Bir Garip Aşk Hikayesi

Henüz boşanmamış olan kadın, Hollanda sınırı yakınlarında küçük bir köyde ailesi ile birlikte yaşıyordu. Karnında taşıdığı çocuğu dünyaya getire bilmenin heyecanı içinde yaşamını devam ettiriyor, çoğu kez bu küçük köyün ormanlıklarla çevrili asfaltsız tozlu yollarında yürüyüşe çıkıyordu. Bu topraklarda çiftçiler her yıl farklı ürünü elde ediyordu, bu yılda başaklar boy vermiş, hemen kıyılarında farklı renkten çiçekleri görmek mümkündü.

Evin etrafındaki ağaçlar vişne renkli tuğlalarla örülmüş duvarı gizleyecek kadar ustalıkla dallarını uzatmıştı. Tüm köy evleri bu ağaçlarla çevrilmiş, hatta çoğunun penceresine kadar uzanan dallarda ki erikleri çocuklar koparıp yiye biliyordu. Bu tehlikeli hamleler en çokta çoğunluğunu sarışın renkli kadınların oluşturduğu anneleri rahatsız ediyordu. En ufak kıpırtıda sanki balkon yada pencereden biri düşmüşçesine panikle koşuyorlardı.

Kocasıyla şubat ayında ayrılan ve göçmen bir ailenin kızı olan hülya, hamileliğin son sürecine girmiş ve ileri yaşlarda olan ailesiyle, bahsettiğim türdeki evlerden birinde yaşıyordu. Bir akşamüzeri pencere kenarında yoldan geçen insanları izlemeye çalışıyordu, ne varki ağaçların iri yaprakları bazen buna müsaade etmiyordu. Yoldan geçen genelde evli bir çift gördüğü zaman göz perdelerine yol alan damlaları gizlemekten kaçınmıyor bazen bunları silmeye gerek bile duymadan uzun uzun insanların bu mutlu hallerini imrenerek izlemeyi tercih ediyordu. Elleri ve ayakları şişmiş; sürekli sol kaburgasına doğru sert gelen tekmeleri ağlamasına rağmen gülümseyerek karşılıyordu. çocuğunun bu hareketli halleri aslında onu mutlu kılan tek gerçekti, yalnızlığın zorlu kavgasında ilahi tanrıya sığınarak merhamet dileniyordu.

O akşamda pencere kenarında uzun süre oturduktan sonra tanrıya sığınma gereği duymuştu, ellerini havaya kaldırdığı zaman kendisi ve oğlu için dualar ediyor, bazen bunların kabül ola bilmesi için uzun süre göz yaşı döküyordu, ne var ki tüm bu yakarışlar tatmin etmeye yetmiyordu yüreğini, içinde bulunduğu durum çaresizlikten çok aslında mutsuzluğun o korkunç aynasında sürekli kendisini görüyor olmasıydı.


Kocasını her hangi bir nedenden ötürü terk etmemişti, fakat bu nedensiz ayrılış bile sürekli onda hiçe sayıldığı,sevilmediği,aldatıldığı gibi bir kadının en pratik şekilde düşüne bileceği vahşi düşünceleri doğuruyordu. Belki bunlardan birinde haklı ola bilirdi, buda kadınsız kalmış bir erkeğin en çok ihtiyaç duyduğu gerçek cinsel açlıktı, acaba bu açlığı kadınının haricinde bir başkasında doyura bilmiş miydi? Bu düşünce ne kadar saçma gelsede, uzak kalan iki varlık için en büyük gerçekti.

Şimdi size bir hikaye anlatacağım, bunu okumak istediğinizden emin olmayı çok isterdim fakat okuması gereken insanların olduğunu düşündüğüm için yazmak istiyorum..

Türkiye'nin en güzel bölgelerinden biri olan ege denizi, kıyı kentleriyle ünlüdür, bunlardan biride kuşkusuz yerli ve yabancı turistlerin özellikle İngilizlerin tercih noktası olan Aydın iline bağlı olan Didim ilçesidir.
Bu ilçenin ucuz Otellerin den birinde birkaç günlük tatile gelen genç adam, havuz başında parmağında on dan fazla yüzük olan kadına meraklı gözlerle bakmaya devam ediyordu, kadın yetmiş yaşlarında ve İngiltere'nin en kalabalık kentlerinden biri olan ?'cardif'''de kalıyordu. Diğer kadın lara göre gülümsemekten ziyade hüzünle havuz kıyısındaki limon ağacı altında olan mermer parçasına bakıyordu. Elbette ki onun bu halini birinin görmesi gayet normaldi, ve bunu gören şanslı genç daha fazla dayanamayıp bu kadının yanına yaklaştı ve sordu..

- rings are very beautiful.. ?' yüzükler çok güzel''
Are there meanings ? ?' anlam taşıyorlar mı?

Kadın bu sorunun üzerine gülümseyerek cevap verdi.
?' Yes''

Fazla bilmediği bir dil olduğu için, garsonu çağırma gereği duydu ve çağırdı.

- Bu kadının ellerindeki yüzükler çok güzel, karşı masada otururken dikaktimi çektiler, yüzüklere karşı bir hobisi mi var?

-?' Hayır efendim, ama isterseniz size anlata bilirim;''

Genç gülümsedi.

- Hay hay buyurun..

- Bu kadının ismi mary yaklaşık yedi yıldır bu otelin daimi müşterisidir, parmağındaki yüzükleri sizin gibi ilgisini çeken onlarca kişi sormuştur, fakat ben ve arkadaşlarım özelliklede mary konuşmak istememiştir, fakat bıyıklarınız dan anladığım kadarıyla ?'SOL'' kimliğe sahip olduğunuzu düşünüyorum, bu yüzdende anlatmaktan kaçınmayacağım, afedersiniz, buraya onlarca insan gelir ve genelde çoğu bizim gibi işçi tayfasıyla uğraşmaz bile, birasını,rakısını söyler havuz keyfini yapar ve akşam üzeri üç beş kuruş bahşişi masaya atar dönüp arkalarını giderler, mary'nin yüzüğünü soranlarda sadece onlardaki görsel yapının merakı ve işçiliğin önemine yönelik sorulardır, ?'ne kadar güzeller, nereden almış, işçilik harika, bu kadın salak mı'' gibi...
Kocası bundan yaklaşık üç yıl önce öldü, ona çok hayrandı, en ufak öksürükte bile koşarak bizlerden öçnce su getirirdi, yetmez çoğu defa ilaçlarını çıplak ayakla şehir merkesine gider eczaneden alırdı. Ne yazık ki onu kaybetmişti. Ondaki bu acı bir şişe kavonozla türkiye ye geri gelmişti, şu karşı lmon ağacı altında gördüğünüz mermer parçası kocasına aittir, mermerin hemen bir karış altında onun külü bulunmaktadır, ve mary her sabah kahvaltısından sonra bu limon ağacını sular ve bir süre başında göz yaşı döker, bu aşk değilde ne ola bilir sizce? Elbetteki aşktır. Ellerini süsleyen yüzükler ise 19 yıllık evliliklerinin simgesidir, kocası tüm bir yıl sonunda evlilik yıl dönümünde bir akşam yemeği sonrası, karısının parmaklarına bir yüzük takarmış, gördügünüz yüzüklerin anlamı budur efendim.. ?'

Derin bir nefes alan genç, duydukları karşısında hüzünlenmişti bir an başını çevirip kadını aradı gözleri, gördüğüne inanmamıştı!

Yetmiş yaşındaki mary kırk yaşlarında bir beyle sarmaş dolaştı, az önceki duydukları arasında müthiş bir uçurum vardı, dayanamayıp garsona sordu.

- Bu kadın neden bu beyle o halde ?
- ?' Efendim, mary yetmiş yaşından sonra kendisini bir erkeğin mutlu edeceğini düşünmeyen bir kadın, fakat onun için vazgeçilmeyen tek şey, içki ve yatağını süsleyecek birinin olmasıdır, kocasına ihanet ettiğini değil aksine mutlu ettiğini düşünür, bizce saçma ola bilir ama onun için önemli olan kocasının mutlu olmasıdır, çünkü mary hayatı boyunca yalnız uyuyamaz, kocası bu hastalığını bildiği için bir vasiyette bulunuyor, ve diyor ki; ?' ben öldükten sonra, asla yalnız uyuma mary, sevmediğin bir erkekte olsa al koynuna,dilersen bu bir kadın olsun!!'' ama bu beyi tanımıyorum otelimizin yeni müşterisi ve hiçte sevgili gibi durmuyorlar, mutlak mary onu sıcak kanlı buldu ve masasına oturdu!...



Gerçek bir hikaye'yi sizlere yazdıktan sonra, yeniden hülya'ya dönmek istiyorum, o tüm gece boyunca aldatıldığı ve kocasının bir başka insanla olduğunu düşünerek kahroldu.
Kocası ucuz bir otelin hemen karşısın daki limon ağacı altında,
titreyen elleriyle kocasına ağlayan kadını izleyerek, o gece oracıkta uyuya kaldı..

13 Temmuz 2011 7-8 dakika 26 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 13 yıl önce

    Dünyaya gelirken ağlamamızın sebebini yaşadıkça daha iyi anlıyorum hikayede adı geçen Hülyaya mı üzülmeli yoksa henüz doğmamış bebeye mi?..

    Teşekkürler emeğe yüreğe...

  • Bu öykü aslında ders niteliğinde yazılmış okuyucunun önüne konmuş her kezin bir nebze olsun kendi hayatlarından kısmen ders çıkartması gerektiğinin resmiydi aslında.. aşk sadakat gerekir evet sadakat gerekir bir kırmızı defterin sadakatı önleyecek gibi bir olguda beklenemez ... sadakat beyinde başlar itimadın ve inancı olmadıgı bir aşk saltanatıda sürdürülemez ne kadar uzak olsada yürekler bir çınar ağacının gövdesine isimlerini kazımışsa asla böylesi bir duygu selinin içinde yaşam sürdürülmeside kolay degil....hayat o kadar kısaki koca bir yaşamın satır aralarında aşk ,sevgi ve sadakat gözlerle başlar ve yüreklerde percinler kendi gelecegini.. şairim her ne kadar öykü adı altında diye ?... yazılsada bu kısa öykü aslında yüreginin içinde olan fakat mesafe olarak uzak olan birisi inşallah bunu okurda böylesi kocaman bir yüreğin ''başka bir tende '' yüreginin kadınına ihanet edemiyecek kadar erdemli ve bir o kadarda sağ duyulu oldugunu duyar.. devrimim saygılarımı bıraktım ''aslında bir garip aşk hikayesi degil'' ders niteliğindeki bir aşk hikayesi.