Bir gün Anlayacaksın 3

O gece gitmedi, evde kaldı ama yine de çocuğu görmezden geldi. Leman'ın aklında hala yüzlerce soru işareti vardı. Neden hemen söylemiyordu ne iş yaptığını? Neyi anlayacaktı yakında? Neler oluyordu?



Cebinden o kahrolası maddeyi çıkarmamıştı daha, belki de uyuşturucu ticareti yaparak zengin olmuştu. Bu korkunç bir şeydi! Çocuğunun boğazından haram lokma geçmesini istemiyordu Leman. Piyango vurmamıştı ya! Bu tepeden inme zenginliğin mutlaka makul bir açıklaması olmalıydı...



Ertesi gün evden çıkarken: ' Eşyalarını hazırla, eski mobilyalar kalsın. Yeni bir ev aldım hem de döşedim evi. Çocuğa bir bakıcı da olacak. Akşam geldiğimde hazırlanmış ol.' dedi başka açıklama yapmadan. ' Ha bu arada üç aylık birikmiş taksidi de verdim ev sahibine' diye ekleyerek çıktı evden. Leman'ın konuşmasına fırsat vermiyordu, öyle acele gelişiyordu ki her şey! Kirayı ödeyemezken nasıl ev alabilirdi! Ayrıca bakıcıya ne gerek vardı ki! Zaten çalışmıyordu, evladına bakmaktı bütün işi. ' Off! Her şey kör bir düğüm gibi ve o düğümü çözmek gerçekten de çok zor' diye düşünürken Arda geldi yanına. Kucağına aldı yavrusunu, okşadı saçlarını. Hala eksilmeyen cennet kokusunu çekti içine. ' Her şey güzel olacak oğlum' diye fısıldadı kulağına. İstemek yetersizdi bazı şeyler için. Zaman, verdiğini hemen alacak kadar aç gözlüydü, aldığını kolay kolay vermeyecek kadar da bencil...



Hazırlıklarını tamamladı Leman, pencerenin kenarına oturup dışarıyı seyretti uzun bir süre. Yağmur yağıyordu hem de öyle böyle değil, bardaktan boşalırcasına... Cama vurdukça damlalar, irkildi gür sesinden. Gök gürültüsünden korktu Arda, annesinin kucağına koştu hemen. Beraber izlemeye başladılar manzarayı. Hayat felce uğramıştı bir anda. Karşı kaldırımdan, fırtınanın gazabına uğramış bir kadın zar zor yürümeye çalışıyordu. Sanki uçuracaktı rüzgar onu. Bir anda hortum çıkacak, yutuverecekti genç kadını. Ağaçlar nasıl savruluyordu, yapraklarını saçarken dört bir yana... Sonra bir anda dindi rüzgar, kesti yağmur yağmayı. Hatta güneş açtı esrarengiz bir şekilde. Kendisini düşündü Leman. Acaba her karanlıktan sonra mutlaka aydınlık gelir miydi? Hayat da doğa gibi felce uğratırken insanın duygularını, iyileştirir miydi zamanla? Geçtiği her şeyi öper miydi zaman yoksa ezip geçer miydi paçavra gibi? Bu düşüncelerle cebelleşirken, Arda'nın sorusuyla kendisine geldi:



' Anne, bu ne?'



İşaret ettiği yere baktığında semada beliren gökkuşağını gördü.



' Onun adı gökkuşağı oğlum. Saflığı, aydınlığı ve umudu yansıtır yeryüzüne. Hadi uzat elini, tutalım onu' dedi.



İkisi de ellerini göğe uzatıp gökkuşağını yakalamış gibi sevinerek birbirlerine sarıldılar. Leman Arda'yı gıdıklarken, mutluluğa dair verdikleri poz, geçmişin karanlığında verdikleri en saf ve temiz kare olarak yerleşecekti hayat sergilerinde...



Emre geldiğinde acele etti, apar topar yeni evlerine gittiler. Evi görünce gözlerine inanamadı Leman. Havuzlu bir bahçesi vardı, ev demeye bin şahit isterdi, bu bir köşktü resmen! Üç katlı, sevimli bir yapıydı ve eşyalar da çok zevkli seçilmişti. Kendisini bu eve layık değilmiş gibi hissetti. Üzerine küçümseyerek bakması kaçmadı kocasının gözünden:' Merak etme, sana yeni giysiler aldım. Odandaki dolabında asılı hepsi.' dedi. O anı fırsat bulup sordu Leman: ' Burası çok güzel ama ben hala daha nasıl böyle bir ev alacak kadar para kazandığını anlamış değilim. Lütfen bana bir şeyler söyle. Söyle ki içim rahatlasın.'



Karşılığında aldığı yanıt ise aynı rahatlıktaydı: ' Aman be kızım, üzümünü ye bağını sorma sen de ne meraklısın! Sokağa mı attık seni! Otur işte oturduğun yerde.'



Ağzının payını almıştı Leman ve bu cevap, kocasının ona karşı sevgisizliğinin de kanıtıydı.



Taşındıktan bir hafta sonra, Emre eve bir başka adamla geldi. Leman ilk defa kocasının bir arkadaşıyla tanışacaktı, heyecanlıydı. Belki de o adamdan istediği cevapları alabilirdi. Tanışma faslından sonra Leman:' Ben size bir çay koyayım' diye kalkmaya yeltenirken tuttu kolundan Emre: 'Sen zahmet etme hayatım ben hazırlarım' diyerek mutfağa yöneldi. Şaşkındı Leman, neden bu kadar iyi davranıyordu ki kocası? 'Hayırdır inşallah' dedi içinden. Arda odasında uyuyordu, bakıcı uyutmuştu onu. Sonra adamın bakışlarını üzerinde hissedince düşünceleri silkeledi beyninden.' Efendim, demek aynı şirkette çalışıyorsunuz eşimle. Eşim bana pek anlatmaz, ne üzerineydi işiniz?' diye sorup alacağı yanıtı beklerken odaya kocası geldi, tepsideki çay bardaklarını düşürmemeye çalışarak: 'Tavşan kanı bunlar' diye övünerek servis yaptı çayları.



Yüzünde garip bir gerilim vardı Emre'nin. Rahat gibi görünse de alnındaki teri siliyordu sürekli mendiliyle. Bacakları zangır zangır titriyordu. Adam ise çok itici görünmeye başlamıştı Leman'a. Çayından birkaç yudum içti Leman sonra: ' Ben bi Arda'ya bakayım' diyerek kalkmaya çalıştı ama kocası engel oldu kalkmasına. ' Aman be Leman, uyuyan çocuğu uyandıracaksın şimdi! Otur bak ne güzel sohbet ediyoruz.' diyerek oturttu yerine. Çayından birkaç yudum daha aldı. Beyninde binlerce karınca vardı sanki, inanılmaz bir ağrı saplanmıştı başına. Sesler uğultu haline dönüşmüştü, çevresindeki eşyalar mı dönüyordu yoksa başı mı, anlayamadı. Ne olmuştu böyle birden? Kalkmaya çalıştı, yüzünü yıkayınca düzeleceğini umut ediyordu ancak kalkamadı. Hayal meyal gördü kocasının ve arkadaşlarının siluetlerini. İkisi de ayağa kalkmış, yanına doğru yaklaşıyorlardı. Endişeli görünmüyordu hiçbiri. Leman bayılmadan önce, hatırladığı tek şey kocasının son sözüydü:



' İşlem tamam dostum. Hadi hazırlan.'

27 Şubat 2013 5-6 dakika 20 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar