bir damla göz yası
Soğuk, karlı bir havaydı. Çocuk yarım metre yüksekliğindeki kara batıp çıkıyordu. Aslında alışıktı ama bu kez farklı olmuştu. Sanki içerisine çektiği hava yetmiyordu. Kesik kesik nefes alıyor, bazen de gözleri kararıyordu. Üzerinde iki sene önce Leyla teyzenin verdiği Ahmet'in sarı yağmurluğu vardı. Tamam belki kar geçirmiyordu ama pek de ısıtmıyordu doğrusu. Ayaklarında rahmetli babasının dört numara büyük çizmeleri vardı. Annesi Mustafa'ya bu kış yeni bot alacağına dair söz vermişti ama henüz almamıştı. Mustafa da ısrar etmiyordu. Zira bu ay ki emekli maaşları zamanında yatmamıştı. Annesi de elinde olan üç beş kuruşu yakacaklara vermişti. Ama ne yazık ki yakacaklar da bitmişti. Yiyecek bir kuru ekmek bulabiliyorlardı ancak. Mustafa annesine çok söylemişti okulu bırakıp çalışayım diye ama annesi de: "Ölsem seni çalıştırmam; sen okuyup doktor olacaksın, doktor olup fukara anana bakacaksın." diyordu. Üç yıl önce yine böyle bir kış gününde babasının ölümüyle birlikte annesiyle başbaşa kalmışlardı. Artık hayatta birbirlerinden başka kimseleri kalmamıştı. Mıustafa o zaman sekiz yaşındaydı. İlk zamanlar komşular yardımcı oluyorlardı. Ama artık o yardımlar da neredeyse kesilmişti. Sadece bayramdan bayrama eski kıyafetler getiriyorlardı.
"Off!" Mustafa çok yorulmuştu. Nefesi neredeyse kesilmişti artık. Hareketleri ağırlaşmıştı. Vücudu kaskatı kesilmeye başlamıştı. Mustafa'nın artık dayanacak takatı kalmamıştı. Daha yolu yeni yarılamıştı. Köyden de çok uzaktı üstelik, geri dönemezdi. Okula da geç kalmıştı zaten daha bir kilometrelik yolu vardı. Dayanabilir miydi acaba? Mustafa birkaç adım daha attıktan sonra oturup dinlenmeye karar verdi. Biraz dinlenip eve dönecekti. Çünkü okula giderse ancak hava karardığında eve dönebiliyordu. Şu vakit annesi hasta evde yatıyordu. Onun birşeylere ihtiyacı olabilirdi. Evde olması gerekirdi. Çıkması da çok yanlıştı aslında. Ama annesi:"Okulundan geri kalma oğlum!" diyerek onu zorla göndermişti. Artık oturacaktı Mustafa.Gözüne kuytu, rüzgar almayan bir köşe seçti ve oraya kuruldu. Çok yorgundu, üşüyordu ve açtı. Akşamdan beri birşey yememişti. Akşam da yarım ekmekle üç zeytin yemişti. Çünkü sadece o kadar vardı.
Şimdi Mustafa bu şartlarda dışardaydı. Epeyce vakit geçmişti ama Mustafa bir türlü kalkamıyordu. Tir tir titriyordu. Vücudunun küçüldüğünü hissediyordu. Kıpırdayamıyordu. Yardım çağırmak için ağzını açtı ama sesi çıkmadı. Hoş çıksaydı da kimse duymazdı ya! Çocuk artık farkına varmaya başlamıştı; yavaş yavaş donuyordu. Donuyordu ve hiçbir şey yapamıyordu. Evdeki hasta annesi düşünmeye başladı. Ve o buz gibi hava da gözünden bir damla gözyaşı geldi. O damla elma yanaklarında kalakaldı, dondu orada. Mamafih Mustafa da donmuştu. Nefes almıyordu. Ak pak olmuştu teni, melekleri andırıyordu adeta. Kusursuz beden ebediyete yol kavuşmuştu.
Aradan üç gün geçti. Üç koca gün... Askerler tatbikat için karlar arasına dalmışlardı. Mustafa'nın donmuş ölü vücudunu Mehmet onbaşı buldu. Önce ürktü, irkildi. Çocuğun sırtındaki okul çantasını görünce gözyaşlarına hakim olamadı. Aslında Mehmet onbaşı bu çocuğu tanıyordu. Asiye teyzenin oğlu Mustafa'ydı bu. Mehmet onbaşının gözyaşlarına sebep biraz da Asiye teyzeydi. Zira o da üçgün önce hasta yatağında hayata veda etmişti. Komşular ertesi gün farkına varmışlardı. Akşam vakti olmuştu. Ama ne ışık vardı evde,ne bir ses,ne bir hareket... Neriman hanım kapıyı çalmıştı ama çalmaz olaydı. Çalmaz da o manzarayı görmez olaydı. Asiye kadının gözleri açık kalmıştı. Ve kadının da gözünde bir damla gözyaşı vardı. Mehmet onbaşı bu manzarayı hatırlayınca tutamadı gözyaşlarını. Artık herşeyi anlamıştı. Asiye teyze oğlu Mustafa'nın yolunu gözlüyordu.
Ah ah! Yüce yaratıcı ikisinin de canını aynı zamanda almıştı...
Heyhat! Rabbim senin merhametinden sual olunmaz...
çok güzel hemde çok . tebrik ederim. ama öykülerimiz de çocuklar ölmemeli
okurken sanki bire bir yasadim...tbrkler👍
👍😥tebrıkler👍