Çarpan Araba mıydı Mutluluk mu

Güzel bir bahar günü, aynı saatte kalkıyorum, aynı saatte işime gitmek için yola çıkıyorum. Caddeler aynı, gideceğim yol güzergahı aynı, bazen aynı insanları görüyorum trafik ışıklarında, benzerlikler dışında alabildiğine bir koşuşturma. Bugün farklı bir gün trafik her gün olduğu gibi akmıyor. Kavşağa yakın bir yerde birbirine çarpmış iki araç, sürücüleri az sonra kavga edecekler diyorum, levyeler, yumruklar sopalar havada uçuşacak, bizim milletimizin adetidir kaza sonrası mutlaka kavga ederler. Yanıltıyorlar beni, şaşkınlığımdan ağzımı ekmek fırını kadar açıyorum. Evraklarını çıkarıyorlar, araçlarını sağa çekiyorlar gülerek tutanakları tanzim ediyorlar. Şaşkınım dedim ya, acaba uyku mahmuru ülke sınırlarını aşıp Avrupa'nın bir kentine mi geldim? Yoluma devam ediyorum, trafik lambalarına geliyorum kırmızı ışıkta duruyorum. Birden acı bir fren sesi, şiddetli bir çarpma sonrası arabamın bagajının yarısına kadar giren bir araç.





Gülme komşuna gelir başına. Sendeleme sonrası aracımdan iniyorum. Araç sürücüsü eğilmiş torpido gözünü karıştırıyor. ''Eyvah'' diyorum, levye veya sopası yok silah arıyor. Torpido güzünden aldığı bir tomar evrakla aracından inip gülümseyerek yanıma geliyor. ''Geçmiş olsun, özür dilerim, benim hatam''. Olayın etkisinden kurtuldum da adamın samimi ifadeleri, tebessümlü yüzü benim şaşkınlığımı arttırıyor. Elinde cep telefonu resimleri çekiyor. ''Yapacak bir şey yok, oldu bir kere. Benim dalgınlığım. Trafiğin akımını sağlayalım araçlarımızı müsait bir yere çekelim. Sigortacımı aradım oda geliyor, aracınızı servise çektiririm. Size kasko bir araç temin edecek. Bu benim kartım bir aksilik olursa beni arayın lütfen.''




''Olamaz'' diye haykırmak istiyorum. Rüyamda görsem inanamayacağım bir yaklaşım. Aracımdan özel eşyalarımı çantama koyup, ayrılıyorum. Şaşkın gülüşler, uzun adımlar, belirsiz düşünceler, hayret mimiklerim, yürüyorum. Birkaç dakika sonra, raylı sistem metro istasyonuna geliyorum. Uzun yıllar sonra ilk kez toplu taşıma aracına bineceğim. Biletimi alıp istasyona iniyorum, bir banka oturup yeşil renkli uzun aracın gelmesini bekliyorum. Aklımda arabam, arabama çarpan adam, etrafımdaki kalabalık. Kalabalık arasında bana alıcı gözle bakan kara yağız genç bir delikanlı... Birine benzetti diyorum, gözlerimi kaçırıyorum. Tekrar göz göze geliyoruz, koşarcasına yanıma geliyor. ''Zafer amca!'' Birden boynuma sarılıyor, kucaklıyor. ''Ben Cabbar, Yalova'dan.''




14 yıl önce tanımıştım. 13 yaşlarında kömür karası gözleri, siyah dik saçları, elinde fırçası, ayakkabı boyacısı Cabbar'ı. Babasını kaybetmişti. Annesi evlere temizliğe giderdi. Evin geçimine katkıda bulunmak için Cabbar da ayakkabı boyacılığı yapardı. ilk okulu bitirmiş, orta okula gidememişti. Kendisi zeki bir çocuktu. Esnaf olan arkadaşlarımın maddi yardımları ile onu orta okula kayıt ettirmiş eğitim giderlerini üstlenip, hafta sonları hariç ayakkabı boyacılığı yapmama sözü almıştık. Derslerinde başarılı olan Cabbar'la her gün görüşüyorduk. Tabi 1999 yılı Marmara depremine kadar. Depremde evleri yıkılmış kendilerine bir şey olmamıştı. En son yakınlarının yanına gittiklerini, kenti terk ettiklerini öğrenmiştim. Cabbar'ın gözlerine doyumsuzca baktım, tekrar kucakladım.




'Neler yapıyorsun Cabbar'
'Uludağ üniversitesi tıp fakültesi son sınıftayım, okuyorum. Senin sayende Zafer amca, okumam için verdiğin emeği, gösterdiğin gayreti hiç unutamadım, sana ulaşmak için çok uğraştım, emekli olup başka bir kentte yerleşmişsin.'




Şaşkınlığım mutluluğumla perçinleşiyor duygusallığım gözpınarlarımla bütünleşiyordu, küçük Cabbar'a doktor Cabbar demenin onuru göz bebeklerimden belli oluyordu. Birlikte raylı sisteme bindik, geçmişten konuştuk, dertleştik. İneceğim istasyona gelince birbirimizin telefon numaralarını aldık, en yakın zamanda görüşmek üzere diyerek kucaklaşıp ayrıldık. Attığım her adımda Cabbar vardı, birde arabama arkadan çarpan bey...Verdiği kartvizitindeki telefon numarasını çevirdim, bugün bana çarpmanız beni çok mutlu etti dedim, kaza sebebi ile aklımı kaybettiğimi sanmış olacak ki; 'bir doktora gidin, sarsıntı geçirdiniz' dedi. Güldüm, doktora gitmeme gerek yok doktor ayağıma geldi diyerek telefonumu kapattım.

İşte yaşam anlarla değişiyor. Bir trafik kazası; geçmişimi, mutluluğumu, huzurumu getirdi.

25 Mayıs 2010 4-5 dakika 14 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (1)
  • 10 yıl önce

    Üç yıl gibi uzun bir aradan sonra umarım yeni hikayelerinizle Şiirkoliğe kendine özgü kalemizle yeni bir renk ve desen katarsınız....

    Ve Şiirkolik ailesi gördüğümüz gibi değerli kalemin farkında ve gereken mükafatı vermekte...tebrikler.......😙😙