakacak, bazen çok tatlı olacak; bazen yemyeşil olup, bazen kızıla boyanacak. Benden söylemesi; şimdiden öğrenmeye başlayın bu yiyeceğin ne olduğunu.

Diğer bilgeler şaşırmışlar.

-Her şey güzel de, siz bize doğrunun tek olduğunu söylersiniz hep. Oysa bu yiyecek hem tatlı hem acı; hem yeşil hem kırmızı. Doğru tek değil!

-Araştırın bakalım. Bana da söyleyin sonucu.
***
Sonucu görmeye ömrü yetmemiş bilge adamın. Aradan yüzyıla yakın bir zaman geçmiş. Gerçekten de uçaklarla, buzlara dayanıklı gemilerle sıcak ülkelerden insanlar akın akın gelmişler. Gelirken de hediye olarak tonlarca biber getirmişler.

Yiyenlerin çok hoşuna gidiyor, balıkla birlikte de harika oluyormuş. Bir sorun varmış ki; yüzyıl önceki bilgenin dediği gibi değilmiş biberler. Tümü tatlı ve yemyeşilmiş.

O çağın bilge adamı toplamış öğrencilerini ve içlerinden birinin gönüllü olup, biberi incelemek için sıcak ülkelerden olan Türkiye'nin güneyine gitmesini istemiş.

Nisan ayında törenle yollamışlar içlerinden birini. Sormuş soruşturmuş, konuşmuş araştırmış ve biberin en çok yetiştiği Hatay'a gelmiş kutuptan gelen bilge. Biber bahçelerini gezmiş birer birer. Tüm biberler yeni yetişiyormuş ve yeşilmiş. Yeni yetiştiği için de hepsi tatlıymış. Yanına örnekler almış, dönmüş kutuptaki ülkesine.

Bir araya gelmişler yine diğer bilgelerle. Anlatmış olanı biteni.

-Yıllar önceki bilgemiz yanılmış. Gezdim ve tüm biberleri yemyeşil gördüm. Ayrıca hepsi de tatlıydı. Her zaman olduğu gibi doğru tek ve kesin... Yani kesin olan doğru şu ki; biber tatlı ve yeşil. Başkaca söylenen her şey yanlış!

Gülümsemiş yaşlı bilge. Yanına aldığı yeni gelen biberleri dağıtmış oradakilere. Rengi yine yeşil; ama çok acıymış. Şaşırmışlar. Bu durumda hem acı hem tatlı doğruymuş. Oysa yüzyıllardır doğrunun hep tek olduğunu öğrenmişler. Yeniden birini seçmişler ve yollamışlar Hatay'a. Bu arada aylardan Temmuz olmuş bile.

Yeni gelen daha titiz davranıyormuş. Gezmiş tüm bahçeleri ve gezdikçe aklı daha da şaşmış. Çünkü aynı bahçedeki biberler hem yeşil hem kırmızıymış. Bir bahçede tatlı biber varsa, komşu bahçedeki de çok acıymış.

Hayli düşünceli olarak toplamış örnekleri ve dönmüş kendi yurdu olan Kuzey Kutbuna. Yine toplanmış bilge kişiler. Gezip gelen bilge ilk sözü almış:

-Bize bu zamana kadar 'Doğru tektir' demişlerdi. Demek ki yanlışmış! Aynı bahçedeki, aynı daldaki biberlerin kimi yeşil kimi kırmızı... Yan yana iki bahçenin biri tatlı biri acı. İşin garip yanı bunların hepsi de doğru. Hani doğru tekti?

Tüm bilgeler şaşkınlık içinde önüne bakıp düşünürken yaşlı bilgenin sesi duyulmuş.

-Aynı biberi alacalı gördün mü hiç? Bir kısmı yeşil, bir kısmı kırmızı?

-Evet evet! Öyle de vardı.

Yaşlı bilge gülümsemiş.

-Bildiklerimize uygun sonuca ulaşmışsın işte!

-Nasıl yani? Örnekler önümüzde... Yeşili, kırmızısı, tatlısı, acısı hepsi doğru!

Bilge hemen cevap vermiş:

-Bir şeye 'Doğru' hükmünü çabucak verirsek böyle hepimiz yanılırız. Ben de yanıldım. Evet, doğru tektir ve kesindir.

-Nasıl yani?

-Anlatayım... Biber yeşil... Kısmen doğru; ama kesin hüküm değil. Biber kırmızı... Kısmen doğru; ama kesin hüküm değil. Biber acı... Kısmen doğru; ama kesin hüküm değil. Biber tatlı... Kısmen doğru; ama kesin hüküm değil.

Diğer bilgeler iyice şaşırmışlar. Devam etmiş yaşlı bilge:

-Bizler kendimizi kesin hüküm vermeye şartlandırdık. Biberi mevsimine göre gidip araştırdık. Biberin gelişimini hiç gözlemedik. Kısmen doğru olanları hüküm saydık. Şöyle bir düşünün... Biberin bir yıl boyunca gelişimini inceleseydik, tüm renklerini görecek, renklerinin tamamını bir küme içine alacaktık. Aynı şekilde tatlarını da bir küme olarak düşünecektik.

-Evet ya!

-Demek ki doğru yine tek! Kırmızı ve yeşil sadece biberin renklerini destekleyen unsurlar. Acı ve tatlı da öyle. Şimdi artık kesin doğruyu söyleyebiliriz. Biber hem acı hem tatlı çeşidi olabilen; yeni yetişirken yeşil, olgunlaştıktan sonra kızaran bir bitki. İşte kesin doğru da bu!

Bilgeler ermiş muradına, okuyanlar çıksın kerevetine.

Buzullar ülkesinde doğrunun tanımı bulunuvermiş. Darısı sıcak ülkelere...

25 Temmuz 2016 5-6 dakika 27 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar