Daltaban Yokuşu

Yalın ayak şehrin orta göbeğinde burnundan soluya soluya koşmaktaydı kadın. Arkasından kendisini takip eden gölgenin farkındaydı... Omuzlarından düşen elbisesinin yakasını çekiştiriyor, bir taraftan gözlerini kapatıp, önünü görmekte zorlaştıran kaküllerini toparlıyordu. Kalbi o kadar hızlı çarpıyordu ki, bir an önce evine gelmek için telaşlı telaşlı yürüyordu.



Daltaban yokuşu, İstanbul'un bilinen bir semtti. Babaannesi ve ailesiyle orada yaşıyordu... Adı ise kendi gibi Güldü....



Gül kokulu teni, çilek dudakları ve elma yanakları vardı. Daltaban yokuşu onunla coşuyordu...
Bir kaç sokak ötesinde, yerleşik romanlar yaşıyordu. Ama Gül ailesi Bosnalıydı ve onlar Boşnaktı...



Gül babasını küçük yaşlarda kaybettiği için okumaya ara vermiş kardeşini okutmak hasta babaannesine ilaç almak için çalışmak zorunda kalmıştı.



Gecenin ıssızlığı ve karanlığında ayak sesleri giderek artıyordu. Daltaban yokuşuna yaklaştığında telaşı ve korkusu geçecekti... Adımları sıklaştıkça arkasındaki gölge giderek yaklaşıyordu. Durup arkasına baksa belki de gölge belirginleşecekti, ama o cesareti kendinde bulamadı. Neyse ki yokuşa vardığında, evine yaklaşıyordu... Hızlı hızlı adımlarla bir kaç katlı apartmanda oturdukları evin zilini çaldı... Uyumayan ve merakla kızlarını bekleyen babaannesi ve annesi kapıyı açtı, uyuyan kardeşinin yattığı yer yatağına sessizce dalıverdi..



O saate kimseyle konuşacak hali kalmamıştı... Bir süre masumca uyuyan kardeşini seyretti, sabah uyandığında en önce kardeşini öpecekti, saçlarını okşayıp onu koklayarak Gül uykuya daldı..



Sabah kardeşinin kalkıp okula gittiğini bile hissetmedi çünkü o kadar yorgundu ki... Annesi seslendi...


-Kızım Gül uyan kahvaltı hazır...


Ses yok...


Kıpırdanarak ve o iri yeşil gözlerini ovalayarak uyanmaya çalıştı... Elini yüzünü yıkadıktan sonra, sobada kızaran ekmeklerinin üzerine babaannesinin sürdüğü incir reçelli ekmeği büyük bir zevkle yedi...



Genelde ikindiden sonra mesaisi olduğunu bildiklerinden ailesi Gül'ün o saate kadar dinlenmesi için hiç bir şey yapmasına ve yorulmasına izin vermiyorlardı...



İkindi vakti gelmişti, Gül her zaman ki gibi güzel elbiselerinden hangisini giyeceğine karar veremiyordu... Fuşya pembesi bir bulüzunü ve altına ekru rengi eteğini giydi, kulağına annesinin hediye ettiği tek taşlı küçük küpelerini taktı... Zincirli uzun siyah çantasını ve siyah topuklu ayakkabılarını giydi ve annesini ve babaannesinin yanağına küçük bir veda öpücüğüyle evden çıktı.



Daltaban yokuşu: Nice yazı kışı baharı. karları yağmurları, yaslıları, ihtiyarları, hastaları, görmüş onlara sessizce refakatçi olmuştu.



Gül yine hızlı tempoyla işe yetişmek için koşturuyordu Laleli durağına... Etrafı o kadar kalabalıktı ki, lakin Gül çoğu insanın gözlerinin onun üzerinde olduğunun az çok farkındaydı... Ne de olsa İstanbul kendi gibi bir güzeli ağırlıyordu...



Bu durumdan rahatsız olmuyor aksine hoşnut kalıyordu... Endamı ve güzelliği onu şımartacak kadardı... Mahallesindeki bazı komşuları ve esnaflar annesine onu evlendirecek talipler buluyordu. Ama gül bu tekliflere bir türlü yaklaşmıyordu...



Mesaisi başlamıştı... Gece saatlerine kadar durmadan çalışacak ve eve yorgun argın vardığında yine perişan olacaktı. Gece mesaisi bitti ve Gül eve dönüşünün zaferini yaşayacak o saati bekliyordu...



Çünkü mutlu kılan tek sebep evindeki huzur ve ailesiydi... İşten çıkıp yine aynı telaşla yola koyuldu... Eve varışına kadar aynı şekilde o esrarengizlik o akşamda devam etti. Lakin Gül artık takıldığı bu detayı öğrenmekte kararlıydı. Bir an duraksadı, arkasına dönüp baktı... Yüzünü yere eğik, elleri ceketinin cebindeki adamı karanlıkta net görmekte zorlanıyordu... Yanına doğru ilerledi...



-Pardon ama siz kimsiniz... Beni bir kaç akşamdan beri neden takip ediyorsunuz.
Gördüğünüz gibi evime gidiyorum....



-Sizin geç saatte yalnız olduğunuzu fark ettiğimden beri sizi gizli gizli takip edip evinize girdiğinizden emin olana kadar bekliyorum.. Bildiğiniz gibi burası İstanbul ve burası Daltaban yokuşu...



-Daltaban yokuşunda Allah'a şükür bu zamana kadar hiç bir sorun çıkmadı, ben kendimi bildikten sonra, bir yabancının beni takip etmesine gerek yok...



-Özür dilerim, beni yanlış anlamayın kötü bir niyetim yoktu....



Ve adam işittiği azardan sonra geri döndü, sinirli sinirli içeri dalan Gül'ün davranışını ailesi fark etti, hatta o kadar gergindi ki, o saate kadar uyumamış ve özlediği ablasını beklediği halde, kardeşini bile öpmemişti...



Gül her zamanki gibi işine gidip gelirken artık arkasındaki gizemli gölgenin onu takip etmediğinden emindi. Bir kaç akşamdır evine korkusuzca gittiği için de oldukça rahattı...



Yine bir gece evine gidiyordu, bu sefer arkasındaki gölge hızla peşinden geliyor, nefesini neredeyse omuzunda hissediyor, yanına yaklaşan adamın ağzı içki kokuyor, elindeki içki şişeleri poşette çarpışıyordu.



Bir elin tam boğazına kadar sarıldığını hissetti neye uğradığını şaşıran Gül ne yapacağını bilemedi, zaten bir tekmeyle o sarhoş adamı yere devirebilirdi. Ama şaşkın ve hareketsiz dona kalmıştı. Daltaban yokuşuna gelmeden, köşedeki cumbalı evin kenarından aniden çıkan birinin, boğazına sarıldığı eli indirip, sarhoş adamı yere devirdiğine şaşırmıştı. Sevinsin mi, üzülsün mü bilemedi...
Elleri üşümüş ve dudakları hem soğuktan hem korkudan titriyordu.



Onu kurtaran adamın onu hep takip eden ve korumaya çalışan adam olduğunu anladı, kendisini büyük bir beladan koruduğu için hiç tanımadığı, ismini bile bilmediği ama niyetinin kötü olmadığını anlayan adama teşekkür etti...



Adam Gül'ü evine kadar bıraktı. Gündüz işe gideceği saatte buluşup konuşmak istediğini söyledi, Gül bir kaç saat evden erken çıkarsa buluşabileceklerini söyledi, adam bu güzel haberle sabahı zor etti...



İkindi vaktinden bir kaç saat önce buluştular Daltaban yokuşunda, oysa adam bir kaç sokak ötede oturan Romanlardandı... Gecenin geç saatlerinde çalgıcı bardan eve dönerken Gül'ü görmüş ve aklına takmıştı.



Gül'e niyetini açıkladı, onu çok beğendiğini söyledi... Gül'ün de gönlü olursa eğer daha sonra evleneceklerini bile söyledi... Gül çok şaşırdı, hiç tanımadığı esrarengiz bir adam, bir anda hayatına girivermişti, ne diyeceğini bilemedi, zaman istedi...



Gül ailesinin bile bilmediği bu sırrı adama daha sonra nasıl açıklayacaktı..



Haftalar sonra yine buluştular. Artık Gül adamın adını, işini ve niyetini biliyordu, birden cesaretini topladı...



-Ben ailemden bile bu zamana kadar sakladığım sırrı açıklayacağım... Ailem gece mesaisi olduğu bir fabrikada çalıştığımı sanıyor. Babam öldükten sonra babaanneme bakmak ve kardeşimi okutmak evi geçindirmek için okulumu yarım bıraktım ve bir arkadaşımın bulduğu bir pavyonda çalışmaya başladım...



-Şimdi bir sırrım kalmadı, senin için, bir sorun olur mu ve aileme bu durumu nasıl açıklayacağım bilmiyorum?


Bilal:


-Ben senin zaten fabrikada çalışmadığını biliyordum, yani zaten hiç sır olmadı aslında aramızda, fakat ailene gelince zorlaşır bu durum. Eğer istersen işten çıkarsın ve ailen bunu hiç öğrenmek zorunda kalmaz. Ölene kadar da bu sır ikimiz arasında kalır. Zira onları üzmeyelim... Zaten biz evlenirsek onlar fazlasıyla mutlu olurlar, en azından buna hakları var.



Gül üzerinde dolaşan sisli kara bulutların dağılıp pembeleştiğini, geçmişinden bugüne kadar taşıdığı utanç duyduğu izlerin, onu takip eden esrarengiz adam, Bilal sayesinde silineceğini düşündükçe mutluluğunun doruklaştığına ve Allah'ın ona bir şans daha verdiğine şükrediyordu...



Ve hayat, umudunuzu yitirdiğiniz çetin hayatla savaşırken ve tam da pes ettim demişken, bazen bir anda hiç beklemediğiniz sürprizlerle çıkıverir karşınıza ve hayatınız değişiverir... İnsanların rengi, dili mezhebi, durumu, işi, yaşam şekli sınıfı, geçmişi değil içinizden geçirdiğinizin niyet önemlidir... Niyetiniz iyi olduktan sonra, yüzünüze kapanan kapılar bir gün açılır ve başınıza bir talih kuşu konar.



Ve hayat sınadığı sabrınızı bir gün mükafatlandırır ve kaderinizle tanıştırır...



Belki bir balıkçı sokağında, belki varoş bir köşede veya Daltaban yokuşunda...



Sevgiyle aşkla kalın...

07 Ağustos 2014 7-8 dakika 19 öyküsü var.
Beğenenler (2)
Yorumlar (2)
  • 9 yıl önce

    Hayatın içinden dolu dolu bir öykü buna benzer bir dolu yaşanmışlık zaman zaman gazetelerde de çıkıyor. Hayat hep sürprizler ile dolu ve kadere yürekten inanmalı, kaderi yaratan varlığa insan ne kadar minnet, şükran duysa da azdır. Güzel bir öykü kutlarım...👍

  • 9 yıl önce

    Yazılarımı değerlendirdiğiniz için çok teşekkürler...Ahmet bey yorumlarınızdan dolayı da teşekkürler .....burada olmak ve yazmaktan çok mutluyum...

    😊😊😊