Bir Çocuk Gülümsemesi

Ellerini açtığında Kerem, insanlar rengarenk şekerler koyardı minik avuçlarının içine. Şeker gibi mutluluk vericiydi Kerem'in bakışları. Utandığında da güldüğünde de ağladığında da pespembe olurdu yanakları. Küçücük boyuyla oradan oraya koşardı, zıplardı, oyunlar oynardı. Evden çıktı mı eve girmez, çıkana kadar da kılı kırk yarardı. Plastik küçük topunun havası indiğinde dudaklarını bükerdi, annesi can havliyle yetişirdi oğlunun ağlamasına. Ne zaman eline bir öpücük konsa gülümserdi. Onca karanlığa güneş gibi doğardı bakışlarıyla, zaman usulca akıp giderken, hiç bitmeyen yalnızlık bile onun yanında zincirlerdi kendini. Öyle bir çocuktu Kerem, mutluyken neşe saçan, üzüldüğünde herkesi kedere boğan.

Rüzgar biraz daha şiddetli esiyor bugün, sıcağından çok bunaldım yazın. Sonbaharın en sevdiğim yanıdır yağmurlar, insanları biraz olsun serinletir o güzel havalar. Yapraklarını döker ağaçların, soldurur çiçekleri ama olsun, her güzelliğin de bir bedeli vardır. Öyledir, bilirim. İşte o pembe yanaklı Kerem de o güzelliklerden biridir. Annesi yılın üç yüz atmış beş günü çalışır, arta kalan zamanlarında da oğlunun yanındadır. Bazen hiç uyumaz, dinlenmek nedir bilmediği günler olur. Kerem, babasını kaybettiğinde şimdiki yaşından 3 yıl eksikti. Kır saçlı, annesinden epeyce büyük bir babası vardı. Pek severdi babasını Kerem, güneşi görürdü babasının gözlerinde. Şimdi Kerem doğalı tam sekiz yıl oldu. Babasız geçerse çocukluğun en güzel zamanları, insan bin kere kırılır her yerinden. Özellikle erkek çocuksanız anlarsınız babanızın kıymetini. Kız çocukları babasına daha düşkündür derler, bilemem ama bildiğim tek bir şey var ki kahramanını kaybetmiş bir oğul için yaşamak her zaman daha zordur. Annesi, oğlunun kendini üzmemesi için unutturmaya çalışır yaşananları. İnsanın evladına canından bir parçasını unutturmaya çalışmak ne kadar zordur bilir misiniz? Hiçbir fotoğrafı, anıları, eşyalarını koymaz göz önüne, hepsi saklıdır bir yerde ve her gece o anne okşar hatıralarını. Kerem ise oyuncak sepetini her açtığında annesinden gizli aldığı babasının fotoğrafına bakar, seyre dalar bir tek pozu. Elleri kımıldamaz olur saniyelerce, küçük parmaklarıyla göz yaşlarını silerken olgun bir insan gibi bunu hiç çevresine belli etmez. Ağladığını saklamak olgunluk mudur bilmem ama Kerem çoğu insandan daha yetişkin olmak zorunda kaldı bu yaşında. Annesi hep şaşkındır, bu kadar eğlenceli ve neşe dolu bir çocuk hiç yaramazlık yapmaz. Diğer çocuklar oyuncaklarını dağıtır her yere ama Kerem dağıttığı her şeyi teker teker toplar. O da bilir aslında yaramaz bir çocuk olmayı ama sepetinin içindeki babasının fotoğrafını annesinin görmesinden korkar, bu yüzden hiç kimsenin dokunmasına izin vermez o sepete. Bir çocuğun belki de en masum eşyasıdır oyuncak sepeti, içinde rengarenk ve eğlenceli bir sürü oyuncak doludur. Kerem'in sepetinde ise bir avuç neşenin içinde tarifi imkansız bir acı.

Günler hatta yıllar geçti, Kerem büyüdü ve kocaman bir delikanlı oldu. Annesinin yüzündeki kırışıklıkların sayısını kendi bile sayamıyordu. Gözlerini her kapattığında babasını düşündü Kerem, annesi unuttu sandı ama o hatırlamaktan bir an bile vazgeçmedi. Küçükken arkadaşlarını okuldan almaya babaları gelirdi bazen, bizim Kerem'in annesi bile olmazdı yanında çünkü o para kazanmak ve oğlunu mutlu etmek için çalışırdı. Hiç dert etmedi bu durumu kendisine, o minik yürek aksine öyle müthiş bir çocuktu ki arkadaşlarının, o küçük ama yüreğinde acıma duygusundan iz olmayan çocukların kendisiyle dalga geçmesine bile aldırmadı. Belki o çocuklar gerçekten masumdu, acıma duyguları da vardı ama babasız kalmanın ne demek olduğunu bilmedikleri için bu kadar kolay kalp kırabiliyorlardı. Bunları her an, her dakika düşünür Kerem. Kollarına sarılır anacağının her akşam, bu yaşına kadar hep yalnız başına uyudu çünkü biliyordu ki kendisi de annesi de yatmadan önce göz yaşı döküyordu ve bunu birbirlerinin yanında yapamazlardı.

Güneş bir kere daha doğdu sabahın erken saatlerinde, bugün her gün olduğundan biraz daha farklıydı gökyüzü. Doğan güneşin rengi kızıldı ve denizler bile mavi değildi sanki. Okula gitmek için hazırlanırken annesinin uyanmadığını fark etti Kerem. Oysa annesi her sabah erkenden kalkar, kahvaltı hazırlar ve oğluyla birlikte evden çıkardı. Kerem, annesinin odasına doğru giderken oyuncak sepetinin ağzının açık olduğunu fark etti, içine baktı ve o fotoğraf yoktu. Odanın kapısını aralamasıyla bir yıldırım düştü yüreğine, annesinin yorgun ruhu daha fazla dayanamamıştı, bir elinde oyuncak sepetinin içinden aldığı hayat arkadaşının fotoğrafı diğer elinde ise oğlunun fotoğrafı vardı. Gözleri sımsıkı kapalıydı ve yüzü dünyanın en solgun çiçeği olabilirdi. İşte o an bütün gözyaşlarını içine akıttı Kerem, belki de bugüne kadar hiç çıkarmadığı en gür sesiyle 'Annem!' diye bağırdı. Feryadını, sesini duyan insanlar yanına geldiğinde dizlerinin üstüne oturmuş annesinin saçlarını okşuyordu. Annesinin esmer suratı, beyaz saçlarıyla birdi artık, bembeyazdı her yeri, ölümün saflığı vurmuştu gözlerine. Keremin dizlerinde ise yaşamanın sancısı vardı, bir yüreğe bu kadar acı sığar mıydı? Sustu bütün şarkılar, insanlar Kerem'i sakinleştirmeye çalıştı ama o zaten sakindi, yüreğinde bunca acı olan bir genç için fazlasıyla normal görünüyordu. Ayağa kalktı, balkonun kapısını açtı ve dışarı çıktı. Güneş gözlerine vururken kendisini sonsuzluğa bıraktı. Artık yaşamak da ölmek de birdi bu dünyada ve kader hiç acımasız olmamıştı bu kadar. Diller düğüm oldu ve o evin içinde yaşanan her mutluluk birer birer kayboldu..

17 Temmuz 2017 5-6 dakika 4 öyküsü var.
Yorumlar