Bir Gün...

İstiklal Marş'ının son kez okunması ve müdürün sıcağın altında yaptığı uzun konuşmadan sonra nihayet okul kapanmıştı. Hayatının en önemli sınavını da verip tatil etmişti ağustosa kadar tüm streslerini. Eve gittiği gibi bavulunu hazırlamaya başladı genç adam bu şehirde onu bağlayan hiçbir şey yoktu zaten. Annesini de ikna etmişti yazlıkta arkadaşlarıyla beraber kalmaya. Yarın yola çıkacaklardı. Sabah yedi gibi buluştular her zaman takıldıkları parkta. Otobüs terminaline geçtiler ve on beş dakika önceden bindiler otobüse. Sonunda otobüs kalktı muavine biletleri gösterdikten sonra arkalarına yaslanıp içlerinden sevinç çığlıkları attılar. Delikanlı her zaman ki gibi taktı kulaklığını ve dalıp gitti otobüsün penceresinden. Zeki Müren'den ?Gitme Sana Muhtacım' çalıyordu kulaklarında son ses. Yaşadığı mutlu günleri ve ardından çektiği acıları düşündü genç adam. Sevgisi kadar büyüktü acısı ama bu denli yanacak kadar sevilmemişti. Zaten sadece sevmek yetmiyordu hiçbir zaman. Telefonların bile çekmediği ücra bir cafede ilk defa biri onun için ağlamıştı ve silerken gözyaşlarını seni seviyorum demişti. İnanmıştı delikanlı. İlk defa seviliyordu. Oysa onun tek bildiği sevmekti sadece sevmek işte. Kadınların timsah gözyaşlarını bir koz olarak kullandığını nereden bilecekti ki. Aynı şarkıyı başa alıp defalarca çalıyordu delikanlı. Bağıra bağıra, içli içli gitme diyordu Zeki Müren. Delikanlı susuyordu. Tıpkı aylar önce sustuğu gibi yine susuyordu. Yazdığı şiirleri mektupları ise hep denize bağışlıyordu. Deniz nasıl istifra ederse karaya tüm pislikleri, çektiği acılarda yüzüne istifra ediyordu. Her sabah sahte bir gülümseme takınsa da suratına bakan anlıyordu işte.
Muavinin bir bardak su uzatmasıyla kopabildi şarkıdan. Aşkı, yalnızlığı, özlemi tattığı şehirden uzaklaşıyordu her geçen saniye. Sanki ilmek ilmek düğümleniyordu bir şeyler içinde. Sevdiğiyle el ele göz göze gezdiği kaldırımlar kim bilir kaç kez delikanlının gözyaşlarıyla ıslandılar. Hayat çok garipti. Sözde beraber gideceklerdi yazlığa. Deniz kumsal yıldızlar ve sadece ikisi. Sabaha kadar sevişip tadını çıkaracaklardı yıllar sonra gönüllerine gelen baharın, yazın. Hepsi yalan olmuştu tabi ki. Buruşturulup atılan duyguları gibi. O günden sonra hayal kurmadı delikanlı. Zaten ne zaman hayal kursa ellerinde parçalanıyordu. Kalbinde oluşan çiziklerde cabasıydı. Çok şey öğrenmişti sevdiği kızdan. Artık kolay kolay güvenemeyecekti kimseye. Hayal kurmayacaktı.
Otobüs terminale girmişti. Kafasından geçen sayısız düşünceyi tek bir kurşunla yok edip indi otobüsten. Bavulları aldı arkadaşlarıyla birlikte. Güneşin kavurucu sıcağını ve yosun kokusunu fark edince güldü delikanlı. Hala gülebiliyordu gözünde büyüttüğü ve bir çıkmaza çevirdiği duygularına rağmen. Bir gün dedi içinden. En umut dolu cümlesi buydu delikanlının. Bir gün doğru kişi gelecek ve unutturacak bana bütün bunları. Bir gün...

26 Nisan 2009 2-3 dakika 15 öyküsü var.
Yorumlar