Deniz Cennetim


Geçenlerde arkadaşlarla kısa bir tatil yapmak için kendimizi denizin masmavi güzelliğine bırakmıştık.Geçenler dediğim geçen yaz yani.İsmi lazım değil bir sahil beldesinde bir tekne kiraladık.On beş gün kalabalıktan uzaklaşmak için tatilimizi denizde geçirecek şekilde hazırlıklarımızı yaptık ve kiraladığımız tekne ile denize açıldık.Aslında amacımız denizin dibindeki hayatı keşfetmekti kendimizce.Onun için her gün farklı yerlerde denize dalıyorduk.Dalışlarımız bazen bir saati bezen de iki saati buluyordu.Günlük dalışlarımız devam ederken hem doğanın eşsizliğini hem de denizaltı yaşamın gizemini iliklerimizde hissediyorduk.Bir gün,yine böyle denizaltı güzelliklerini keşfetmek için,bir koyda denize daldığımda farklı farklı canlılar arıyordum.Denizin dibinde her taşın altını ve her bitkiyi inceliyordum ki, kayalık gibi bir yer çıktı karşıma.Yaklaştığımda sanki deniz mağarası idi burası.Meraktan hemen daldım içeriye.

İnsanın başına ne gelirse zaten meraktan gelmiyor mu?

Denizin dibinde olmamın yegane sabebi de merakımdı yine. İnsan, cüret edip gitmeye karar verince deniz dibinde derin ve karanlık bir yere girmek hiç de zor olmadı.Biraz karanlık gibi olduktan sonra bambaşka bir denize çıkan bir yer çıktı karşıma.Burası başka bir deniz olsa gerek.Suyu çok hafif ve berraktı.Biraz gezdikten sonra bin bir türlü denizaltı canlısının yaşadığını çok kısa sürede gözlemledim.Ve burdaki canlılar öyle rahat ve güzel bir yaşam sürdürüyordu ki,adeta başka bir dünya gibiydi.Köpekbalıkları bile öyle sakın dolaşırken etraflarında yüzlerce balık çeşidi ile eğleniyorlardı.

Normalde daldığım yer köpekbalığı olmayan bir yerdi.Ki daha önce hiç kimse burada köpekbalıklarına rastlamamıştı.Yoksa köpekbalıklarına bile bile gidecek kadar da bir deli cesaretine sahip değildik. Bu Denizaltı Cenneti dediğim yerde köpekbalıklarını da görmem hem şaşırmama hem de çok korkmama sebep oldu. O kadar korkmama rağmen köpekbalıklarının oralı olmaması ayrı bir şaşkınlık yaratmıştı bende.Sanırım bugün şaşkınlıklar normal olacak!.Böyle farklı bir yer bulmuşken gezmeye başladım.Her yer harikaydı.Her canlı diğer canlılardan daha güzel gözüküyordu.Öyle ki bu denizin güzelliğinde ve canlı çeşitliliği içinde insanın ayağını uzatıp yatması geliyordu. Öyle huzur vericiydi burası.

İki kayanın arasında kendimi bu efsunlu güzelliğe bırakarak dinlenmeye başladım.Hülyalara dalmişken arkadaşlara haber vermek için gitme vaktinin geldiğine karar verdim.Bu Denizaltı Cennettenden gitmek için geldiğim yöne yöneldiğimde, tüpümün iki kayanın arasında sıkıştığını farkettim.Bu bir ilkti belki de tüpsüz bile sanki oksijen varmış gibi tarifsiz bir huzur vardı üzerimde.Düşünsene, denizin dibinde tüpsüz ne nefes alıp verme sorunu yaşıyorsun ne de basıncın kullakları patlatırcasına o şiddetini hissediyorsun.Burası Denizaltı Cenneti değil de neydi? Müthiş bir keşifti bu!Denizaltı Cennetini bulmuştum.Ama gel gör ki girdiğim kapının öte tarafı böyle olamazdı, tüpsüz nasıl orda devam edeceğimi düşünürken,birden:

"Babaaaa! babaaaa! Dılhat beni dövüyor"sesleriyle irkildim.Gelen ses evimizin neşesi ortanca oğlan Yakub'un sesiydi.Akabininde "Baba! abi Yahya'yı dövdü"sesiyle en küçük neşemiz Habib'in sesi geldi.Daha üç dört yaşlarında olan Habib,Yakub'a Yahya diyordu.Onunun akabininde ise "Baba! baba! Dılhat Yakub'u dövdü"sesiyle en küçük prensesim Pelşin'in sesi...Dılhat ise en büyük oğlan,Bir de Berçem var bu olayın dışında kalan en büyük prensesim.Yani beş canavarlı bir aileyiz.Bana sorsanız dünyanın en tatlı canavarları bizim evde.

Çıldırmamak içten değil.Bu ramazan ayında iki saat kestireyim derken böyle bağıra bağıra beni uyandırmaları Allah'tan reva mı?Üstelik bu kadar güzel bir rüyanın içindeyken...

Bir şey olmamış gibi denizin dibine dalmak için kafamı yastığa batırırcasına koydum,ama nafile.Yakup avazı çıktığı kadar bağırarak "Babaaa! babaaa!"diyordu ki keşke öyle bir teknoloji olsa da o bağırma sesini bu satır aralarında size dinletebilsem! Israrla "Babaaa!baba! "demesi benim bir an kalkıp iki tokat patlatmama sebep vereceken çocukluğuma gittim:

On çocuklu bir ailenin ortanca ferdi olarak benim de böyle çileden çıkartan çığlıklarım vardı zamanında .Benden bir üst büyüğüm abimle sürekli ettiğimiz kavgalara gittim o an.Sonra sofranın başında on kişinin çatal,kaşık kavgaları bir bir geldi gözümün önüne.Sanırım çatal fazla oldu çünkü o zaman evimizde çatal yoktu!

"Hayat bizi yoksullukla sınamıştı"diyeceğim ama öylede değildi.O zamanki şartlara göre en iyi şekilde yaşayan bir aile idik,Rol modelim dediğim babam sayesinde.Çatal denen şey daha kültürümüze yerleşmemişti.Hiç olmasa biz aile olarak kullanmıyorduk.

Ben, beş canavara bakamazken, on canavara bakan Rol modelim babamın nasıl bir güçlükle bizi büyütüğünü düşündüm ve şimdi daha çok hak vermeye başlıyorum.

Rol modelim demişken, iki yıl önce kollarımın arasından kayıp gitmesi,ölmeden ölümü yaşattı bana!Ve o günden sonra Tanrı'nın "El-Rahim" sıfatının karşılığında "Çok Gadar" bir sıfatının olduğu fikri oluştu bende.Tanrı'nın kimsenin gözlerinin yaşına bakamadığına inanmaya başladım.

Rol modelimi kaybettiğimde Yakub'un gelip gözyaşlarımı elleriyle silmesi ve gözyaşlarıma ortak olması kadar güzel bir duygu hissetmedim hayatımda.Bu da ailemizin normal halinin dünyada yaşanılan cennet olduğunu hatırlatır bana.Bunun gibi davranışların örneklerini çoğaltabilirim:Mesela üzüldüğümde çocuklardan birinin gelip boynuma sarılıp "Baba lütfen üzülme" demesi gibi huzur verici bir şey yok.Ya da Dılhat'ın "Allah etmesin sana bir şey olursa,okulu bırakıp anneme ve kardeşlerime bakacağım"demesi gibi...

Popülist kesimlerde hayatı kişiselleştirmelerine bir anlam veremedim gitti.İnsan hayatta her şeye sahip olabilir: Dünyanın en zengini olabilir,en güzel fiziki güzelliğe ya da en meşhur bir kişiliğe de sahip olabilir.Ama bir aileye sahip olunmazsa zamanı gelir o güzelliklerin hiç bir anlamı kalmaz.Onun için denizde 'Deniz Cenneti' diye bir yer varsa,karada bunun karşılığı ailedir diye düşünüyorum.

Neyse yazıyı yazmaya başladığımda bu kadar kompleks olacağını hiç düşünmemiştim.O da kalemin seyrine bağlı olan bir şey olsa gerek.

Ha,bu arada "Deniz Cenneti"rüyası da rüya değil, uydurma.Ama öyle bir deniz olsa hiç fena olmaz değil mi?

Abdulsamet İLGİN

16 Nisan 2023 6-7 dakika 4 öyküsü var.
Beğenenler (4)
Yorumlar (1)
  • 12 ay önce

    Deniz ne güzel bir oluşumdur. Rahman bile ilkinde canlıları sudan yarattım diyor. Ruya da olsa güzel bir ruya ve güzel bir öykü kutlarım içtenlikle...