Bir Mevta'nın Ahret'ten İzlenimleri - 1
Sevgili okurlar, geçen gün bir rüya gördüm. ? Hayırdır inşallah !..? diyeceksiniz. Ama hayra yorulacak gibi değil; rüyamda ölmüşüm. Yani affedersiniz mevtayım. Kendi gözlerimle gördüm; gözlerimle görmesem inanmazdım.
Ölmüşüm yahu, resmen ölmüşüm. Beni musalla taşına uzatmışlar. Yuyucu eline giymiş eldivenleri, köpürterek yıkıyor. Yüzüme, gözüme basıyor sabunu. İyi ki gözüme sabun kaçıpta yakmıyor. Hemen dilimin ucuna iki dize geliyor ; ? gözleri ölülerin yanmaz / ne sabundan ne dumandan. ? Ulan, diyorum, kendi kendime, bu dizeler güzel bir şiirin başlangıcı olabilir. Yazayım bir tarafa. Ama olamaz, öldüğüm geliyor aklıma. Her neyse, unutmazsam eğer, beni mezara koyup herkesler çekildikten sonra, bolca zamanım olacak. Mezarımın duvarlarına yazıveririm.?
Efendiler, ? insan ölünce bedeni soğur, affedersiniz karnı davula döner ? derlerdi. Soğumak ne kelime, benim bedenim donmuş. Kaskatıyım resmen. Kaynar suyu döküyorlar üzerime, anında buz oluveriyor. ( hoş sağken de sırtımızın ısındığı, yüzümüzün güldüğü yoktu ya )
Musalla taşında yıkanırken şöyle bir dışarıda olan bitene göz atıyorum. Dışarıda yağmurlu bir gün. Yağmuru sevmeyen var mı? Yağmur hüzün, yağmur sevda.. Oy gülüm, canım karıcığım.. Ağlıyor arkamdan. Gözyaşları yağmura karışıyor. Siyah, uzun saçlarından yağmurlar süzülüyor. O'nu ilk yağmurlu bir günde görmüştüm. Belki yağmuru böylesine sevişim bundan.. Ben de ağlamak istiyorum, ölümüm bana da çok dokunuyor doğrusu. Ama, heyhat, ölüler ağlayamıyor da.. Sarılmak istiyorum karıma, son bir kez. Ama, yok olmuyor, ben ölüyüm.
Yıkıyorlar beni, köpürtüyorlar. Ulan ölüm ne kötüsün.. Ölüm bir son, kim ne derse desin.. Benim hanımı teselli ediyorlar ; ? Üzülme, Allah'ın sevgili bir kuluymuş ki mübarek bir günde, hem de yatağında öldü. Ya faili meçhul bir şekilde ölseydi, ya trafik kazasında ölüp parçalara bölünseydi daha mı iyiydi ? ? Ulan bak şu memleketin haline, yatağımda öldüğüm için neredeyse göbek atıp oynayacaklar. ? Yahu bu genç yaşta tahtalı köye muhtar olmuşuz. Hem hanginiz gördü Azrail'i. Failimi görmüş gibi konuşuyorsunuz.? Diye bağırdım, yada bağırdığımı zannettim. Ama kimse duymadı. Eş, dost, tanıdık benim hanıma ; ? Yenge başın sağ olsun, hep yanında olacağız, yardım edeceğiz ? türünden sözler sarfediyorlar. Onlara da ? hadi lan oradan. İlk zamanlarda üç ? beş kuruş yardım edeceksiniz, sonrada aklınıza bile gelmeyecekler, yalancılar sizi ? dedim ama onlarda duymadı.
Benim hanımı en çokta Kör Musa teselli ediyor.. Kör Musa' ki affedersiniz tam bir düzenbaz.. Hile, hurda, üç kağıt, hakyerlik her şey onda. Memlekette kim ölse, onun dul karısına yardıma koşar.. Herif hem bu halde, hem de dindarlığı kimseye bırakmaz.. Affedersiniz, el alem günde 5 öğün namaz kılsa, Musa 8 öğün namaz kılar. Bizim hanıma, ? Üzülme abla. Hasan kardeşimizi hepimiz çok severdik. Allah günahlarını affetsin. İyi insandı, hak yemezdi. Metin ol. Hayat sürüyor. Bak gençsin, güzelsin. Kendini yiyip bitirme, ölenle de ölünmüyor ki. ? diyor. Bir taraftan ha bire konuşuyor, bir taraftan da bizim hanımı aşağıdan yukarı, yukarıdan aşağı süzüyor. Bak şu namussuza, bak şu ırz düşmanına.. Biz daha defnolmadan bizimkini gözüne kestirmiş. Ben sana gününü göstermezmiyim. Ne çare, ben ölüyüm. Ölüler yürüyemiyor da. Ölmüşde olsa, kıskanmadan edemiyor insan. Serde erkeklik var yahu..
Efenim, büyük şehirlerde eş, dost, tanıdık birbirlerini ancak düğünde, cenazede filan görürler. Millet benim cenazeyi de bir fırsat bilip hoş beş ediyor, birbirlerine sarılıyorlar, birbirlerinin hatırını soruyorlar. Öldük ama, hiç olmazsa millete de bir faydamız dokundu.
Bilirsiniz düğünlerde, pasta kesilirken, görevli ? bıçak pastayı kesmiyor ? der ve sağdıçtan bahşiş ister. Beni musalla taşında yıkayan yuyucu da, yakınlarıma ? sabun köpürmüyor ? deyip, beni yarım bırakıp, usulünce bahşiş istedi. ? E yuh ulan, dedim, rüşvet buralara kadar girmiş ?
Cenazeme gelenlerin içinde borçlu olduklarım da var. Hele biri benim ölümüme çok üzülüyor. Çünkü, öldüğüm günün akşamına borcunu ödeyecektim. İçinden bana, ? Ulan tam da ölecek günü buldun. Bir gün sonra ölsen, borcunu ödeyip öyle defolsan fena mı olurdu? diye söyleniyor.
Neyse uzatmayalım, beni üç metre kefene sardılar, cenaze aracına yüklediler. Kendi kendime söylendim; ? hey dünya, hey insanlar, hey kötüler, hey hırsızlar, hey kan emiciler.. Neden tüm bunlar? Ne götürüyor insan ? ? Kimse duymadı beni. Efendim, devlet büyükleri geldiğinde bütün yolları tutan, onların konvoyuna yol açanlar, saygısızlar, biz ölülere aynı özeni göstermiyorlar. Trafik kapalı olduğu için iki kilometrelik yolu tam üç saatte gittik. Cenazeye gelenler sabırsız. Bir an önce beni defnedip, evlerine, işlerinin başına dönmek istiyorlar. Ulan, ölüde olsak, insanın gücüne gidiyor.. Geldik mezarlığa. Aman, mezarlığı da gerçek yaşama benzetmişler. Büyük şehirlerin lüks semtleri ile gecekondu semtlerini andırıyor. Kimi mezar görkemli, pırıl pırıl, üzerinde çiçekler. Kimi mezarlar toprak yığını, bakımsız, dağılmış.
Mezarım kazılmış, nemli toprak kokusu sarmış ortalığı. ? Ulan, diyorum, mezarım belli ki rutubetli. Benim bacaklarım da romatizma var. Ne halt edeceğim, bari ilaçlarımı alsaydım. ? Yine öldüğüm aklıma geliyor da rahatlıyorum. Beni getirdiler mezarın başına, kazıcı mezardan çıkmıyor. ? kazmanın ağzı kırıldı ? diyor. Bir yakınım çıkarıp ona para uzatıyor. İnanılır gibi değil, kazıcı da bahşiş istiyormuş. ? Yuh ki, ne yuh. Bu kadarı da fazla, beni götürün çöplüğe atın ? diyorum ama, nafile sesimi duyuramıyorum. Kazıcı çıktıktan sonra, dikdörtgen çukura indirdiler beni. Üzerime tahtaları dizdiler, sonra da başladılar topraklamaya. Bir güzel örttüler üstümü. Mezarı mezar yapan tümseğe toprak yetmeyince, benden önce ölmüş birinin mezarından toprak çalıp kabarttılar üstümü. O mezarda yatan komşum başladı bana sövüp, saymaya. ? Etme mezar komşum, benim suçum ne ? dedimse de, belli ki geçimsiz bir ölü, susmadı. Diğer mezar komşularım imdada yetişip, araya girdi de susturdular.
( Bakalım ahrette neler var neler.. Gelecek öykümüzde buluşmak üzere.. )
Hasan AKSOY ( Mevta )