Çay Var İçersen 1

Benim güzel çocukluğum. Şimdi hangi sokakları koşmaktasın kim bilir?

Birbirlerine tanımsızlaşmış insanlar şehrinin başımdan ve yanı başımdan eksik olmayan hüzünleriyle oturmaktayız geçmişin terasında. Yıldızlar takıyoruz yıllara... Evlerin bir örnek dizilişleri sanki yaşayıcılarının türlü sızılarını örtecek ?'miş gibi'' yapmakta. Pencerelerinden sızan ışığın gözyaşlarının perdesizliği hep bilindiği gibi.


Deniz güzel, kafam güzel, dalgalar mutedilken, ne etken-ne edilgen
-Ellerindeki örümcek ağlarını iyotla temizleyelim mi? (Belki bir masaldan kaçan denizkızlarının gülüşleri belki de dalgaların sesi)
Parmaklarıma mazinin mavisinden döküp döküp karanlığa kaçıyorlar.


Çokça soru işareti tutturulmuş yakama, verilerini tarasa zihnim, bulsa mesela; zamanın tortu-su su mudur? Duru sular akacak yol olarak gözleri mi bulur? Keşke diyorum ?'vaktiyle''nin ört pasında kaybolan memleketim bu gece pırıl pırıl gelse ve keşke o türküyü bir kerecik daha dinleyebilsem kurabiyeci dedemden;

?'Denizin dibinde Hatçam, demirden evler
Ak gerdan altında aman çiftedir benler''

Ahh gönül nice zamandır cümle gönüllerden ıraksamaktasın, bilmem farkında mısın?


Birazdan siyah tayyörlü yalnızlığım, konuk ettiği anılara --ölmüşlerin hologramları eşliğinde, şarkılar söyleyerek en sahici gülüşlerinden ikram edecek. Sonra siyah beyaz fotoğraflarda pozitif yanıyla poz verecek ruhum. Geliniz tek yaşamalık an'lar, şöyle kalemimin göreceği yerlerde durunuz ki -sizlere ömür, mutluluğa satır satır ''iç'ler geçireyim.

Cümle alem dedemlerin yanında huzurla geçirdiğim son yaza gidelim diyeydi tüm bu girizgah. Rıza dayımın başına o melun taşın henüz dikilmediği yaz'ı yazmak olsun dedimdi gecenin avuntusu..

Giritli Mahallesi'ndeki küçük evin önünden akan cadde, sonsuza gitmek niyetiyle başlardı tıpkı çocukluğum gibi. Derken yol sebze meyve hal'ine kırılırdı. Çocukluğum mu? Tüm dünya çocukları tarafından hala yaşatılmakta.Trafik o yıllara göre oldukça yoğundu. Bu yüzden arabaların sığamadığı dar sokaklarda kurgulanan kısa filmin senaristiydim ben..

Henüz tatilimin ilk günleriydi... Bir yıl sonra aynı ayda yani Haziran 1978'de, 12 Eylül öncesi dönemin ?incir çekirdekli - çatışmalarının birinde kurşunlanarak öldürülen Rıza dayım capcanlıydı. Pastaneyi açmış, dedemle birlikte dondurmalar, sakızlı kurabiyeler satmaya başlamıştı. Hayatını kaybettiğinde yirmi beş yaşında olduğuna göre o yaz yirmi dördündeydi. Anneannemin tıpkı annemi anımsatan, ?'çöpü götür'', ?'kahvaltını bitir'' direktiflerinden hızla kaçabilmenin tek yolu evin hemen alt katında olan ve bir çocuk için tükenmez ganimetleri bulunan pastane'mize sığınmaktı. Gece boyu tatlılar hazırlayan Aslan dedem ?'şekerleme'' için eve geldiğinde, dahiyane ?toz olma' tekniklerimle soluğu dükkanda alırdım... Sinirli bir insandı dayım, ?korkmak ve sevmek zorunlu' gibi... Lakin şeffaf ruhlu, düpedüz kalpli ve tertemiz yüzlüydü... Kapıda biraz beklerdim. Beni görür yanıma gelirse ne ala. Hele bir de kucaklayıp ensesine bindirirse... Ahh ahh görmeliydiniz ne kadar yüksekte ve ne kadar da uzundum ben yedi yaşında..

Anılar şaşırtıcı tepkiler verdirebilir insana. Yıllar sonra, kurabiye yerken, çocukluğumu anımsatan ufacık bir tatla dayanılmaz bir acı hissedip ağlayışım gibi. Yalnızca şişeleri benziyor diye onlarca gazoz alışım, o gazozları içerken belki şundan, belki bundan ama sonunda sahiden sarhoş oluşum gibi.

İnsan neden hep anılarla azizdir?

Rıza dayım, üzerinde -dans eden bir çift- figürünün resmedildiği gazoz şişesinin kapağını ?'flappsssss'' diye açarak, serpme börekli kahvaltımı pastanenin salonunda hep aynı masaya servis ederdi. Bir yandan gelen müşterilerle ilgilenirdi bir yandan da benimle. Sırf ilgisi sona ermesin diye O doyduğuma karar verinceye kadar uzattığı her lokmayı itirazsız yerdim.

Günlerden bir gün, --daima ilk hatırıma gelen çilli yüzüdür- kötü giyinmiş bir çocuk önce pastanenin önündeki sebilden su içti ve çekinerek içeri girip vantilatöre yakın masanın yol tarafına oturdu.
-Bir bardak çay versene ağabey
Rıza dayım adeta kızar gibi;
-Bu sıcakta ne çayı oğlum gazoz var, limonata var..
-Tamam gazoz olsun.
-Sıpacık hadi bakalım sen eve git, nenenin yanına..
(Bana bu şekilde hitap etmesinden hiç hoşlanmazdım ya neyse)

Zaman tüm yaz boyu tekrarlanan sahneyi oynamak zamanıydı... Nazikçe pastaneden kovulduğum her kahve-altının sonunda dükkanın-üstüne doğrulurdu yolum yani pek bir anlaştığım anneannemin himayesine teslim olurdum...

Öğleden sonra üç kişiden oluşan aile heyetinden, bin bir güçlükle alınmış izinle sokağa çıkmış, kız kıza beş taş, kız erkek karışık yakan top derken, oyun dışı kalmış bir kenarda oturuyordum ki;
-Top değmedi ki aslında, kandırdılar seni sıpacık
-Yaa öyle demesene..
Sabah pastaneye gelen çilli çocuk yanıma oturuverdi.
-Adım Deniz
-Ben Can. .
Gerçeklerin iç yüzlere bir türlü saklanamadığı çocukluk işte...
-Köylüler gibi konuşuyorsun... dediğimi hatırlıyorum.
Sonra O'nun kahkaha attığını..
-Evet köyden geldim. Sabah toptancı hal'ine domates getiriyorduk sizin pastanenin orada traktör bozuldu. Babam tamirci çağırmaya gitti. Hem kasada kalan malları hem de babamı bekliyorum.
Dikkat çeken bir kız çocuğu değildim. Mesela lüle lüle uzun saçlarım yoktu. Hatta akranlarımdan daha uzun görünmezdim. Peki O beni nasıl görmüştü? Neden arkadaşlık etmeye çalışıyordu?
-Kaça gidiyorsun?
-İkinci sınıfa geçtim
-Oooğğğ bebecik ben orta bire başlayacağım... Sen bana ağabey dersin artık.
-Yok canım... Kaç yaşındasın ki?
-On iki
-Benim ağabeyim askere gitti. Sen o kadar büyük değilsin..
İlk sezgi daima haklıdır. Türk filmlerine uyarlayalım;
-Mağleseff Ferit biz seninle kardeşşş olamayız...

Yaz boyunca Can bizim mahalleye-pastaneye her hafta uğramış, kimi zaman da sokaktaki oyunlara eşlik etmişti. Dayım; daima O'na kızacak bir bahane uydurmuş bana da nedensiz ceza vererek eve yollamıştı.

Ertesi yıl hayat, hüzün kumaşından yapılı, sahici perdelerini gözlerimin önüne indiriverdi... Biriciğim, Rıza dayımı toprağa verdik. Üstelik katillerinin arasında mahalleden komşumuz olan bir ailenin oğlu da vardı. Cenazesinde benimle birlikte zır zır ağlayan hiç tanımadığım öyle çok çocuk görmüştüm ki... Kim bilir kaç kurabiye, kaç külah dondurma, kaç gazozluk ağlamıştık ardından..

Ailemle Ankara'ya döndükten sonra da yas uzun zaman devam etti. Annemin, gözlükle bile iyi görmeyen gözleri ağlamaktan daha da bozulmuştu. Daktiloyla, araya karbon kağıdı konularak yazılmış, mahkeme tutanak-kopyalarını defalarca bana okuturdu. Hatta bir gün babamın ''çocuğun bunları öğrenmesi iyi değil'' diye anneme çıkıştığını duymuştum ama annem hiç aldırış etmedi..

Kaç kalibrelik kaç mermi dalağına, kaç mermi ciğerine isabet etmiş, karşı grup sevgili kardeşini kaç kişiyle pusuya düşürmüş, kim kaç el ateş etmiş ...Tüm bunlar kaç'ınılmaz gerçeklikleriyle --kopyalanmış -- birkaç sayfaya sığabilmişti. Oysa annemin aklındaki deryaya durmaksızın yepyeni soru damlacıkları düşer ve biz her şeyi tekrar okurduk. Sonra sıra otopsi raporuna gelirdi ta ki onu da ezberleyinceye kadar okur okurduk. Bu yüzden faillerle ve olayla ilgili tüm detayları hala en ince ayrıntısına kadar hatırlarım.


Yıllar süren mahkeme sürecinin ardından suçlular cezalandırıldı. Ama ailenin eksilen tadı bir daha hiçbir tatlıda bulunamadı. Aslan dedem felç geçirdi. (Ölene kadar gözyaşı döktüğü yatağının hemen yanındaki o pencereye bir daha asla yaklaşamamışımdır) Pastane kapandı. Anneannem hastalık hastası oldu. Oğul acısı içinde, mutsuzluk içinde, bu dünya içinde kalan ömürlerini mecburiyetten yaşadılar sanki. Sonunda dayımın kabrinin iki yanına onları da defnettik..


Biz ailece her yaz memlekete yine gittik ama ne mahalleye ne de Rıza dayımın vurulduğu sokağımıza uğramadık. Dedemlerin evi uzun süre boş kaldı.

19 Kasım 2013 7-8 dakika 4 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 10 yıl önce

    👍👍

    😙😙 yağmur yüklü ten giyinmiş bir kadın,koşarak gökkuşağına doğru sevinmek için kayıp renklerini arıyordu .....

    öyle hissettim..

    herkes zaman zaman kaçar çocukluğuna.. kimisinin acı hatıraları daha çoktur bizden, kimisinin mutlulukları..

    Güzel bir yazı..günü hakketmiş. 👑

    Sizi tebrik ederim içtenlikle Kader Hanım.

    sevgiler

  • 10 yıl önce

    Hüzünlü bir öykü ki o yılları yaşayanlar o acıları çekenler bilirler ne kadar sıkıntılı bir dönem olduğunu. Bizler de genç sınıfındaydık ve bu memleket çok acılar çekti o dönem giden canlar derin izler bıraktı yüreklerde. Kutlarım Kader hanım...👍