Bir Annenin Izdırabı

Çok küçüktü annesinden ayrıldığında, hatta kundakta sayılan kırk günlük bebekti. Nereden bilebilirdi ki ayrılığın ortasına düşeceğini.
Ailenin yıllardır dinmeyen özlemiydi kendisi. Çoğu evlerde bebek sevinci yaşanırken bulunduğu evden çoktan ayrılığın çanları başlamıştı çalmaya. Minik masum bir bebek ne yapabilirdi ki mutluluk vermekten başka.
Oysa Anne ve baba delicesine âşıktı birbirlerine. Belkide ayrılığın sebebi kalabalık bir ailede yaşamanın getirdiği sıkıntılardı.
Umutları azıklarında saklı bir hayli olmuştu memleketlerinden geleli. Ev kalabalık olduğu kadarda her an kargaşaya hazır bir durumdaydı.
Anne hemşirelik okulunu iyi derece ile bitirmiş, baba ise çiftçilikle uğraşıyordu.

Evin büyük kızının eşi sürekli huzursuzluk çıkarmaya başlamıştı. Evde bulunanları teker teker uzaklaştırmaktı niyeti. Nitekim de istediği zamanla olmaya başlıyordu.
Enişte olan namussuz sürekli kadına tacizde bulunuyordu. Artık canına tak etmiş eşine anlatmıştı.
İnanmadı eşi olamaz böyle şey dercesine kadına ağır ithamlarda bulundu. Yine kimsenin evde olmadığı bir gün doğum sebebi ile işyerinden izne ayrılan kadın evdeydi. Yaklaşan doğum sancıları giderek çoğalıyordu.
O gün aile sakinlerinin evde olmadığından enişte denen zalim fırsat bilip eve gelmişti. Kadın bu esnada banyodan çıkmış doğum için hazırlık yapıyordu.
Adam ansızın girdi içeri kadın şok oldu henüz giyinmeye başlamışken habersizce eve gelen ve kendisini kötü emellerine oyuncak etmeye çalışan bir adam karşısındaydı.
Oralı değildi namus düşmanı sarkıntılık etmeye başladı.
Çığlık sesleri etrafa yayılıyordu. Gittikçe aksileşen namusuz emeline ulaşmayı aklına koymuştu. Kadın çaresiz bir başına üstelik son günlerini yaşayan hamile, defalarca yapma ben eşimi çok seviyorum rahat bırak beni dese de adam anlamıyordu.
Artık canına tak etmişti kadının kaçmak kurtulmaktı çabası. Başaramadı.
Camın önünde eskiden kalma kömür ütüsü duruyordu hırsına yenik düşen emeline ulaşamayan cani madem öyle dercesine kadının başına defalarca vurdu vurdu. Olamazdı böylesi insanlık. Kadın yığıldı yere kanlar içinde. Etraftan hane sakinleri koştu aceleyle eve. Hemen ambulansa haber verildi son anlarda yetiştirildi hastaneye.
Doktorlar ne yapacaklarına karar veremediler.
Önce annemi kurtarılacaktı yoksa suni sancıyla doğum mu yaptıracaklardı. Fazla zaman yoktu kadının kafatası yarılmış kanlar içinde baygın bir halde ölüm kalım savaşı içindeydi.
Önce ameliyata alıp kadının hayatını kurtarmak istediler.
Uzun süren ameliyatın ardından doktorlar yinede umutlu görünmüyorlardı. Üç gün boyunca gözetim altında kalan kadın yavaş yavaş hayata gözlerini açmaya başladı. Hafısazında değişken durumların olduğunu fark eden doktor bu kadarı bile mucize diye yakınlarına tesellide bulunmaya başladı.
Korkunun ve yaşanılan travmanın getirdiği durum ani sancılara neden olmuştu. Doktorlar son günüde olsa hala doğuma zaman olduğunu böyle giderse hem anneyi hem bebeği kaybedeceklerini belirtti.
Anne karnında ki bebeğe daha doğmadan anne karnında kadersizliği yazılmıştı. Her eve sevinç getiren bebek bu evde anneyle birlikte kendide ebediyetin kapılarını aralamışlardı.
Fazla zaman geçirmek istemeyen doktorlar bebekte tehlike olduğunu fark ettiklerinden anneyi tekrar bir ameliyata alma söz konusu olduğunu fakat böylesi ağır ameliyatın ardından bu durumu kaldırabilir mi çabasındaydılar.
İlahi adaletten ümit kesilmez denilirmiş.
Evet:
Yaradan anneye ve bebeğe yardımda bulunmuş doğumun sağlıklı geçmesine sebep olmuştu.
İşte umut bebeğin kadersizliği burada başlıyor. İlk yazgısı anne karnında çizilmiş hayat boyunca devamını sürdürmeye başlamıştı. Korkulan sonun kötü gitmesiydi kadın için çocuğunu elinden almakla tehdit ettiler ve başardılar da.
Kadersiz umut annenin ellerinden aldılar. Bir anayı yaralı hayata küskün perişan bıraktılar...
Anne uzun süren tedavinin ardından hastaneden taburcu edildi. Günlerce düşündü. Sürekli 'Ne yaparım, ne yaparım' diye hayıflanıyordu.
Gideceği hiçbir yer yoktu. Evine tekrar geri dönmeye niyetlendi eşi yanaşmadı bu talebine istemedi kadını.

Kadın ne söylerlerse karşılarında boyun eğmeye hazırdı neticede biriciğini öpüp koklayacağını hissederek umut aşıyordu kendine. Olmadı bebeği almışlardı bir kere ellerinden ve bir daha hiç göstermediler. Kadının çehresi düştü yerlere, hayatla bağını kesti yıllarca hiç konuşmadan öylece evladının anam diye gelişini bekledi...

Yaralı duygularda kavrulan evlat hasreti diner mi?

Hikâye gerçeklere dayanır abartısı yoktur hatta eksiği bile vardır.

Olaylara sebep olanların bazıları hayatlarını kaybetmişlerdir. O ahlaksız namus düşmanı hala sağ ve kötü emellerine ulaşmaya çalışmaktadır.

Acı hikâye ve nefrete dönüşen masum duygular...



03/05/2012
İZMİR

03 Mayıs 2012 4-5 dakika 2 öyküsü var.
Yorumlar