Bir Kaptan Kaderi Paylaşmak

Yıl 1994 kızım iki yaşında ve oğluma hamile olduğum sene eşimin yaptığı bir lisenin inşaatı için Erzurum da bulunuyorduk... Çoruh nehrine yakın bir yerde inşaata ait su pompası bozulmuştu, eşim işçilerin bu işi beceremeyeceğini düşündüğü için, kendi yapmaya karar vermişti. Kızım ve ben nehrin karşısında bulunan bir köy kulübesinde dinleniyorduk. Arada bir kızım dışarı çıkar babasını kontrol ederdi.



İşe o kadar yoğunlaşmıştı ki, sesimizi bile zor işitiyordu... Yoldan geçen köy traktörünün içindeki yaşlı eşime yardım etmek istedi.çünkü eşim koca ağaç kütüğünü kaldırırken oldukça zorlanıyordu.Hamile olduğum için benim de yardım etmeme imkansızdı. Yaşlı adamın tüm çabalarına rağmen kütüğü kaldıramayınca eşim yaşlı adama teşekkür edip onu uğurladı. Bir taraftan kızım ve ben açıktıkça midemiz bulanıyor ve eşimin işi uzuyordu... Biraz sonra büyük bir ses duyduk ve dışarı çıktığımızda eşimin yerde yarı baygın yatıyordu. Kütük başına çarptığı için kanıyordu, kızım ve ben korkmuş, bu ıssız yerde yardım istesekte sesimizi duyuramıyorduk. Avuç avuç nehirden su taşıyarak eşimin başını ıslattık,yüzünü yıkadık. Sonunda kendine gelen eşime sarılınca bir anda hem o hem biz kendimizi daha iyi hissettik... Sonunda eşim işini bitirdi ve bize nehirden tuttuğu tatlı su balıklarını ateş yakarak üzerinde pişirdi... Hayatımda yediğim en lezzetli balıklardı diyebilirim... Onunla büyük balığı ise üçümüz paylaşmıştık.



İşine ve ailesine son derece bağlı sorumluluk sahibi bir insan olduğu için başladığı işi mutlak başarıyla bitirirdi. Aslında başaramadığı anlamadığı hiç bir iş yoktu.Girdiği bir kaç devlet ihalesine beni de götürdü. Teklifi fazla sunanların kazandıkları işi kaybettiğinde ise bizim buradan yiyecek ekmeğimiz yok demek ki derdi.



Son derece kanaatkar ve her işe emeğini yüreğini koyan becerikli, sabırlı ve çok akıllı bir insandı....
İstanbul içinde yaptığı okullarda çalışan emektar okul kantincilerinden tutunda,il dışında yaptığı okullar köprüler ve cezaevi çalışanlarına kadar hepsi kendisinden memnun ayrılır ve onun başarısını taktirle anlatırlardı... Yaptığı işlerden dolayı ekmek parası kazananlar ona sadakatla bağlı ve ona sonsuz güven beslerdi.



İşçileriyle son derece uyum içinde çalışır, işçilerin bir tahta parçasından yaptığı uyduruk bir masada kurdukları aynı sofrada, aynı kaptan onların kaderini ve yemeğini paylaşacak kadar alçak gönüllü ve dost canlısı bir adamdı...



Kendi parası olmasa bile önce sorumluluk hissettiği işçilerin parasını temin eder, kişisel harcamalarını sonra kendisi için lüzum görürdü... Yapılan haksızlığı ne kendisine ne de güçsüzün hakkı çalınan için hazmederdi. Doğru bildiğinin arkasında sonsuza kadar durur ve tespit edilen doğruyu kanıtlayana kadar o işin arkasını bırakmazdı....



Bu dünyaya böyle doğru insanlar çok nadir gelir ve o da o nadir insanlardan biriydi. Özelikleri çok fazlaydı, üstün zekası, becerisi, başarısı, el çabukluğu ve elinin işe yatkınlığı, insanların ona fazlasıyla güvenmesi için çok etkendi... İki üniversite bitirdiği halde asla bilmişlik taslamaz, her yerde tevazu gösterirdi...



Çoruh nehrindeki işi bitirdikten ve yemeğimizi yedikten sonra, kızım ve babası,15 Haziran babalar gününü ve eşimin doğum gününü Çoruh nehrinde Erzurum'un diliyle çimlenerek kutlamışlardı. O gün kendi köyüne uğramak ve akrabalarını ziyaret etmek istediğinden geç saate kadar köyde kaldık ve gece yarısı şehirdeki evimize geldik..



Evimize gelince; Üniversite öğrencisi olan bir akrabasının küçük evinde, kuru bir sedir,sedire serili pazen çiçekli bir örtü, eski tahta masanın üzerine aldığımız küçük ekran bir televizyon, bir kaç tane de ayağı sallanan eski tahta masadan ibaretti.... O kuru sedirde kızım ben ve babası yatıyorduk, mutfak tezgahın altı boş ve ipe gerili bezle çevriliydi,üzerindeki tahtadan rafta ise bir kaç kap kacak bir kaç bardak vardı..



Genelde dışarıda Erzurum'un Meşhur Çağ kebabını yesek de, evdeki kaplardan aynı yemeği paylaşmak aşkımızın en renkli en cazip tarafıydı... Şimdi diyeceksiniz ki bu kadar güçlü bir adam sizi daha kullanışlı ve daha rahat bir evde neden yaşatmadı?...



Aslında, bizi o rahatlığı sağlatacak kadar güce sahipti elbette... Ama köyden şehre her gün gelip gidemediği için şehirde ancak bu öğrenci evini tutacak kadar gücü olan akrabasının ona bir vefa borcunu ödemek istediği için, akrabasının ısrarı üzerine o evde kalmıştık... çünkü eşim bir kaç gencin üniversitede okumaları için çoğu ailelerini ikna etmiş, maddi durumları kısıtlı olanların gururunu incitmemek için yaz tatillerinde işe alarak onlara katkı sağlamıştı....



Bize gelince ister köy olsun ister şehir, ister kral dairesi olsun ister bir göz odalı ev, hiç fark etmez biz gece kalbimizi yüreğimizi ve ellerimizi birleştirdiğimiz,yün yorganın altında gayet rahattık....



Kral dairesine gelince; Devlet ihaleleri için gittiğimiz Ankara da en lüks kral dairesinde de kaldık... Ama aynı tadı inanın alamadık. İkimizinde biraz çılgın biraz deli tarafları vardı,ilişkimizde zor olduğu için, nedense hep zoru sevdik.... Lakin bizi kader ayırana kadar asla kopmamaya,ayrılmamaya kararlıydık.



O bana göre biraz zor bir adamdı,ona göre ben zor bir kadındım....Zamanla çözdük birbirimizi, zamanla daha da bağlandık... Aynı kapta aynı kaderi aynı ekmeği paylaştık...


Ve kaderin ve talihsizliğin sonucunda ise ancak ölümle ayrıldık.....


Ve hayat aslında kolayı değil zoru seçip üstesinden gelebilmek ve sorunları aşkla çözebilmektir...


Ve Ve Ve her sorunu tam çözdük derken.......


Ve aşk, şimdi her babalar gününde, bin kez ölmektir.......




Seni seviyoruz sevgili babamız....



Seni seviyorum benim babam......

15 Haziran 2014 5-6 dakika 19 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar