Çay Var İçersen 2

Ölüm her insanın kişiye özel kıyametidir.
Ölenler kalanlara öncelikle hayatı miras bırakmış olur. Yaşamaya devam eden yakınlar, anatomik zorunluluklarının arsızca devam edip gittiğine tanıklık ederler. Koşullar ne olursa olsun, üç-beş saatte bir tüm acılara aldırışsız açlık duyulur ve ?yaşamak- aç gözlülüğü bi lokmacık olsun yadırganmaz.
Yedi yaşımdayken, Can'a karşı olan hislerimin adını ''pek tabi'' bilmiyordum. Otopsi raporunun ekindeki iç burkan fotoğrafların anlattığı hakikati ise derinden kavramıştım. İşte bu Rıza dayımda vücut bulmuş olan ölümdü. Ya da hayatı bulduğu gibi ansız kaybediveren ruhun vücuduydu, bilmiyorum. Bildiğimse; çocukluğumun yaşadığım ilk yakın ölümle son bulduğudur.


Dedemlerin evine uzun zaman sonra teyzemler yerleşmişti. Sonbahara rastlayan o Ramazan Bayramı'nı memlekette-teyzemlerle geçirmek istediğimizde ben fakültede ikinci sınıftaydım. Mahalledeki çocukluk arkadaşlarımın çoğu dağılmıştı, kalanlarla akşamüzeri bir çay bahçesinde sözleştik.


Bir insan diyelim ki büyük adam, büyük kadın olsa hatta dünyayı yönetse bile; çocukluk arkadaşlarının arasında taa kendisi olmaktan kaçınamaz..Bizim için de sanki araya on-on beş yıllık bir virgül konmuş gibiydi. Koro halinde yükselen kahkahalarımıza etrafımızdaki masalardan dönüp bakanlar oluyordu.
En çok en'le nasıl anlatılabilir ki? Sanırım şöyle;
Yaşadığım en sıra dışı, en inanılmaz, en unutulmaz an'dı ve ilk ''de ja vu'' ydü. Can ve ben yeniden karşılaştık. Hemen yan taraftaki masada garsona sipariş veriyordu;

-Bir bardak çay alabilir miyim?
-Efenim çayımız yok ne yazık ki, size taze sıkılmış portakal suyu önersem?
-Tamam, portakal suyu olsun.

Onlar da grup halinde oturuyorlardı. Gözüm-kulağım bir yandan arkadaşlarımla sohbette ama asıl olarak yan masadaydı. Yanına gidip;

-Merhaba Can, benim Deniz, diyebilirdim O da;
-Pardon anımsayamadım, derdi..

Aman Allah'ım aman ki ne aman..İşte bu cevap, beni aptal kız gibi O'nu da fazla önemsenmiş gösterirdi. Sonra gururumun, bunca yıldır itina ile kimini benim, kimini çevremin var ettiği egolarımın hali nice olurdu? Üstüme iyilik sağlık yani..Çok zaman sonra sıkı bir takipçisi olduğum mizah dergisinin yazarı-çizeri Metin Üstündağ'ın aşka dair üzerine başkaca tanım tanımadığım bir tespitini okumuştum;

?'Aşk insanın kendisini başkasıyla aldatmasıdır''

İşte bunu göze almak gerekirmiş, ben bilemedim..Hey insan kızları oğulları ve siz -elektrik telinde sıralı- serçeler aranızda göze ala bilen oldu mu?

Çay bahçesinde arkadaşlarla ayrılma vakti gelmişti..
Ben Deniz, yanına gitsem mi, gitmesem mi derken kendimi evde yatağımda uyuyamaz halde''gitseydim be'' pişmanlığı içinde buluvermiştim. Çocukluğumda kısa süre arkadaşlık ettiğim birini, neden yıllar sonra bile tanıyabildiğimi ve gururumun hangi durumlarda bu kadar ön planda olduğunu biliyor ama yine de içinde bulunduğum hissiyatı çok saçma addediyordum.

Aşk ruhumda yer bulamıyordu bir türlü. Öyle ya benim ruhum çocukluğumdan beri kabristan tarafındaydı..

Ertesi günün akşamüzeri, kuzenim heyecanla seslendi;
-Deniz abla, Denizzz abla arkadaşın geldi..

Ellerinde çiçekler, çikolatalar yoktu ama kapıyı çalan ve beni inadına arayıp bulan yalın halli bir aşk'tı. Can'ı kapıda gördüğüm anki kalp çarpıntısını bir daha hissetmedim.

Meğer mazinin mavisine düşlerimin denizini de bırakmışım ben..Bunu şimdi anlıyorum.

Geleceğin hakim adayı olan Can, fazla zorlanmadan babamdan izin alarak beni akşam yemeğine götürdü. Ev halkını da ''bizdenliği'' ile fethetmişti. Arada bir o sempatik köylü şivesiyle konuşuyordu..

Yemek boyunca süren sohbetimizde anlaşıldı ki; bir gece önce çay bahçesindeki karşılaşmamızda O da beni fark etmiş hatta aynı tedirginliği hissetmişti..Yani anımsanmamak korkusu..Arkadaşlarının ve arkadaşlarımın arasında bu çetrefil durumu eşelemek istememişti.
Hukuk fakültesini bitirdiğini, hakimlik sınavlarına hazırlandığını, İstanbul'da yerleşik olduğunu ve eğer hakimlik yaparsa ömrünü Anadolu'yu gezerek geçireceğini anlattı. Bizse Ankara'da yaşıyorduk.Adresler alındı, o yıllarda cep telefonu yaygın olmadığı için sabit telefonlar yazıldı. Beraberliği imkansıza bıraktığımızı bilmeden, birbirimize hiçbir şey itiraf etmeden ama her şeyden karşılıklı emin olarak ayrıldık..Artık iki aşıktık...


Tık tık, gittiğin yer neresi ey zaman dön lütfen!


Bilinmeyen zamanla gelecek meğer çokça ölümmüş. Can'la ikinci karşılaşmamızdan hemen sonra yakınım olan herkes bir araba dolusu ama kazara ama daima dendiği gibi -vakitsiz öldü-. Babam kimsesiz büyüdüğünden baba tarafından akrabam yoktu. Birdenbire hayatta teyzemle kalakalmıştım. Gidenlerin ardından kaza tutanaklarını ya da ölüm raporlarını bu kez okumadım-okuyamadım. Sonra hiçbir şey okumamaya karar vererek okula ara verdim. Ankara'daki evimizi, içindeki anıların gözyaşlarına aldırmadan haraç-mezat sattım. O döneme dair tek kelime yazmak içimden gelmemiştir bu güne kadar. Bugün de değişen bir şey yok. Burada konu elbette ki Can'dır, ölüm değil. Oysa benim anılarımda Can'ın olduğu yerde daima ölüm var. Hayat gibi..


Ertesi yıl okula başladığımda üniversitenin yurduna yerleşmiştim.. Yok bir aleme dalmış halde, hayatın hiçliğinin bilincinde, meta fiziksel yaşar olarak..Tüm bu zorlu dönemde daima yanımda duran, düştüğüm dip notalarda ağıtlarıma eşlik eden hatta bana yeniden tiz seslerimi anımsatan okul arkadaşım Özgür'ün evlenme teklifini kabul ediverdim. Doğrusu ya Can daima aklımdaydı ama beni aramaması yüzünden yine gururuma yenilmiş ve nedenini öğrenmeye bile çalışmamıştım. Oysa bir kez olsun arasaymışım ..Ahh ben ahhh..


-Neden benden haber beklemedin? Neden hemen evlendin?
-Aidiyet eksikliği ve ''çok yalnızlık'' yaşıyordum.

Şu yukarıdaki diyalog asla gerçekleşmedi. Can'ın bana sorma imkanının olmadığı bu sorularla içimde saklı tuttuğum savunmam hiç yüzleşemedi. Diğer yandan evlendiğimde sanki hayata karşı, kaybolan kimliğim yeniden tespit edilmişti. Özgür'ün karısı Deniz..Eşim gibi ben de öğretmen oldum.

Yine bir yaz tatilinde bu kez Özgür'le ve oğlumla birlikte teyzemlerdeydik. Teyzem, vicdanına yenik düşmüş, Can'ın yıllar önce kendisini ziyaret edişini benden saklamaktan vazgeçmişti. Belki de artık Özgür'ü bırakıp koşa koşa Can'a gitme yaşını geçtiğimi biliyordu. Hakim Bey illa ki beni bulmak, konuşmak istemiş. Teyzem işi yokuşa sürünce de;

-Merak etmeyin, Deniz'le evlenmek niyetindeyim, demiş..

Zorlu geçen iki yılın ardından sınavları kazandığını, hakimlik mesleğinde ilk görev yerine atandığını anlatmış. Telefonla, mektupla hatta Ankara'ya gittiğinde bana ulaşamadığını anlatmış. Kader bizi yeniden bir araya getirmemeye karar vermiş olmalı ki Can memlekete her uğradığında teyzemlere de gitmiş ama ne yazık ki hep evde olmadıkları günlerde. Bu yüzden ailemi kaybettiğimi iki yıl sonra öğrenebilmişti. Evlendiğimi duyuncaya kadar heyecanla çırpıp durduğu kanatları gerçeklere çarparak kırılmış, kendi bilinmezine doğru uçmayarak, yalın ayak çekip gitmişti. O'nun hayalleri yıkılmış halini anlatırken teyzem bile ağlamaklıydı. Benimse tüm bu duyduklarımdan sonra hayata bakışım, hay aksi oldu, hay aksi..

Sessizliğim içten içe ağlamak demek olsa da buraya ne yazabilirim? Belki biraz hüzün yanında da bir parça pişmanlık..Ben işte ben ölümlü; ölümle ağlayan..Aşkla ağlayan..

İnsan onsuz asla yaşayamam dediği birini sonsuza dek kaybeder ve bir de bakarsınız ki eskisinden de ala gül gibi yaşamaktır sürdürdüğü..Evet daha yaşanacak özlü sözleri varmış hayatın..Mesela dağ dağa kavuşmaz insan insana kavuşur..

Oğlumun mezuniyetinde, Can'la sonuncu kez karşılaştık. O da oğlu için törendeydi. Ruhumu şöyle bir dinledim, aşk bana yakışamadan sonsuzluğu seçmişti ve artık birbirimize karşı hissettiğimiz tek şey ''geçmişti''. Ama olsun ya da şu hayatta el alem ne der için yaşayanlara, aşk'ı gururuna yediremeyip bir ömrü gurura yedirmeyi seçenlere; ohh olsun..

Eşlerimizi birbirleriyle tanıştırdık sıra çocuklarımıza geldiğinde ben takdim ettim;

-Oğlum Can Rıza..

O her zamanki tevazuuyla mahçup ama anlamlı gülümsedi..

-Bu delikanlı da benim oğlum Deniz..
-Vaktiniz varsa birlikte çay içelim mi?

Ne demiş Aşık Veysel
?'Benim sana verebileceğim çok bir şey yok aslında, çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen''

Can'ım gittim ben!!

20 Kasım 2013 8-9 dakika 4 öyküsü var.
Beğenenler (1)
Yorumlar