Bir Kış Yolculuğu
Sömestr tatiline birkaç gün vardı.Okulun hoparlöründen adımı duyduğumda şaşırmıştım.Okula arada sırada sadece babam gelirdi.Onun gelebileceği bir zaman değildi.
Gittiğimde eniştemi (halamın eşi) gördüm.Almanya'da çalışıyordu ve köyden dönerken nasıl olduysa uğramıştı.Acelesi vardı. Biraz muhabbetten sonra ayrılmak üzere hareketlendi.
Ellerini öpmek için uzandığımda,boşta kalan elimin içinde bir el , elin içinde de kağıt parçalarını hissettim.Bu durumla karşılaşan herkesin yaptığını yaptım ben de , aynı hızla cebime attım onları.
Artık bir an önce gitmeliydi , gitmeli ve hasılata bakmalıydım.Babamın o zamanlar bana bıraktığı harçlık , aylık elli liraydı.Gider gitmez elimi cebime attım.Orada tamı tamına İki yüz lira duruyordu.
Kastamonu Göl Öğretmen Lisesi'nde okuyordum.Kışın sömestr tatilinde köye gitmek de, köyden okula gelmek de bir sorundu.Şu meşhur küre henüz ısınmamıştı , kar yağdı mı insan boyunu aşardı. Daha 12-13 yaşlarındaydım.İki yüz lirayı gördüğümde ilk düşündüğüm şey ,bu kez köye giderken rahat olacağımdı.Çocuk aklı işte, paranın karı yenebileceğini düşünmüştüm.Tek bildiğim kolaylık , ilçeden taksi tutmaktı.Bu parayla da rahatça bunu yapabilirdim.
Birkaç gün sonra tatil zamanı gelmişti.Kastamonu'dan ilçeye rahatça ulaştım.Hemen Satı ağabeyi bulmalıydım.Babamla birlikte gelip gittiğimiz zamanlarda onu bulur , onun taksisini tutardık.Devrekani küçük bir ilçeydi ve bulmam zor olmadı.
-?Satı abi benim köye gitmem lazım' dedim.
-Abisinin yollar kapalı.Ama istiyorsan Çal'a kadar götürebilirim.
Çal dediği yer Devrekani- Bozkurt yolundan bizim köy yolunun ayrıldığı yerdi.Oradan köye olan mesafe de 15 km. kadar vardı.O güne kadar da o yolu hiç kullanmamıştık.Babam Bozkurt ilçesinden köye tayin olduğunda oradan eşyalarımızı atlarla taşımıştık , hatta kardeşimle beni de atın iki yanına astıkları küfelere koymuşlar , köye de öyle gitmiştik.O zamandan bu yana da 5-6 yıl geçmişti.
Devrekani'den çıkmadan önce 2-3 tane ekmek aldım.Yanımda da kocaman bir valiz.Taksiye binip Çal'a kadar gittik.İndiğim yerde civar köylerden gelip Bozkurt ya da Devrekani'ye gidecek yolcuların bekledikleri tahtadan bir kulübe vardı.Dediğim gibi kışın kasabalara ulaşmak ancak bu yolla olasıydı.Orada bekleyeceksin , yoldan geçen ne tür araç olursa durdurup bineceksin.
Selamünaleyküm diyerek içeri girdim.İçeride 4-5 kişi vardı.Bizim oralarda pek olmaz ama nedense kimse oralı olmadı.Nesin, kimsin, nerden gelip nereye gidiyorsun diye sormadılar.
Aradan birkaç dakika geçti,dışarı çıktım.Kulübenin arka tarafında derme çatma bir tuvalet var.Tuvalete girdim,başladım ağlamaya.Ne ağlama ama.Nasıl gideceğim ben ,ne yapacağım.
Geri döndüğümde muhtemelen kızaran gözlerimden ağlamış olduğumu anladıkları için sorular başladı.
-Niçin ağlıyorsun?
Ben ısrarla ağlamadığımı anlatmaya çalışıyorum.Karla yüzümü ovuşturdum gibi bir de yalan uydurdum.
-Hangi köydensin?
-Kimlerdensin?
Babamı söyledim , tanıyan olmadı.Dedemi söyledim .Yaşlı bir amca öteden seslendi:
Oğlum, deden benim ahbabımdır.Ben aha şu aşağı köydenim.Bu akşam misafir ol.Yarın gidersin.
Yok amca ben giderim dedim.
Valizimi sırtıma yükledim,ekmek poşetini elime aldım , çıktım yola.
Yol dediğim , 1-1,5 metre karlar arasında yürüyerek gelip giden köylülerin oluşturdukları kar içinde bir patika.Köy yolunu bilmiyorum ama bu izleri takip ederek gidebilirim diye düşünüyorum.Kışları akşam karanlığı erken basar , benim yola çıktığım saate bakılırsa akşama kadar ulaşma şansım oldukça zayıf.Köylerde saldırgan köpekler var , yol orman içinden geçmekte.Yürüdükçe ormanın derinliklerinden kurt ulumaları duyuyorum, ya da bütün sesler bana kurt uluması gibi geliyor.Bu tür durumlarda ne yapılır bilmiyorum ama
ben türkü söylemeyi seçiyorum.Her halde sesimi duyup yaklaşmayacaklarını düşünüyorum.
Sese yaklaşma olasılığı da olabilir ama yok , bu sese katiyen yaklaşmazlar.Türkü aralarında da yeni bir türkü aklıma gelene kadar heyyyy, hooooy gibi bilinen ve bilinmeyen bütün naralarla boşluğu doldurmaya çalışıyorum.Türkü aklıma geldiğinde yeniden başlıyorum, ama
sözlerin hepsini bilmediğimi fark ediyorum.Bazıları iki satırda , bazıları bir dörtlükte bitiyor.
Ulan diyorum okulda ezberlediğim her şiirin yanına bir de türkü ezberleseydim.
Her köy içinden geçişte ekmeğin birazı gidiyor.Bu demektir ki yüküm her köpek saldırısında biraz daha azalıyor.Bu arada da sağa sola kaçışlarda hep kara battığım için paçalardan yukarıya doğru ıslanıyorum.
Aşağılardan bir yerden gelen ezan sesini duyduğumda rahatlıyorum.Demek yolu şaşırmamışım.Bizim köyümüzün olduğu yer Yaralıgöz dağının eteklerinin karşı yakası.
Ben oraları bir ayran tasına benzetirim.Tasın yan yüzlerinde köyleri hayal edin.Dibinde de o köylerin ortak pazar yeri vardır.Pazar dediysem , büyük bir cami ,bir değirmen ,bir bakkal dükkanı, iki-üç kahvehane , bir lokantanın bulunduğu ; bunların 100 metre uzunluğunda bir yol üzerinde iki sıralı olarak dizildiği bir alan.Cuma günleri hareket vardır sadece.Herkes alışverişini yapar, Cuma namazını kılıp köyüne döner.Bu yüzden de Cuma yanı , Cami yanı diye anılır.Buradan bizim köye ulaşmak bir saat alır.
Ezan sesini duymamın ardından yarım saat kadar daha yürüdüm.Artık hedef köye ulaşmak değil , Cami yanı'na ulaşmaktı.Değirmeni bizim köyün muhtarı işletiyordu , muhtemelen orada birileri olurdu.Nihayet değirmeni gördüm.Aramızda sadece geçilecek bir dere kalmıştı.
Derenin kenarına geldiğimde suların epeyce de yükselmiş olduğunu gördüm.Üzerine bir tomruk koymuşlar , tutunmak içinde kenarına birkaç tahta parçası çakmış güya bir köprü yapmışlar.Bir suya baktım, bir köprüye .Iıııh ...ikisi de yemiyor.Sonra üstümü yokladım.
Evet belden aşağı sırılsıklam.Dere köprüden daha güvenli , daldım , yürüdüm geçtim.
Değirmende Muhtarın oğlu vardı.İçeride küçük bir odada soba gürül gürül yanıyordu.
Üzerinde de bir tencere duruyordu.Yemek saatiymiş , tenceredeki de Tarhan çorbası.
O gün, bugündür tarhana çorbasını çok seviyorum.Hele içine de ekmeği doğradım mı değme gitsin.
Not : Bu anıyı birkaç yerde anlattım.Ama anlattığım zamanların sadece birinde babam, birinde oğlum vardı.Bir daha onlardan birinin bulunduğu bir ortamda anlatmadım.Çünkü
Babam
- Bu da bir şey mi ki ! diye başlayan bir cümle kurarak kendi anılarını anlatıyor.
Oğlum :
?Baba onlar o zamanmış' diye sadece bir cümle kuruyor.
Ve ben onları tarhana çorbasından bile çok seviyorum.