Buzdan Kılıç-3
Önümüze izlememiz için konulmuş tiyatroyu reddedip dışarı çıktım. Mimik delisi yüzüm benden izin almadan uzaklardaki ışıkların hikâyesine uğradı. Körfezin kımıldayan sularında herhangi biri var gücüyle yalnızlığı yeniden icat etmek için uğraşıyordu. İlgilenmedim.
Ne körfez, ne ışıklar ne de herhangi biri yoktu aslında orada.
Hayal gücümün oruspuluğu her şey.
Elimi hayatın cebine soktum. İçinde sadece bir şehir içi minibüsü vardı. Nerdeyse kalkmak üzereydi. Az ilerde bir çöp kamyonu oturmuş çay içiyordu onuruyla oynanmış bir kaldırımda. Yürümeye devam ettim, susacak çok şeyim vardı. Senfoni yağıyordu gecenin ağzından.
Sayfalara dönüşmeyi bekleyen işaretler sinek gibi ısırıyor etimi. Bu sayfalar bir tokada surat olma ihtimalini bilerek hazırlanıyor. Sivilcesiz harfler anarşist bir örgüt kurmuş, burjuvanın ziline basıp basıp kaçıyor. Kapıya çıkanlar karşılarında yalnız beni görüyor ve örümcekmişim gibi yüzüme bakıp küfrediyorlar.
Gezegenin sağlığı bozuk. Üç adet şiiri bir ağrıkesiciyle içiyorum. Baş ağrılarım noktalama işaretlerini ciddiye almıyor bu saatlerde. Beynime yerleşen matbaacılar topladıkları bütün harflere jogging yaptırıyor kalbimin koşu pistinde.
Ey huzursuzluk, seni şınav çekerek unutabilir miyim?
Durdurulmuş bir zaman dilimindeyiz ve burası dünyanın koltuk altı.
Oynak kan; damar taklidi yapan hortumların içinde tribüne oynuyor.
O sırada bir köpeğe mavi ismini veriyorum kimseye sezdirmeden. Mavi, tutuklanma sebebidir bazı caddelerde. Örneğin deniz bile yeşildir orada, hiçbir mavi balık olmaz içinde. Sevgilim gözlerini siyaha boyamıştır oradan geçerken. Mavi bazı ruhsuzlar için sadece bir renktir boyalı kalemlerin çizdiği. Bazı ölüler için anlam deposu ki onlar sadece bedenen ölmüşlerdir.
Selim'in meyhanesine uğruyorum birkaç kadeh hiçki için. Selim, uzaktan akrabam olur. Öncesinde dini bir cemaat üyesiydi. Kutsal kitabı en az yirmi kez hatim etmiştir. Sonra ne olduysa gece âlemine ruhunu sattı. Şimdi büyük bir meyhanesi, bir karısı, üç metresi var, bir de cebinde hazır bulundurduğu viagra kutusu. Selim, masamda bana hep çift kişilik servis açardı, yanımdaki öteki'yi hiç unutmazdı. Sonra kalkıp, umutları dökülmüş evlere giderdim oradan.
Rüzgârdan öç almak için gidenlerin yerine boşluk yerleştirildi. Huzursuzluğun lanetine saygı duyun. Üşümek saklanamaz ey yüce yalancı. Antitezlerimle üşüyorum kapalı havalarda.
Ey seçilmiş acı, biraz zaman ver, şiir hemen yok edilemiyor. Korolar ve tragedyalar arasındaki bağı çözmek için uğraşıyorum. Tragedya nasıl beslenir, nerde yaşar? Bunu düşünmeliyiz.
Bilginin mirasıdır bu saçılış serüveni. Ve kederin kimsesi yoktur bazı hayallerde. Mutsuzluğun allak bullak eden burgacından korkuyla kaçışan zerreler atom çöplüğüdür. Toplum, uyumak için yastık olarak kullanır onu.
Bir şarkının kendini hızla giden kalbimin önüne aniden atması.
Tesadüf müdür?
Saygıdeğer yavru; kötülüğün doğum gününde tavrın önlenemez dokunuşuyla düşüncelerin savaş alanına çeker ayaklarını. Ayakların idmansızdır. Üstünde fillerin oynadığı çimenler aşkına söyleyin; hüzün kireçlenmesi bir doğa olayı mıdır?
Varoluş uçurumu; kırılmayla henüz tanışmamış bir fincan.
Sonu kanla biten davranış cıvıltısı.
Sanat; bir kadının kalçalarını kamburuyla oyup heykel yapma girişimidir. İçsel yolculuklarda yol kenarlarına başını uzatan yaban otlarının listelenme isteği. İsteği taşıyan sesler nöronlardan oluşmuştur.
Defneyle yaklaşmıştım kulak-memelerinizdeki sağır bahçeye. Maskeleriniz bayram yapıyordu. Döndünüz ve bana sabahın dördü gibi baktınız. Organlarınızı ayıklayın felsefeden.
Isıtmayan yalancı güneş boyanın yamulmasıdır. Ağaç adam, gerçeğin kanattığı fırlatılmış sözcük. Alıntı yapmayın. Canı yanıyor tahtanın. Şair de bir ağaç adamdır, gövdesine çakılan çivilerin dibinden kanamaya başlar. İnsan haritaları böyle oluşur ve sofraya bir cebinde Euro bir cebinde cinayetle oturur tabutalizm.
Çağın kucağına oturmuşların altından tünel kazarak ilerliyorum. Öfkem, çılgın bulutları dansa kaldırıyor kendi mekânlarında. Tanrı o yüzden teknik takibe almış ruhumdaki asiyi. Önemsendiğimi hissediyorum.
Onlar ki, kapandıkları insansız odalarda küçük çukurlarına yumulup böğüre böğüre şiir öksürüyor ve alıntı yapmakla geçiriyorlar günlerini. Kendince kutsallaşıyorlar çölümsü yüreklerinde. Sözcükleri bile dublör kullanıyor.
En katıksız gerçeküstücü hareket elde tabanca sokağa çıkıp kalabalığa olabildiğince ateş etmektir demiş Breton. Oysa gerçeğin ne altında ne üstündeyiz. Ve o kalabalık nefretini mermi yapıp bize sürekli ateş ediyor.
Tek yapabildiğimse dönüp o kalabalığa; en iyi atışınız bu mu, ha?
Diyebilmek.
Çünkü bilginin laneti korkuyu yenmeye yetmese bile,
İnanca ve hislere dik durmayı öğretir.
Gece uzun olduğu için bir düş daha ekleyip tren mezarlığına yolluyorum gitmek duygusunu. Kalıyorum ortasında ıssızlığın. Kalmak, kavgadır.
(16 Ağustos 2012)



kutlarım harika bir yazıydı 👍 saygılar
Akdeniz, seni okumak büyük keyif... tebrikler 👧👧