Buse'nin Gözyaşları(69)

BUSE'NİN GÖZ YAŞLARI (69)



Resmi büyük görmek için tıklayın


Buse, birinci kemoterapinin yaratmış olduğu sıkıntılı saatleri yavaş yavaş üzerinden atmaya çalışıyordu.Beyni darmadağınıktı ama kendisini sağlıklı düşünmeye zorluyordu.İlk önceleri oğlu Tamer geldi aklına.'Yavrumu görmeyeli hayli uzun zaman oldu,kokusuna bile hasret kaldım,çocuğumun.Şimdi ne yapmakta,teyzeleriyle ve anne annesiyle nasıl?Acaba onlara alışıp da beni unuttu mu? 'diye iç geçirdi.Onu düşündükçe,kemoterapinin sonucunda ortaya çıkan sızılar,acılar vız geliyordu,kendisine..Yavrusunun yaratmış olduğu ayrılık acısı daha güçlü geliyordu,çekmekte olduğu acılara rağmen...Yavrusuna daha doyamadan ondan ayrılmak;daha zor geliyordu...Bu zora dayanmak öyle pek kolay değildi...Kocası çekip gitmişti.Hangi cehennemde olduğu umurunda bile değildi.O zaten kendi egolarına göre yaşayan farklı bir insan profili çiziyordu.

On saat sonra Buse, tekrar tecrit odasından alınıp yirmi bir nolu odasına alındı.Düne göre düşünceleri daha sağlıklı görünüyordu.Yattığı yatağından kalkıp lavaboya gitmeyi,tuvalet ihtiyacını gidermeyi düşündü.Lavaboya girdiğinde aynadaki aksinin başkasına ait olduğunu sanıp deli gibi:

- Sen de kimsin kardeş, hastaneye yeni mi yattınız? Diye kendi kendine mırıldanmaya başladı.
- Konuşmasına yanıt alamayınca sağa sola bakınmaya başladı. Tekrar karşıdaki aynaya bakıp kendi yüzüne dokunmaya başladı. Yaptığı hareketin aynısı,aynada tekrarlanmaya başladığını görünce gerçekle yüzleşmiş olduğunu kavradı.Sonra aynadaki aksini dikkatlice inceledi...'Aman Allah'ım,bu beyazlaşmış saçlar,moraran göz halkaları,zayıflamış beden,dökülen kirpiklere ve kaşlara sahip olan kadın ben miyim? Diye acıyla kıvrandı...Umutsuzluk dolu öfke içerisinde kıvranırken aynalardan intikam alma duygusuyla hepsini de bir çırpıda parçalamayı düşündü...Düşündü...Sonra da vaz geçti...İlk korku dolu heyecanını ve içsel hesaplaşmasını,duygularına hakim olarak tamamladı.Eğer,kemoterapiden çıktığım anlar da olsaydı,belki bir çılgınlık yapar;aynaları, paramparça edebilirdim diye düşündü...Aynalara son bir kez daha baktı:

- Demek ki kader de böyle olmak da varmış.Ne yapalım...Bakalım daha ne hallere düşeceğiz!..

Tuvalet ihtiyacını da karşıladıktan sonra odasına gelip, yatağının üzerinde oturdu. Ortadaki yatakta başka bir hasta, refakatçisiyle birlikte gözüne çarptı.Demek ki diğer hasta, tecrit odasındayken tahliye olmuşlardı. Hastadan fazla uyuyan refakatçisi gitmişti demek. Belleğini toparlayıp:

-Hoş geldin,abla.Geçmiş olsun.Nereden geldiniz?.. Derdiniz neydi?...

-Sağ ol bacım. Sana da geçmiş olsun. Tokat'tan geldik. Ben de rahim rahatsızlığı var.Ur mu ne var mış oramda...

- İnşallah düzelir. Bak ben de buraya sapasağlam geldim ama hasta olup çıktım. Ben de anlayamadım neyin nesi...

Buse'nin bir an yazdığı şiirler aklına geldi. Sonra yazdığı yazılar...Eğilip yatağın altındaki defterini çekip aldı.Defterin sayfalarını karıştırmaya başladı.Yine şiirlere göz gezdirdi.En son yazdığı Hastane şiirini birkaç kez okudu.Beynine ilham perilerinin geldiğini hissetti.Kalemi eline alıp,parmakları arasında hoplatmaya başladı.İlham geldiği zaman hep böyle yapardı.Hastalığında bile bu alışkanlığı silinmemişti kafasından.

AYRILIK !..

Ayrılık, geldi çattı kapıya
Davetiye çıkardı her belaya
Selam verdim, göz yaşına, acıya
Yenik düştüm, bu hayata...

Ne desem olmuyor
Her şey tersine dönüyor
Hayallerim gittikçe sönüyor
Düşmanların bedduası hep tutuyor...

Nereye gitsen Azrail hep yanımda
Melekler, kaldılar hep uzakta
Gelmezler oldular yanıma
Şimdi ölüm geldi, dayandı kapıya...

Şiirini yazarken göz yaşlarına hakim olamıyor; damlalar, yanaklarına aşağıya akıp duruyordu...

Tugay, Amasya'da ki soğuk hava deposunda beklettiği elmaları kiraladığı bir kamyona doldurmuş Ankara'ya gitme hazırlığındaydı. Her sene öyle yapardı. Elma bahçelerinde hasat ettikleri elmaları, ilerde daha iyi para edecek düşüncesiyle soğuk hava deposunda bekletip,zamanı geldiğinde de aracılara çarpılmamak düşüncesiyle elmasını arabaya yüklediği gibi Anakara'da pazarlarda ve sitelerin içerilerinde satmaya çalışıyordu.Böylece yaptığı iş biraz yorucu olmasına rağmen,mahsulünü değerinde satmanın rahatlığı içerisinde bütün yorgunluğunu unutuyordu...

- Ankara'ya gitmeden önce kesinlikle Emine'yi görmeliyim. Ablasının durumunu merak edip duruyordu. İnşallah fırsat bulursam,ablasını bulmaya çalışırım diye düşündü.Asıl şimdi Emine'yi nasıl bulacaktı.Otobüste yan yana gelirlerken varoşlardaki evinin adresini almıştı.Zaten o mahalleyi de adı gibi biliyordu.Çocukluğunda Amasya kalesini merak edip,tırmanıp duruyordu oralarda..Sokak ve ev numarası da tamamdı.Hatırladığı kadarıyla 'Kale içi Sok.No:yirmi yediydi.'

Kamyon şoförü de mahallesinden tanıdıktı. Ona tembihlemeyi düşündü:

- Ağbey, kamyonun yüklenilmesi işi bittikten sonra ben gelene kadar bekle. Ben en fazla bir saate kadar dönerim.Tamam mı ağbey?

- Tamam Tugay. Yalnız fazla gecikme ki Ankara'da ki pazarlara geç kalmayalım.

- Tamam, merak etme.

Tugay, ivedilikle varoşların mahallesini tırmanıp Kaleiçi Sokağına geldi.Kapıların numaralarını göz ucuyla takip ederek yirmi yedi numarasına takıldı.Tek katlı eski gecekondu görünümündeki evin tahta kapısının demir tokmağını, sertçe birkaç kez vurdu.Kısa bir bekleyişten sonra kucağında çocukla Emine kapıyı araladı.Aralar aralamaz da hayretler içerisinde kaldı:

- Aaaa!...Tugay,hoş geldin.Kapıda dinelip durma.İçeri girsene...

-Emine,çok acelem var.Bugün Ankara'ya elma götürecem.Otobüste söylediklerin aklıma geldi de onun için yanına geldim.Hazır gitmişken belki ablanı bulabilirim orada.Bana adresini verme imkanın var mı?

- Tabi vereyim.İbn-i Sina hastanesi Hematoloji Bölümünde.Yalnız hangi oda da yattığını bilmiyorum.Ablamın adı :Buse Yiğit.

-Bu kadar açık adres ve bilgi yeter. İnşallah Buse'yi bulurum...




( DEVAM EDECEK)

27 Aralık 2009 5-6 dakika 103 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar