Cankız ve Kör Adam

Hayal gücümün en saf yollardan geçen yolculuklarını sırtlamalıydım..kalemim ve sen..beni sayma ben zaten hiçbir öyküde kahraman olmadım..geçmişte kaldım adımlarım o kadar yavaş ve o kadar yorgundu ki bedenim, hiçbir öykünün ardından koşamıyordum..inisiyatifime bırakılmış tek bir cümle yoktu yalnızlığımı avutacak..kırmızı baslıklı kızın öldüğü, pamuk prensesin yaslı bir cadıya dönüşüp yedi cüceleri bıçakladığı, fareli köyün kavalcısının fare zehri içerek intihar ettiği şimdiki zamanlarda çocuklara hiç inanmayacakları toz pembe öyküleri ardıma alıp yeni bir öyküde kaybolmak istiyorum.? ben dilenirken kanla karışık gözyaşlarında boğulmak soluksuz kalmak..susmakta bir devrimdi biliyorum?Hani masal kendini anlatır demiş masal?ben şimdi hangi masalda kendimden geçerken seni anlatabilirim..ve seni hangi karşılıksız satıra sığdırabilirim sen olmadan...

biliyorum bir yerlerde gözlerimin görmedigi bir yerlerde bana bakıyorsun ve nerde tükeneceğimi, hangi öyküde ölecegimide biliyorsun ve dokunsan tanrılaşacak tüm tüm öyküler ve kendinden geçen bir avuç dolusu masal akacak gözyaşlarından yerlere ne kül kedisi bal kabağına yetişecek nede deniz kızı karaya vuracak.

soytarısı olmayan krallıklarda, gülüşlerin zindanlarda işkence gördüğü ve arenalarda aslanların önüne insanların atıldığı, göz yaşların kırık bir tabure ile asıldıgı masallarda kaybolmak,? izimi ve izimden kendimi bulmak için ardımdan bıraktığım, ekmek kırıntılarını akbabalara yem verdiğim bir masalda, zamansız bir kahramanın umutlarını kefenleyip tabutlaştırdığı bir masala hükmetmek geçer düşlerimin kıyısından?

ve kalemime kör adam ile can kızın masalı düşer.

Cankız gece kadar siyahtı, ve gece kadar yalnız..Gözlerinde saklıydı asi bir çoçuk gülüşü. Elleri terliyordu bedeni titrerken.Ölü düşlerin limanında üşüyordu..Akrep pas tutmuş zehirini yelkovan geride bıraktığı geçmişini kusuyordu, gecenin kör saatinde düşlerine..dipsiz kuyulara sıkışmıştı çığlıkları,koynunda saklardı ölümü. tek dostu düş perileriydi ta ki kör adamı görene kadar?kör adam kalemimin saltanat sürdüğü bir yalnızlığı barındırıyordu, lehçesinde kırık dökük kelimeleri bir bir onarıp, bir sevda çiziyordu tüm aşk'a adanmış intiharlara inat..ıslak elleriyle kazırken geçmişini, küllükte can çekişen izmaritlere ağlamayı öğretiyordu..oysaki kendi küllerini çoktan savurmuştu hüzün kokan yedi tepeye bu yüzden gece ağlıyordu ve sus intiharlar gömüyordu içindeki mezara,?ve birgün kader yollarını kesiştirdi. bakırdan işlemeli kapıları olan küçük bir köyde,küçük taburelere oturan büyük insanların oldugu,güneşin heyecandan soluksuz kaldığı ışığının altında, gözlerine hükmedemeden yenik düştüler aşk denen masalların maskeli katiline..

Kaçış yoktu!!

birbirlerini gözlerinin ardına sakladıgı yalnızlıktan yakalamışlardı ve artık tüm çıglıklarını sessiz bir şekilde haykırdılar gözlerinden yüreklerine..

Sualsiz bir sevdaya yelken açtılar, geçmişin geç kalınmış azgın dalgalarını düşünmeden, hapsettiler kendini aşk?a ve aşk?a adanmışlıklara..zaman geçmek bilmiyordu..

Şimdi masalın intihar saati gökyüzünde asılı. Ve bu aşkı barındıran tüm şehir suçsuz, parçalanma zamanıydı yalnızlıklara eşdeğer bu sürgün gözlerde.gökkuşağının gri tonlarında yağmur yüklü bulutlarda sevişmelere küsmeli ve kadere inat sevmeliydiler birbirlerini....Kör adam gözlerine körlüğü veren can kızın avuçlarına yüreğini bağışlamıştı kirpiklerine asılı ilk daha ilk bakışında sevmişti onu hem çok?zaman çaresizliklerin içerisinde çaresiz bırakmıştı onları ve gitme zamanıydı gözlerinden uzaga, ayrılık vakti gelmişti. kör adam cankızın ardından bakarken, uzaklaştığı her kilometre taşına bir parçasını savurdu. biliyordu gittiği yerde ondan geriye hiçbir şey kalmayacaktı belki.. belki bir daha görmeyecekti, manasız bir çığlık düğümlendi boğazına, bu zamansız gidişten sonra kalem kırılmalı,Denizler durulmalıydı.Bu ayrılığı sonbahar yaprakları uğurlamalı tek tek solarak..

Savurmalıydı uzaklara ruhsuz bir ceset gibi emanet bırakılan gözleri..kör adam yine yalnız kalmıştı.sanki bir rüyanın musalla taşında duasız terk edilmişti duasız ve mezarsız.. ve artık cankız sesini haram kılmıştı kör adama ve gözlerini.. kör adam umutlarını beslerken zamansız güneşsiz karanlığa mahkum kentinde?birgün can kız çıkıp gelmişti.elinde kilitli bir sandık ile günbatımına sakladığı umutlarımını bir bir kurşuna dizerek ve sustu bir vapur dolusu çıglıklarını içine atarak gelmişti...sandıgı kör adama uzattı ve gözlerine bakarak almasını söyledi..sandıgı aldı.. -'ya kilit 'dedi kör adam. -cankız;' bu sandıgın içersindeki denizin mavilerinde bir çoçuk gülüyor dalıp giderken geçmişine, ve sen bukadar imkansızlıkların içersinde kör ve aşk için hayata bu kadar kayıtsız kalmışken hangi kilit beni açar sana.' dedi ve kilidin onda kalacagını söyledi..ve kör adama bakarak 'şimdi git! ne zaman geçmişindeki yasak meyvaları toplarsan heybene, bir orman sessizliginde gel! o zman sandıgı birlikte açarız'..can kız gitmeden bir kelime düşmeliydi gelişlere sürgün,siyah kefene sarılı can kızın dudaklarından, kulağının örsünde can vermeliydi ölüm..Artık geriye kalan bir tek kelime..sustu?.kör adam ise soluksuz anlatıyordu can kıza yoklugunu, ne kadar özledigini ve gözlerini?. hangi öykü yalnız bir kahramanı sahiplenmiş ve hangi masal tek kişilik yaşanmıştı ki bu kadar susmak düşmüştü can kızın yüregine. susmakta bir devrimdi biliyordu. ve susmalıydı, susmanın bu kadar acı veregini bilmeden kör adama..artık masal faili meçhul bir cinayeti işliyordu. hicranla vuran dalgalara tel tel bırakıyordu acizligini, ilaçlı sabahlara gözünü açan bir yar/dı artık. ve körlük bagışlanmıştı kör adamın gören gözlerine ondan hediye..bir ses/sizlik, bin sensizlik bırakmıştı avuçlarına.ve gitti,giderken hiçbir sıgınaga sıgmayan, ölümüne eşdeger birde soluksuz kaçışını bıraktı ve kör adam bunca yıkıma rağmen masalından bir öykü çıkarmaya çalışıyordu..elinde ondan geriye kilitli bir sandık ve artık can kız yoktu ve kör adam bitmeyen geceleri bitiriyordu. yarım kalmış bir hamlet repligine prangalıyordu söylemeye cesaret edemedigi sözlerini. gündüzden biriktirdigi düşlerini salıyordu geceye..yaşamak iltica etmiş iken uzagına can kızı... üşüyen düşlerinin üstünü örtüyordu yas tutan elleriyle. her soluguna bir sevda sözü düşürüyordu..Ve o bunları duymuyordu..can kız yoktu.. ve bir daha görmecekti onu, sandıkta saklıydı cankız.. kör adam bu sessizliğe inat küçük umutlarla besliyordu can kızın olmadığı gecelerini. can kızın emanet bıraktıgı sandıgı karşına alıp, elindeki kitabın kör sayfalarından, her gece bir öykü okurdu. Hiçbir öykü bu kadar canını yakmamıştı gecenin.Ve hiçbir sevda bu kadar yakışmamıştı geceye.. kendinde saklıydı can kız, yalnızlığını şereflendiriyordu, ondan aldıklarını görmeden, bir dua gibi yükseldi kör adamın dilinden düşürmediği bir dua gibi.... kanadı kırık masal yarım kalmıştı mutlu sonlardan uzak..böyle bitmemeliydi, gökten elma düşmeliydi taş yerine.. develerin tellal olmadan çıgrından çıktığı ve susuz kalan çöllerin çatlamış dudaklarından serapların çağladığı bir masal.ve bu masalın enkazından kalan iki yıkık şehrin savaş meydanlarda gözlerinin yere aktıgı, birbirinden ayrı iki yorgun savaşçı geçmişinden kurtulamadı?

Sandık/masal/cankız/kör adam/olmuştu?

artık hiç bir masal sıgmıyor yüregime,suretime yapışan masal kahramanlarının tebessümü bile kalmadı. yel degirmenlerine savuruyorum aşktan yoksun soluksuz nefesimi. artık geriye ne bir masal ne bir öykü kalıyor,ne cankız ne de kör adam...

her masal kendini anlatır demiş masal/cı....

29 Temmuz 2008 7-8 dakika 3 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar