Bu B/aşka Kahır 2

Daha çabuk sarhoş olup

geçmişi unutabilmek için tercih ediyorsam

rakıda SEK’i

Bil ki kalbim,

asi asil mutsuzluğumun öteki teki!

..........................................

Bara geldiğinde içerisinin kalabalık olduğunu gördü. Her zaman oturduğu iki kişilik masa da doluydu. Dip köşede sandalyesi duvara dönük, genelde garsonların dinlenmek ve yemek molası vermek için kullandığı, müşteriler tarafından pek tercih edilmeyen boş masaya oturdu.

Adamın geldiğini fark eden meraklı genç kız yanındaki diğer garsona, "Ben ilgilenirim" dedi.

Hemen arkasındaki masada doğum günü eğlencesi vardı. Gayrı ihtiyari

kulak kabartıp dinlemeye başladı. Erkek, hoş bir sürprizle karşılaşan sevdiği kıza, "Her şey senin mutluluğun için" diyordu.

Gözleri doldu onları dinlerken. Cebinden kâğıt ve kalemi çıkarıp üzerine, "10 yıl sonra pazar günü" yazdı.

Siparişi almak için gelen garson kızın ısrarla, "Hoş geldiniz. Nasıl yardımcı olabilirim?" sözlerini duymayacak kadar derin düşüncelere daldı.

"Beyefendi başka masalarla da ilgilenmem gerekiyor. Ama hala sizi bekliyorum!" serzenişiyle kendine gelip toparlandı.

"Affedersiniz. 50 cl lik bira istiyorum" dedi, kızın yüzüne bakmadan, önüne bıraktığı mönüyle ilgilenirmiş gibi yaparak.

Zaman ilerledikçe sadece tuvalet ihtiyacı için yerinden kalkıyor, elinden düşürmediği kalem ile kağıtlara dörtlükler yazıp buruşturup atıyordu. Düşüncelerini meze yapıp bazı şeylerden kaçmak adına sığındığı alkol, aslında ters tepki veriyor, tüm yaşadıklarını daha derinden hissettirip, ona unutmayı hatırlatıyordu.

Unutmaya çalışırken zorlanmak, bilinçaltımızda yatan, unutmak istememe mücadelesiydi belki de.

Yanında taşımanın yük olduğu telefonunu çıkartıp saate baktı. İnternete girip şehirlerarası otobüs firmasının numarasını bulup aradı. Cam kenarına rezervasyon yaptırdı.

Hesabı istemek üzereydi ki garson kız yanına gelip, bütün sempatikliğiyle "Müessesemizin ikramı" diyerek masasına bira bıraktı.

Ve ardından devam etti...

-Kontrol edin. Biranız çok soğuk değil ise size bir şey sormak istiyorum!

-Anlamadım?

-Şaşırmadım!

-Ne demek istiyorsun sen!

-Gözlerinizi kapatırsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız? Bir soru sormak istiyorum.

-Ne saçmalıyorsun! Ayrıca neden sürekli benimle uğraşıyorsun?

-Emin olun size asılmıyorum. Abartılacak bir durum yok. Sadece birkaç saniye gözlerinizi kapatacaksınız, hepsi bu. Lütfen...

-Bak genç kız, ben kobay değilim. Buraya diğerleri gibi eğlenmek için gelmediğimi anlamış olman gerek. Senin görevin servis yapmak değil mi? Ayrıca niye başka masalardaki insanlara sormuyorsun muhtemelen onlar içinde anlamsız olan sorularını?

-Hangi masadaki insanlara? Her zamanki gibi sona kalan yegâne müşterimizsiniz.

Ve emin olun anlamsız değil sorum.

Etrafına göz ucuyla bakıp kendinden başka kimsenin olmadığını gördü.

-Hesap istiyorum. Geç kalmak üzereyim.

-Nereye geç kalmak üzeresiniz bilmiyorum. Eğer soru sormama izin vermezseniz, hesap öderken pos cihazımız arızalanabilir, ya da size para üstü bulmak için vakit kaybedebiliriz!

-Kalbini kırmak istemiyorum. Gençsin ve tecrübesiz oluşuna bağlıyorum bu durumu.

Peki, daha sonra benimle uğraşmaktan vazgeçecek misin?

-Elbette. Hadi kapatın artık gözlerinizi.

- Düştüğüm şu hale bak! Al işte kapattım. Haydi sor.

-Bana, üzerimdeki kıyafetin hangi renk olduğunu söyler misiniz?

Biraz düşündükten sonra cevap verdi:

-Bilmiyorum. Tamam mı? Bitti mi?

-Hayır. Lütfen açmayın gözlerinizi. Son soru: Aylardır buraya geliyorsunuz ve bana genç kız diye hitap ediyorsunuz. Benim göğsümün üstünde yaka kartım var ve orada ismim yazılı. Hiç dikkat ettiniz mi?

-Hayır, ismini bilmiyorum.

-Şimdi sizinle neden ilgilendiğimi anladınız mı?

Ayrıca siz bakmamaya devam etseniz de ben söylemek istiyorum. Adım genç kız değil, Seda!

- Daha sonra izah et lütfen. Çünkü sorunun cevabı hayır, hiçbir şey anlamadım ve hemen gitmem gerekiyor. Kusuruma bakma, belki de alkoldendir. Neyse, bu akşam bana bira ikram ettin. Onun için de ayrıca teşekkür ederim. Ben de senden bir ricada bulunmak istiyorum.

-Sandığım kadar kaba değilmişsiniz. Elbette. Neymiş o rica?

- Mümkünse İki bira daha istiyorum.

-Servisi kapattık ama.

-Biliyorum, burada içmek için değil, yanımda bulunsun diye. Malum bu saatte alkol satışı olmuyor bayilerde.

-Anladım ama bu şekilde kabul etmezler. Bence siz hesabı ödeyip dışarıda beni bekleyin. Kendime alıyormuş gibi isteyip size getiririm.

-Ama böyle bakkal çırağından mal ister gibi seni beklemek… Ayıp olmaz mı?

-Benim egolarım yoktur. Rahat olun, dedi her zamanki gibi gülümseyerek.

Genç kızın bu kadar içten, ilgili ve sevecen davranmasının ardında bit yeniği aramak istemiyordu. Çünkü zengin değildi ve onu cezbedecek hayatı yoktu. Aralarındaki yaş farkından dolayı, aşk konusu da çok uzaktı.

Dışarı çıkıp kapının 10 metre kadar ilerisinde beklemeye başladı. Az sonra birbirine çarpıp ses çıkarmasın diye gazete kâğıtlarına sardığı biraları siyah poşete koyup yanına geldi Seda.

-Buyurun afiyet olsun, dedi kısık sesle.

-Teşekkürler genç kız. Seni de zor durumda bıraktım.

-Önemli değil. Ama artık ismimle hitap edin bana.

-Peki Seda. İçeride hesabı ödemiştim ama bunları adisyona yazmamış olmalısın. Borcum ne kadar?

-Borcunuz yok. Bu akşam bira içeceğinizi tahmin ederek ben kazanmıştım zaten.

-O ne demek? Neyi kazandın? Anlamadım!

-Gitmeliyim. İyi geceler neşesiz adam.

Kısa diyalogların kendisine iyi geldiğini hissetse de çok çabuk eski haline dönüyor, bütün iç hesaplaşmalarının sonunda yalnızlığa mağlup olup mutsuzluğa rehin veriyordu yüreğini.

Acele etmeliydi, otobüsün hareket etmesine az zaman vardı. Karşısına çıkan ilk taksiye binerek arka koltuğa oturdu. Otogara gitmek istediğini söyledi. Taksicinin araba kullanırken fark etmeyeceğini umarak biralardan birini çıkarıp gizlice yudumlamaya başladı.

Bir yanlışı başka bir yanlışla örtmeye çalışan, üzerinde eskiden kalma, "Tek kurşunla intihar etti. Aldatıldığını öğrenince sevgilisinin canına kıydı!.." haberleri taşıyan, yaşanmışlıkları tarihin unutulan sayfası, konusu güncel, siyah beyaz geçmişi olan, alkolün mahremiyetine sarılı gazete parçasına takıldı gözü. Belki de kendini çok özel sanan, kopyalarıydık birbirimizin diye düşündü. Büyük bir beklentinin acı sonuydu buruşturulup bir kenara atılmaya hazır, anlamsız içi boş hayatlarımız...

Otogara vardığında içeriye girmeden önce etrafı kontrol ettikten sonra bir çam ağacının karaltısına sokulup hızlı şekilde kalan birayı içti.

Yazıhanede rezerve ettirdiği bileti almak için işlemlerini yaptırdığı görevlinin, alaycı yüz ifadesiyle "Bu sefer kesin mi?" sorusunu cevapsız bıraktı.

Büfeye uğrayıp alışveriş yaparken, eski alışkanlığı olan puf şekerlemelerden de alıp dışarıdaki bankta oturarak beklemeye başladı. Otobüs perona gelir gelmez bindi ve koltuğuna oturdu. Hareket saatine 10 dakika vardı. Başını cama dayayıp dalgın ve anlamsızca dışarıya bakarken birkaç damla yaş süzüldü gözlerinden. O an dile gelmeyen hisler yaşadı. Adeta ruhunun derinliklerinde gizli, tek suçu parkta oynamak olan, sıra beklemeden salıncağa bindi diye kendi çocukluğunu darağacına götürüyorlardı.

Muavinin bilet kontrol uyarısıyla toparlandı. Yerinden kalkıp koltuğa şekerlemeleri bırakarak araçtan indi. Tekrar banka oturup sigara yaktı. Otobüs hareket edip geri manevra yaparak yavaş yavaş otogardan ayrılırken olması gereken yerin camına doğru bakarak sigarasından derin nefesler çekti.

Sanki bedeniyle vedalaşan ruhunu yolcu ediyordu.

Gözden kaybolana kadar bakmaya devam etti.

...................................

Sana gelirken ben

Şiirler arası yolculukların aşk molasında

Bitmeyen mesailerin duygusuzluğunu taşıyan

Uykusuz garsonların ellerinden demli bir çay içtim.

Dilinin tadını vermiyordu şeker

Ve sıcaklığını, buğusu.

Nasıl benzesin!

Zarif boynun değil miydi durgun suların kuğusu…

Sana gelirken ben

Ayaküstü yalancı sohbetlerden geçtim.

İki dakikada tüketilen kaşarlı tost,

Yan koltukta sahte, geçici bir dost…

İçimde cam kenarına hasret koridor hüzünleri

Sorsam cevaplar mıydı,

Ayrılıklardan mı beslenir şarap üzümleri?

Sana gelirken ben

Issız, keyifsiz, kafiyesiz yollardan geçtim

İsmi çoktan unutulmuş bir şairin aşk şiiri gibiydi sokaklar gece yarısı,

Kavuşmaya hasret, hece yarası!

Hüzün çökmüştü yorgun çay bahçelerine

Kim bilir gün boyu ne kadar çok dert taşıdılar.

Sımsıcak bir sevgili gibiydi, ters çevrilmiş sandalyelerin masalarla uykusu

Yardan yara almış sevdaları andırıyordu

Kepenklerini sımsıkı kapatmış dükkânların

Bir daha seversem, terk edilir miyim korkusu…

Sana gelirken ben

Defalarca ihtiyaç molası veriyordu otobüsler,

Oysa sadece sevgine ihtiyacım vardı benim.

Biraz aşk biraz da tuz çekiyordu tenim.

Ama geçecekti elbet bu hasret,

Sana kavuştuğunda yol yorgunu bedenim…

Ey gönlümün gül gülüşlü ilham perisi,

Sen bakma benim deli dolu olduğuma!

Bayram pabuçlarıyla uykuya dalmış çocuklar kadar şenim.

Sana gelirken ben, kendime uzaklaştım,

İliklerime kadar senim!

Bütün dertlere ara verdim

Aç kapıyı, sana geldim....

15 Kasım 2022 8-9 dakika 8 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar