Çok Korktum Zehra

Eskişehir de bir çarşamba pazarı vardır. Çarşamba günleri kurulur. Bu pazara aynı zamanda çarpa der Eskişehirliler. Çok büyük bir alana kurulan ve her daim kalabalık olan bir pazardır burası. Pazarda yürümek dolaşmak hayli zordur.
Zehra gezmeyi çok sever. Her gün bir yerlere gitsin ister. Ablası ise biraz daha içe dönük ve kendi kendine yaşamayı seven biridir. Ama ablası bilir Zehra iki-üç gün dışarı çıkmayınca depresyona girer. Bu yüzden her ne kadar kendisi gezmeyi sevmese de, kardeşi için yine de gezmelere gitmeye çalışır. Zehra'yı evde tek başına bırakamamaktadır ablası. Çünkü Zehra herkese kapıyı açar. Bir kere Ankara'daki ablasındayken, ablası onu yarım saatliğine evde bırakmıştı da, eve gelen yoğurtçulara kapıyı açmış Zehra. Onlara hayat hikayelerini anlatmış. Yoğurt satan kişiler eve girmiş, evi dolaşmış, Zehra'nın kolunda iki bileziği vardır, onları istemişler. Zehra "Vermem" demiş. "O zaman yoğurdun parasını ver" demişler. Cüzdanını getirmiş. Cüzdanında yirmi lirası varmış, onu alıp gitmişler. Ablası bazen çok mecbur kalır da onu bir saatliğine evde bırakırsa eğer, sürekli telefonla kardeşini arar, kontrol eder. "İyi ki Zehra telefonunu kullanabiliyor" diye anlatır sık sık arkadaşlarına. "Sağlam insanların bile başına her şey geliyor. Zehra bir de kendini koruyamayan, engelli bir insan." der. Zaten Zehra çok sevimlidir. Herkesi dost ve iyi niyetli sanır. Birilerinin ona kötülük yapacağını aklının ucuna dahi getirmez.
Zehra görünüş olarak normal bir insan ama zihinsel engelli. Çocuk gibi. Yoğurt satanlar ona tecavüz edebilirlerdi. Onu öldürebilirlerdi ama iyi insanlarmış, bir şey yapmadan gitmişler. Bu olaydan sonra ablaları Zehra'yı hiç evde yalnız bırakmazlar, nereye gitseler Zehra'yı da götürürler. Yolda onu gözlerinden ayırmazlar.Zehra çok fazla yürüyemez, tek böbrekle yaşamaktadır. Safra kesesinde taş vardır. Aslında bir sürü sağlık problemleri olmasına karşın, yine de gezmeyi çok sever. Bir de Ankara'daki yaşadıkları yoğurtçu olayı yüzünden, ablaları onu her yere götürürler. Eskişehirdeki ablası ve Zehra sürekli birlikte dolaşırlar. Onları ayrı ayrı görmek mümkün değildir. Ablası Zehra olmadan yalnız hiç dışarı çıkmaz.
İşte yine güzel bir bahar gününde, bir gün ablası yine Zehra sevinsin diye; onu gezmeye çıkarır. Çarpada gezerken, nasıl olduysa, ablası Zehra'yı kaybediyor. Çarpa o kadar kalabalık ki, normal insan bile orada kendini kaybediyor ki, Zehra gibi zihinsel engelli birinin orada kaybolması çok doğal.
Ablası Zehra arkada geliyor sanıyor, yürümeye devam ediyor. Bir yandan da alış veriş yapmaya çalışıyor. Biliyor, Zehra ablasını gözünden ayırmaz. Ablasının peşini hiç bırakmaz ama nasıl olduysa o kalabalıkta birbirlerini kaybettiler.
Ablası arkasında Zehra'yı göremeyince şaşkına döndü. Aklı başından gitti. Etrafa bakınıyor ama Zehra yok. Gelen geçene soruyor "Üzerinde kırmızı penye olan kardeşimi gördünüz mü?
"Görmedim, bilmiyorum"
"Kardeşim üzerinde kırmızı penye olan kardeşim yanımdaydı kaybettim, gördünüz mü?
"Hayır görmedim"
"Offf aklımı kaçıracağım. Zehra neredesin* Bir yandan da telefon ediyor. Sürekli Zehra'yı arıyor. "Neden cevap vermez bu kız"
"Kardeşim üzerinde kırmızı penye olan kardeşimi kaybettim, gördünüz mü?
"Hayır görmedim"
Ayyy ben ne yapacağım, telefonunu da açmıyor bu kız!
Zehra'nın ablasının sırtından terler boşanıyor, her yanını ateş basıyor! Sık sık da aklına Ankara'daki olay geliyor. "Bu kızı hiç gözümüzden ayırmamamız lazım. En küçük bir gevşek davranışımızda, başına mutlaka bir şeyler geliyor." diyerek, kendi kendine söyleniyor, ağlamaklı oluyor, nefesi kesiliyor...
Ablası pazarın içinde dört dönerken, herkese Zehra'yı sorarken birden telefonu çalıyor. Bakıyor, arayan Zehra.
Kalbi deli gibi çarpmaya başlıyor. Heyecandan elleri titriyor ablasının. Hemen telefonu açıyor. "Zehra neredesin?" Telefonda bir erkek sesi. "Korkma kardeş. Ben zabıta memuru Hüseyin. Kardeşin otobüs durağında. Seni kaybetmiş. Bende tesadüfen buradaydım, bana anlattı, seni aradık, neyse ulaştık.
"Ayyy çok şükür. Aklım başımdan gitti."
"İyi ki ona telefon almışsınız. Bak seni aramayı akıl etti."
"Ayy ben de onu sürekli arıyordum, neden açmadı telefonunu?"
"Bilmiyorum, şu an Miğrosun karşısındaki duraktayız. Gelin, kardeşiniz burada
duraktayız".
Ablası koşar adımlarla pazardan çıkar, migrosun karşısındaki durağa doğru yürümeye başlar. Heyecandan kalbi dışarı fırlayacakmış gibi olur. Bacakları titrer, başı döner.
Durağı uzaktan görünce orada kırmızı penyesiyle Zehra'yı fark eder. O zaman biraz sakinleşir. Yakınında bir bank vardır. Gözü banka ilişir. Hemen biraz oturur soluklanır. Konuşacak hali kalmamıştır. Dizlerinin dermanı kesilmiştir. Zehra da karşıdan ablasını görür, yanındaki zabıta memuruyla birlikte ona doğru gelmeye başlar. Zehra hem ablasına doğru geliyor, hem de ha bire kahkahalar atar, sanki hiç bir şey olmamış gibi. Oysa ablası son bir saat içinde feleğini şaşırmış, aklını kaçıracak hale gelmişti. Zehra abla, abla...diye bağıra bağıra, ablasına doğru el sallayarak gelmeye devam eder...

12 Kasım 2018 4-5 dakika 92 öyküsü var.
Yorumlar (3)
  • Günün öyküsünü ve yazarımızı kutlarız👑

  • 5 yıl önce

    Şiirkolik yönetimine teşekkür ediyorum. Öykülerimin ve yazılarımın okuyucu sayısı çok düştü. Yine de benim öykümü seçtiğiniz için teşekkür ederim. Aslında artık daha usta bir yazarım. Okuyucum artacağına eksiliyor. Anlamış degilim!

  • 5 yıl önce

    Merhaba Sıdıka hanım

    ne yazık ki okumuyoruz toplumda ki en eksik şeylerden biri sosyal medya hayatımıza girdiğinden beri sadece paylaşım yapıyoruz okumaksa hak getire

    siz yazmaya devam edin içiniz kırılmasın herkes okunmuyor diye yazmaktan vazgeçerse adil olur mu sizin için

    Sevgilerimle👑