Bir Kız İki Ana

Erkenden kalktı o gün Ayşe Hanım. Yanında okuyan ve öğrenimine yardımcı olduğu yeğeninin kahvaltısını hazırladı. Birlikte kahvaltıyı yapıp onu okuluna gönderdi. Kendisi de acele ile evin sabah temizliği ve işlerine koyuldu. Yoğun bir gün olacaktı bugün O'nun için. Kadınlara uygulanan şiddete karşı bir gün düzenlemişlerdi dernek olarak ve birçok kişiyi de davet etmişlerdi. Gün dolayısı ile dünyada olduğu kadar ülkemizde de çeşitli etkinlikler düzenlenmiş, toplantı ve konferanslarla topluma aydınlatıcı mesajlar verilir olmuştu bir süredir. İşte Ayşe Hanım da bu gün nedeni ile dernekteki arkadaşları ile elele vermiş, "biz ne yapabiliriz" kaygısı ile çalışmalara koyulmuş, içinde devlet erkanının da bulunacağı bir toplantı düzenlemişti. Kendisi de bir konuşma yapacaktı bu gün dolayısı ile.

Acele ile evinin işlerini tamamladı. Üzerini değiştirdi. Tüm hazırlıklarını gözden geçirip herkesten önce derneğe gitmek üzere yola koyuldu. Az sonra arkadaşları da gelmeye başladı birer birer. Nuriye'yi gördü birden. Başka bir dernekten tanıdığı ve gönüllü olarak öğrencilerin ev ödevlerine birlikte yardımcı olduğu arkadaşını. Yanında bir köylü hanım da vardı Nuriye'nin. Bir yerlerden tanıdığını düşündü bu hanımı. Ama kestiremiyordu bir türlü. Sormaya da çekinmişti nedense..Nuriye tanıştırdı onları. Meryem Hanım, yakın köylerin birinde üç çocuğu ile birlikte oturan, eşi birkaç yıl önce vefat etmiş, tek başına çalışıp çabalayan ve çocuklarını büyütmeye çalışan bir anaydı.. Köydeki küçücük arazisinde kimseye yük olmadan, hiç kimseden yardım görmeden karınca kararınca bir şeyler üretiyor, bunları ilçe pazarında satarak kendisinin ve üç yavrusunun geçimini temin ediyordu. Bununla da yetinmiyor, çiftçilikten arta kalan zamanını örgü örerek değerlendiriyor, işlediği çorap, bere, patik gibi ufak tefek şeyleri de bu tür toplantılara katılarak satmaya çalışıyordu.

Ayşe Hanım kısa sürede kaynaştı bu Anadolu kadını ile. Bir taraftan toplantının hazırlıklarını yapıyor, bir taraftan da Meryem Hanım'la sohbet ediyordu. Ağırbaşlı ve mahzun tavrının altında gizlenen bir acı vardı Meryem Hanım'ın. Bu, onun her tavrından belli oluyordu. Sohbet biraz ilerleyince anladı Meryem Hanım'ın acısını. En büyük kızı doğuştan görme engelliydi. Ancak O, bunu engel görmemiş, azim ve dirençle liseyi bitirmiş üniversite sınavlarında da tarih bölümümü kazanmıştı. Okuyordu şimdi. Ancak, gözleri görmediği için sadece duyarak öğrenmek, ve bu yolla sınavlarını başarmak zorundaydı. İşte Meryem Hanım, kızına destek olup derslerini okumak için kendisi de okuma yazma öğrenmiş, ve her gün iki saat kızına kitap okuyup not tutuyordu. Yani ilkokul mezunu bile olmadan üniversitede okuyan kızına bir nevi öğretmenlik yapıyordu..

Meryem Hanım'ın azmi duygulandırmıştı Ayşe Hanım'ı. Her sorunda olduğu gibi "ne yapabilirim' diye düşündü hemen. Ve buldu da. Çantasından bir kart çıkarıp verdi Meryem Hanım'a ve "beni yarın mutlaka ara' diye sıkı sıkıya tembih etti. Toplantı bitmiş ve herkes dağılmıştı işte. Meryem Hanım daha toplantının yarısında terketmek zorunda kalmıştı. Çünkü evde kızı onu bekliyordu ders çalışmak için. Her gün iki saat kızına vakit ayırınca doğal olarak diğer çocuklar, evin işleri ve geçimi temin etmek için ayrılan süre kısalıyordu. Bu da hayatın bütün yükünü tek başına omuzlayan bu kadının çilesini bir kat daha arttırıyor, içinden çıkılmaz hale getiriyordu. Ancak O, yine de halinden şikayet etmiyor, çocuklarının geçimi ve eğitimi için canını dişine takıp çalışıyor, didiniyor, uğraşıyordu.

Ertesi gün aradı Ayşe Hanım'ı. Ayşe Hanım hemen evine çağırdı O'nu. Hoşbeş ve kahve sohbetinden sonra Meryem Hanım'ın hüzünlü gözlerine bakarak "yarından itibaren kızına her gün iki saat ben kitap okuyup ders çalıştıracağım, sen de çocuklarınla ve evinin geçimi ile meşgul olacaksın, ayrıca kızına bizim dernekten cep harçlığı olabilecek bir de burs vereceğiz, kitap ve kırtasiye gibi ihtiyaçlarını da biz karşılayacağız, benim olmadığım yerde dernekten bir arkadaş mutlaka kızına uğrayacak ve derslerinde yardımcı olacak" dedi.

Bir an afalladı Meryem Hanım duydukları karşısında. İnanamıyordu böyle bir şeyin olacağına. Çünkü daha önce bu tür bir yardımı kızının lise arkadaşları da önermiş, ancak düzenli ve işe yarar bir getirisi olmamıştı. Ama şimdi karşısında bir lise öğrencisi değil bir anne, bir öğretmen duruyordu. Üstelik bir de burs sağlamıştı kızına. Bunun doğru olması için Tanrı'ya dua ediyor, sevincinden içi içini yiyordu adeta.. Kekeleyerek ve sevinç gözyaşlarından boğazı düğümlenerek teşekkür edebildi Ayşe Hanım'a. Yarın buluşmak üzere ayrıldı evden.

Aradan iki ay kadar zaman geçmiş ve Ayşe Hanım söz verdiği gibi her gün iki saat kızına ders vermeye çoktan başlamıştı bile. Bu sürede iki kez başka ve çok önemli bir işi için gidememiş, ancak dernekten bir arkadaşı O'nun yokluğunu hissettirmeyerek derslere devam etmişti. Bursu da almaya başlamıştı kızı. Artık ne kitap ve başka şeyler için sıkıntı çekiyor ne de cep harçlığı düşünüyordu.

Bir gün Meryem Hanım elinde bir sepetle çıkageldi Ayşe Hanım'ın evine. Köyde kendi ellleri ile ördügü bir hırka, taze köy yumurtaları, yoğurt ve bir iki kilo da peynir vardı sepette. Büyük bir şükran duygusu içinde sepeti Ayşe Hanım'a verdi ve "benim kızım ne kadar şanslı bir insanmış, iki annesi var" dedi gözlerinden yaşlar boşanırken.



AÇIKLAMA....: Öykü gerçek bir yaşamdan bir kesiti anlatmaktadır. Olayın kahramanı Ayşe Hanım bu sitede yazı ve şiirleri ile tanıdığımız bir üyedir. Kendisine sosyal sorunlara gösterdiği ilgi ve özellikle eğitim öğretim konusundaki fedakar çalışmalarından dolayı tebrik ve teşekkürlerimi ve de sonsuz saygılarımı sunuyorum.

28 Kasım 2011 5-6 dakika 14 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (2)
  • 12 yıl önce

    Bu güzel öyküyü okumak duygulandırdı beni. İnsan olmanın gereği değil midir paylaşmak? Ya da paylaşmak yalnızca bir bardak çayı, bir dilim pastayı , bir kaşık çorbayı paylaşmak demek midir? Ya hayatın zorluklarını paylaşmak ? Asıl paylaşım bu değil midir ? Kadınlarımızın dimdik ayakta durması beni umutlandırıyor gelecek güzel günler, aydınlık günler adına. Bu yolda inançla dimdik yürüyenleri alkışlıyorum. Ve çorbada bir tutam tuzu olanları da kutluyorum. Sizi de bu güzel öyküyü kaleme alıp bize okuttuğunuz için. Selam ve saygılar...

  • 12 yıl önce

    Sevgili Ayşe Sönmez Bulut arkadaşımızı 35 yıldır tanıyor olmanın büyük mutluluğu içerisinde okuduğum bu öykü aynı zman da, benim için de güzel bir armağan oldu diyebilirim. Bu güzel anının, usta kaleminizle ölümsüzleşmesi ayrı bir gurur kaynağı.

    Sonsuz teşekkürlerimle...