Bİr Kadın Bir Aşk Bİr Dram

Bir tırtılın kozasını yırtıp kelebeğe dönüşmesi gibi büyülü bir şey aşk. Tek sorun bazı kelebekler gibi bir iki haftalık ömrü olması. Hava açmıştı. Geçen pazara inat insanın iliklerine kadar işliyordu güneş. Eşofmanlarıyla çıkmıştı evden kafa dağıtacaktı. Önce fırına uğradı bir tane simit aldı. Yirmi yedi yaşına gelmişti ve hala tek kişilik bir hayatı vardı. Bazen bunalıyordu bu yüzden. Tek kişilik hayatına birilerini sıkıştırmaya çalışıyordu ve her defasında başarısız oluyordu. Kimse onun yaptığı fedakârlığı yapmamıştı bu güne dek. Hep ondan istediler hep ondan çaldılar. Aç karna bir sigara yaktı fırından çıkınca. Adımlarını hızlandırdı. Bugün işe gitmeyecekti kimseyle sözleşmemişti. Kendine ayırmıştı bu pazarı neyin telaşı vardı içinde oda anlamadı. Beyni gönlü o kadar doluydu ki adımlarını hızlandırırsa belki aklını kurcalayan şeylerden, gönlünü yakan acıdan kaçabilecekti.
Dört sene olmuştu bu şehre geleli. İlk başta güzeldi her şey. Geçmişte bırakmıştı geçmişi. Tanımadığı bir şehir tanımadığı insanlar. Artık özgürdü. İlk iki ayını iş aramakla geçirmişti. Biriktirdiği para da azalıyordu. Başvuru için bir şirkete gitmişti. Bekleme odasında üç kişi daha vardı. Aralıklarla çalan telefonlar dışında sessiz ve gergindi ortam. Mülakat için ikişerli olarak içeriye davet edileceklerdi. Yanında ki adama baktı. Siyah takım elbisesi, mavi çizgili beyaz kravatı ve pürüzsüz cildi dikkatini çekti. ?giyinmeyi biliyor' diye geçirdi içinden. Çantasından aynasını çıkarıp son kez baktı yüzüne. ?abartılı mı oldu acaba' diye düşünmeden edemedi.
Sekreter ikisini işaret edip içeriye davet etti. Adam durup önceliği kadını verdi. Sırayla özgeçmişlerini bıraktılar masaya. Daha sonra sorulan sorulara cevap verdiler kendilerince. İşin tek garip yanı ikisinin de aynı dönem aynı üniversite mezunu olmalarıydı. İkisi de halkla ilişkiler okumuştu. Ve hiç denk gelmemişlerdi ne kampüste nede sınıfta. Pazartesi sekizde gelmelerini söylemişti insan kaynakları müdürü. İkisinin de gözlerinin içi gülüyordu mutluluktan. On altı yıl okumanın karşılığını almışlardı sonunda. Binadan çıktıklarında adam ?isterseniz gideceğiniz yere kadar bırakabilirim' dedi. Kadın başını sallamakla yetindi. Arabadayken üniversiteden konu açıldı. Hocalardan sınavlardan vizelerden. Son tatil günleriydi. İki gün sonra mesaiye başlayacaklardı.
Bir kafede buldular kendilerini. Laf lafı açıyordu. Şans bu ya evleri de çok yakındı. Adam kadını bırakırken pazartesi yedi buçukta sözleştiler işe beraber gideceklerdi. Kadın her şeyin bu kadar iyi gittiğine inanamıyordu. Hem iş bulmuştu hem de yepyeni bir ilişkinin temellerini atmıştı aynı gün. Hoş adam hakkında daha hiçbir şey bilmiyordu. Parmağında yüzük yoktu evli değildi herhalde. Ama bilmiyordu işte.
Öğle araları birlikte yemek yediler. İş çıkışlarını boş vakitlerini beraber değerlendirdiler. Bu şehre geleli bir yıl olmuştu ve son yedi ay rüya gibi geliyordu kadına. Adam ailesiyle tanışmasını istiyordu artık. İlk başta istemese de kabul etti kadın. Yeni bir boyut kazanmıştı ilişkileri artık. Ulaşabileceği en büyük en yüce mutluluğa ulaştığını düşünüyordu. Tutku dolu sözler, sevişmeler bir yana. Onun yanında olmak bile heyecanlanmasına yetiyordu.
Her sabah ki gibi kapıya çıktığında gelmedi adam. Merak etti ve aradı açmadı telefonunu adam. Bir taksiye bindi ve işe gitti. Son zamanlarda hiçbir güne bu kadar kötü başlamamıştı. İş yerine gittiğinde adam yoktu. Rapor aldığını söylediler bu hafta gelmeyecekti işe. Adamın annesini aradı. Annesi ?kabakulak olduğunu ve bu yaşta ne kadar tehlikeli olduğunu söyledi'. Kadın direk kapattı telefonu ve hastaneye koşturdu. Adamın bir şeyi kalmamıştı bir iki hafta içinde atlatmıştı kabakulağı. Her şey kaldığı yerden devam ediyordu.

Ama son üç gündür bir garipti adam. Bakışları bile yetiyordu kadının anlaması için. Kadın buna aldırış etmedi. ?Anlatır nasıl olsa' diye sormadı. Soğuktu adam bir şeyler girmişti aralarına. Kadın tüm gece düşündü. Kavga bile etmemişlerdi son bir aydır. ?Başka birisi var kesin.' Diye geçirdi aklından buna kendisi bile inanamıyordu. Sonunda dayanamadı ve adamı tutup çekti bir köşeye. İş yerindekiler umurunda bile değildi. ?ne oldu neden böyle yapıyorsun, bana acı çektirmek hoşuna mı gidiyor!' diye avaz avaz bağırdı. Adam sustu sadece önüne bakıyordu. İş yerindekiler daha ne olduğunu anlayamadan gözündeki yaşlara inat koştura koştura çıktı kadın binadan. Kendini yapayalnız hissediyordu. Düşünmekten kendini alamadı. ?Neden böyle olmuştu. Neyi yanlış yapmıştı.' Yağan yağmura bıraktı gözyaşlarını. Kafasını gömdü yastığa. Uykusuz gecelerin beşiğinde bir sağa bir sola sallandı durdu.
Aradan aylar geçti her şey askıda kalmıştı resmen. Ne adam gelip kadınla konuşmuştu nede kadın gidip adamla. İçine attı kadın ne varsa, sustu. Pazartesi adamın işi bıraktığını öğrendi istifa etmişti. Bunun şokunu üstünden atamadan adamın en yakın arkadaşı geldi. Elinde bir zarf vardı. Kadının dolmuş gözlerine baktı ve bıraktı zarfı. Kadın titreyen elleriyle açtı zarfı. ? Sevgilim sen bu satırları okurken ben çoktan gitmiş olacağım' diye klasik bir cümleyle başlıyordu mektup. ? hatırlıyor musun bana çocukları ne kadar çok sevdiğini anlatırdın. Hatta geleceğini bile kurmuştun. Şu okulu bitirecek şu üniversiteden mezun olacak diye. En son geçirdiğim kabakulaktan sonra doktor bir daha çocuğumun olamayacağını söylediğinde yıkıldım. Ölmek istedim ama olmadı. Sana bunu en baştan söyleyebilirdim biliyorum. Ama senin benim için böyle bir fedakârlığı göze almanı kabullenemezdim. Daha çok gençsin birisi çıkar karşına çok istediğin çocuğunda olur. Benim adımı koyarsın belki. Seni çok seviyorum. Keşke hayatın bize neler getireceğini önceden bilebilsek. Hoşça kal...'
Kadın bu dizeleri okuduğunda beyninden vurulmuşa döndü. Ne yapacağını bilemiyordu. Gözlerinden akan yaşlarla ıslanan mektubu defalarca okudu...

18 Mart 2009 5-6 dakika 15 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar (2)
  • 15 yıl önce

    güzel ama çok uzun nasıl yazdın bunu sen?*

  • 15 yıl önce

    😂 çok basit hayal et ve dizelerin akıp gitmesine izin ver. daha da uzardı ama kısaltmak zorunda kaldım😊