Çıldırış - 1

Cennet ile cinnet arasındaki ince çizgi...

Ben bu kenti gözbebeklerimde taşıdım. Öncesini de anımsıyorum biraz biraz. Kenti damarlarıma zerk etmeden öncesini... Sonrasını ise unutmaya takatim yok. Unutmak, az biraz takat meselesidir. Kesik cümlelerim de hep bu yüzden.

Evvel boşluk vardı, boşluk içimdeydi. Boşluk genişlemeye başladı, genişledikçe doldu, fark etmedi. Boğazına acı bir tat takıldı sonunda, gırtlağı ekşidi. Varoluş takıldı gırtlağına. Nihayetinde kustu, başaşağı tutulan bir kutudan dökülür gibi döküldü yaşam. Kutunun sonu dipsizleşti, boşluk kutuya sığındı.

Ardından biz, uçsuz bucaksız tabiata sunduk ruhumuzu. Mutlu değildik, zira mutsuzluk nedir bilmiyorduk. Zıtlarını bilmediğimizden ne mutlu, ne sevgi dolu, ne de merhametliydik. Olabildiğince beyazdık belki, siyahı görmeden anlayamazdık. Ki hiçbir renk kirlenmeye yüz tutmamıştı o zaman. Bu, onların temiz olduklarına da işaret etmemişti.

Bir zaman kızılı gördü içimizden biri. Kızıla dokunmak istedi, büyülenmiş misali. Dokunmakla kalamayacağını bilemeden. Etrafını kaplayan boşluğu hissedemeden.
Kaf Dağı'ndan parmak ucu ile itildi bedenlerimiz. Kızıl yasaktı, biz yasağı çiğnemiştik. Renkler kirlenmeye başlamıştı. Mutsuzluk doğdu acı çığlıklarla, umutsuzluk, nefret, acımasızlık... Biz doğduk geceyi ve gündüzü taşıyarak avuçlarımızda. Mücadele etmeye başladık, mutsuzluktan kurtulmak için. Biz doğduk, renkler etramızda kirleniyordu biz temiz kalmanın anlamını çözdük. Usul usul geriye çekildi geldiğimiz yer, usul usul zannettik ki biz hep buradaydık.

Ben bu kenti gözbebeklerimde taşıdım. Sokaklarını ince ince dövdürdüm kirlenen renklerle dudak kenarlarıma. Mavisini, saçlarım arasında gizledim (O hep aranıyordu, hep faildi, hep meçhul). Göğü genişlettim parmak uçlarımda, genişledikçe gök, yeryüzü daraldı. Sövdüm şiirlerle, tren garlarında. Boğdum uçurtmaları köprüaltlarında. Bir kadın resmedildi zihnimde, onu taşıdım bugünümle. Aldım bu boğa boynuzlarında sallanan kenti, bu gözbebeklerimde taşıdığım kenti, ördüm kadının saçlarına.

Yağmurlar topraktan bulutlara doğru yağdı. Rutubetlendi, çatladı kelamlarım. Dünya beni gördüğü şekilde tükürdü, ben dünyaya görmek istediğim biçimde... Adımı sordular kimseler, söylemedim. Direnmediler "Küf" dediler adıma.

Yattığım kaldırım taşından güne doğruldum. Tozumu, toprağımı, yaradılışımı toparladım, örttüm kaldırımı. Henüz gece yarısına vardı. Bir şeyin yarısına geldiğimde hep duraksar, tedirgin olurdum. Eğer öteki yarısı da diğerinin aynı ise ne gereği var ötesine gitmenin. Bir anı yarısına dek yaşamak, bir yolun yarısına dek gitmek, bir kadın uykusunun yarısına ortak olmak yeter gelirdi. Yine de gece yarısı, Külkedisi'nin gelme vaktiydi. Onu bekliyordum...

04 Ocak 2012 2-3 dakika 40 öyküsü var.
Beğenenler (3)
Yorumlar (1)
  • 12 yıl önce

    ...

    Yağmurlar topraktan bulutlara doğru yağdı. Rutubetlendi, çatladı kelamlarım. Dünya beni gördüğü şekilde tükürdü, ben dünyaya görmek istediğim biçimde... Adımı sordular kimseler, söylemedim. Direnmediler "Küf" dediler adıma.

    😙😙😙

    Giriş, gelişme, sonuç takdirlik... Çok beğendim

    Esenlikler, sevgiyle kal şairim...